'1989 masalı' mutlu sonla bitmedi
Batılı kendini beğenmişliğin bakış açısından 1989 muhteşem bir yıl: Bireysel özgürlüğün zaferini ve ideolojik bir rakibin yenilgisini anlatan bir masal. Avrupa'nın ortasındaki nefret edilesi bir düşman simgesinin törensel yıkımının televizyonlarda canlı gösterildiği bir masal. Bu nedenle duvarın yıkılmasının yıldönümünde çarşaf çarşaf yayınlar yapılması ve basmakalıp laflar eden siyasetçilerin, Avrupa komünizminin çöküşü şerefine o çöküşün simgesi olan Berlin'de geçit töreni yapması hiç şaşırtıcı değildi.
Ancak daha çarpıcı olan, henüz birkaç yıl öncesine dek sergilenmesi beklenen ideolojik özgüvenin ve heyecanın yerinde yeller esmesiydi. Vaktiyle Doğu Avrupa diye anılan bölgenin geri kalanında, eski rejimlerin çöküşüne yönelik pek öyle şaşaalı kutlamalar yoktu. Soğuk Savaş'ın sona ermesinden bu yana geçen 20 yılda patlak veren savaşlar, küresel güvensizlik ve şimdi de ekonomik kriz göz önüne alındığında, 1989'un hemen sonrasında ortaya atılan o görkemli barış, kapitalist refah ve tarihin sonu hikâyesi bugün gayet saçma görünüyor.
Özelleştirme yağmaya dönüştü
Elbette, eski Doğu Bloku'nun diğer kesimlerinde olduğu gibi, Almanlar için de duvarın yıkılması sadece otoriter yönetimin ve seyahat kısıtlamaların sonunu değil, özgür seçimleri ve daha iyi malları da ifade ediyordu. Ayrıca ailelerin, başkentlerinin ve bütün bir ulusun silah zoruyla bölünmesinin sonu anlamına da geliyordu, yani duvarın yıkılması herkes-ten çok onlar için bir kutlama sebebi.
Fakat 1989'daki mesele eski sistemin değişmesi gerekip gerekmediği değil, nasıl değişeceğiydi. Sovyetler Birliği'ni bir süpergüç haline getiren, Avrupa'nın yarısını sanayileştiren ve uzaya ilk insanı gönderen siyasi kuvvet kendi kendini tüketmişti. Fakat içinde bulunduğu krizden alternatif çıkış yolları vardı. İlkin Gdansk, ardından Leipzig'de sokaklara dökülen protestocuların çoğunun talebi elbette ki kapitalizm değil, farklı bir tür sosyalizmdi. Kapitalizmin restorasyonu söz konusu olsa bile, dönemin Sovyet lideri Mihail Gorbaçov'un müzakere edebileceği ve ABD'yle müttefiklerinin garanti verebileceği daha yumuşak çözümler vardı.
Bunun yerine 1989 bölgeye dizginsiz biçimde yayıldı ve bunu Sovyetler Birliği'ndeki serbest piyasa şok terapisi, özelleştirme adı altındaki büyük yağma, on milyonlarca insan için eşitsizliğin, yoksulluğun ve işsizliğin muazzam artışı takip etti. Almanya'daki birleşme aslında ilhak anlamına geliyordu; doğudaki sanayiin çoğu devralındı ve kapatıldı, bir milyondan fazla öğretmen ve mavi yakalı çalışan siyasi temizliğe tabi tutuldu, kadın hakları kayıplara uğradı, bedava kreşlerin kapısına kilit vuruldu ve büyük bir işsizlik yaşandı (doğudaki işsizlik oranı 20 yıl sonra bugün hâlâ batının iki katı).
Ve üstelik doğu Almanya geri kalan ülkelerden çok daha ucuz kurtulmuştu. Doğu Avrupa'nın diğer bölgelerinde batı vesayetinde yaratılan kriz ve bir avuç seçkine çalışan kapitalizm, ABD'deki Büyük Buhran'la kıyaslanabilir boyutlardaydı ve ulusal gelirlerin eski haline dönmesi 10 yıl aldı. Rusya'daysa komünizm sonrası 'katastroyka' (felaket doğuran ekonomik açılım) barış dönemindeki en büyük ekonomik çöküşü getirdi. Ölüm oranları tüm bölgede arttı - Rusya'da 1990'ların piyasa deneyimi 20 milyon kayıp verilen 2. Dünya Savaşı'ndan daha fazla yetim yaratırken, Gorbaçov'un demokratikleşme atılımı tersine döndü.
Stasi vardı ama eşitlik de vardı
Son derece eşitsiz bir ekonomik iyileşmeye sahne olan 10 yılın ardından bugün, doğu Avrupa bir kez daha batının arızasının doğurduğu derin bir krize sürüklendi; etnik şiddet yayılırken, kamu çalışanları yüzde 40'lık maaş kesintileriyle yüz yüze. Batının, yüksek nitelikli bir özgürlük için birçok doğu Avrupalı'nın ödediği şok edici bedeli idrak edememesi, komünist sistemin aleni kötülükleri kadar faydaları da olduğunu kabul etmemesiyle daha da uç bir boyut kazandı. Demokratik Alman Cumhuriyeti'nde Stasi, kıtlık ve duvar vardı, fakat burası aynı zamanda bir sıfır işsizlik, sosyal eşitlik, ucuz barınma, ulaşım ve kültür ülkesiydi de. Dünyanın en iyi çocuk bakım sistemlerinden birine sahipti ve işyerlerinde bugün Almanya'daki çalışanların sahip olduğundan daha büyük bir özgürlük söz konusuydu.
Der Spiegel'in bu yıl yaptığı araştırmadan çıkan sonuçların sebebi işte idrak edilmeyen o ikili durumdu. Araştırmaya göre Almanların yüzde 57'si Demokratik Almanya'nın 'iyi tarafların kötü taraflarından fazla' olduğuna inanıyor, gençler bile doğu Alman devletinin diktatörlük olduğu fikrini reddediyordu. Tıpkı Macarların sadece beşte birinin 1989'dan beri ülkelerinin iyi yönde değiştiğine inanması, Bulgarların sadece yüzde 11'inin değişimlerden sıradan insanların da yararlandığını düşünmesi ve Ruslarla Ukraynalıların çoğunun Sovyetler'in dağılmasına dair pişmanlık beyan etmesi gibi.
Anketler mutsuzluğu kanıtlıyor
1989'un bu iki taraflı, 'Janusvari' (mitolojide iki çehreli tanrı) niteliği küresel ve ideolojik etkisinde de yansımasını buluyor. 1989 dünyanın iki süpergücünden birini küresel sahneden silerek, ABD'nin gücünün dizginlerini de yok etmiş oldu ve Körfez'den Yugoslavya'ya, oradan Irak ve Afganistan işgallerine kadar birçok savaşın yolunu döşedi.
Aynı zamanda 1989 başlıca ideolojik rakibini yok ederek denetimsiz bir kapitalizm modeline de kapı açtı ve o model 20 yıl boyu dünyanın dört yanında sosyal ve ekonomik tahribat yarattı. Neticede 2009 ekonomik krizine yol açarak neo liberal modelin itibarını yerle bir etti. Ayrıca Latin Amerika'da, 89 sonrası dünya düzenine meydan okuyan ve yeni tarz bir sosyalizm ihtimalini ortaya koyan ilerici bir değişim dalgasının da koşullarını yarattı.
Sık sık, Avrupa komünizminin ve Sovyetler Birliği'nin çöküşünün, kapitalizmin karşısındaki tek sistemli alternatifi yok ettiği söyleniyor. Fakat sosyal bir alternatif yönündeki basınç daima bizzat kapitalizmden ve insanların bir kez daha açıkça gördüğü başarısızlıklarından kaynaklanmıştır. BBC'nin 27 ülkede yaptığı ankete cevap verenlerin sadece yüzde 11'i serbest piyasa kapitalizminin iyi işlediğini düşündüğünü söylüyor; yaklaşık dörtte biri sistemin ölümcül biçimde sakatlandığına inanıyor; büyük çoğunluk daha fazla kamu mülkiyeti ve ekonomiye daha çok müdahale istiyor.
20 yıl önce çöken sistem, bütün olumlu-olumsuz dersleriyle birlikte tarih oldu. Fakat kesin görünen ekolojik ve ekonomik krizlerin kuşatmasındaki bir küresel düzene meydan okuyan yeni hareketler ve modeller ortaya çıkacaktır. Komünistlerin 1989'da öğrendiği ve kapitalizm havarilerinin bugün anladığı üzere, daha hiçbir şey hallolmuş değil. (11 Kasım 2009)
Kaynak: Radikal