banner39

Tunus'ta neler oluyor?

Kültür ve Turizm Bakan Yardımcısı Serdar Çam, Tunus’taki son gelişmeleri ele aldığı yazısında, ilk bakışta bir benzerlik varmış gibi gözükse de Tunus'ta yaşananların Türkiye'nin 28 Şubat 1997’de yaşadıklarıyla benzerlik göstermediğini ifade etti.

Afrika 26.07.2021, 14:40
Tunus'ta neler oluyor?

Çam'ın yazısı şöyle:

İlk bakışta bir benzerlik varmış gibi gözükse de aslında bizim 28 Şubat 1997’deki sürecimiz ile pek benzer bir durumu Tunus’ta yaşandığı söylenemez. Bunda en bariz farklılık; görevden el çektirilen merhum başbakan Erbakan, Demirel’e rağmen iktidara gelmiş; Demirel’in müdahalesi ile de görevden uzaklaşması sağlanmıştı.

Daha 6 aylık iktidar ortağı olmasına rağmen; Nahda Hareketi ise başbakanlığı almadığı ve 2 bakanla temsil edildiği Hükümet düşdükten sonraki hükümetin kurulmasına destek verse de; yine başbakanlığı almamış/alamamıştı;
Temmuz 2020’de Tunus Başbakanı İlyas el-Fahfah istifa etmesinin (ya da istifa ettirilmesinin)  ardından; Cumhurbaşkanı Kays Said Siyasi partilerden başbakan aday önerilerini yapmalarını istemiş; Nahda Hareketi de 2 Başbakan adayını dışarıdan önermişti: Hıyam et-Turki ve Muhammed bin Fadıl.
Cumhurbaşkanı önüne gelen önerilerden ise; dün görevden alınan el- Meşişi’ye o tarihte Hükümeti kurma görevini vermişti (Nahda’nın adayı değildi). 
Yani bir bakıma Cumhurbaşkanı Said kendi getirdiğini, dün itibarı ile tekrar kendisi başka bir yöntemle (bir başka çeşit müdahale ile) görevden el çektirmiş oldu.

Tunus’taki Arap Baharı devrimine rağmen; Gannuşi’nin gücünü öne çıkarmayan ve mevcut sisteme güven telkin eden hareketi ile pek çok olabilecek krizi de aslında savuşturmuştu.

Malumları olduğu üzere, Arap Baharı sürecini diğer ülkelerin aksine sabırlı ve akıllıca politikalar yürüten Gannuşi; gücü nispetinde hükümette yer alma çabasına hiç girmemiş; aksine siyasi tabanını baskılamış ve geri planda tutmuştu. 

Bir önceki kabinede azınlık olarak kalmayı gönüllü olmuş; en son süreçte de ısrarlar üzerine kendi aralarında yapılan anlaşma ile Meclis Başkanı olarak kalmayı kabul etmişti.

Pandemi ile mücadelede ve ekonomide yaşanan sıkıntılar nedeniyle, Tunus’taki Hükümete karşı ciddi tepkiler yükselince; hatırlanacağı üzere Temmuz 2020’de başbakan istifa etmiş; kabine komple yenilenmişti (halbuki daha hükümet kurulalı ancak 6 ay olmuştu).
Bu değişim sokağın tansiyonunu düşürmek, olayları yatıştırmak için yapılmış manevralar olarak o tarihte bölgeyi yakınen takip edenler okumuştu.

Maalesef tüm dünyada olduğu üzere, ama Tunus’ta daha da olumsuz olarak etkilerini hissettiren; yaz döneminde beklenen; Avrupa’dan gelmesi gereken turistlerin gelmemesi; ticaretin gerilemesi, sağlık hizmetlerinin aksaması, pandemi ölüm vakalarının ciddi şekildeki artışları vb. pek çok konudaki sıkıntı ve kaotik gelişmeler ile halkın nezdinde ciddi sıkıntıları gün geçtikçe artırmaya devam etti.

Gannuşi de eskisi kadar tabanında siyasi etkinliği oluşturmakta zorlanmaya başladı. 

Belki de Cumhurbaşkanı Said Ordunun müdahale etmesine fırsat oluşturmadan Ordu ile bizzat anlaşıp kendisi müdahale etmiş olma ihtimaline dahi değerlendirmek mümkün olabilir. 
Aslında, bir nevi aniden gelişebilecek muhtemel halkın infiali/ patlamaları/ sokak hareketlerini veya 2.ci bir “Buazizi’nin kendi kendini benzin dökerek yakması” ile 10 yıl önce başlatmış olduğu “Arap Baharı İsyan“ hareketlerinin yeniden zuhur etmesinin engellenmesi adına ve biraz da o dönemden zihinlerde kalmış korku endişelerin etkisi ile; bir çeşit “darbelerdeki beterin beterini” engellemek adına; sanki Tunus devleti kendi aralarında askerle de bir araya gelerek “Güvenlik kapsamında” bir yumuşak geçişi yapmayı, demokrasiye  müdahaleyi kendi aralarında “mübah!” bulmuş olabilir!? 

Mevcut duruma çok sert tepki vermekte Türkiye’nin acele etmesinde pek de siyaseten fayda olmayabilir ihtimalini düşünmekte fayda olaabilir. 
Akdeniz, Magrip ülkeleri ve Arap dünyasında arada kalmamak adına süreci biraz soğukkanlı okumakta yararlar olabilir. 
Arap coğrafyasının siyasi değişim rüzgarlarını anlamak ve yönlendirmek bizim gibi ülkeler için zaten tarih boyunca hiç bir zaman pek de kolay olmamıştı (Osmanlı/TC). Kendi aralarında hızlıca kavga edip barışmaları ve kendilerine göre bir pragmatizm ile karşı karşıya kalmak her zaman ihtimal dahilinde olabilmektedir.
Sudan’daki darbe sonrası yaşanan acı hadiselere rağmen süreci soğukkanlılıkla Türkiye’nin yürütmesi pek çok açıdan (Afrika, Mısır, Kızıldeniz hattı ve körfez ülkeler açısından) dolaylı da olsa faydası oldu; en azından zararlarından emin olduk. Zaten Türkiye çok sert ve ciddi çıkışlar yapsaydı da yine değişen çok bir şey olmayacaktı. 
Elhamdulillah, oyunlar orada bozuldu ve gayret de başarılı bir süreci Hükümetimiz yürütmüş oldu.

Tunus’ta Ekim 2019’daki seçimlerinde Cumhurbaşkanı seçilen Kays Said’i ilk ziyaret edip tebriklerini ileten liderlerin başında Sn. Cumhurbaşkanımız gelmiş; bölgenin siyaseti açısından çok önemli ve başarılı bir manevra gerçekleştirmişti;
Tunus’a Cumhurbaşkanı seçilir seçilmez çok hızlı bir şekilde (sadece 1 ay sonra) yaptığı ziyaret ile Türkiye’nin Akdeniz’deki siyasetini ve gücünü mükemmelce pekiştirmişti!
Şimdi yine belki Cumhurbaşkanımızın direk Tunus Cumhurbaşkanını Kays Said’i araması ve kendisine tavsiyelerde bulunması; dikkatlice bu süreci yürütmesine; tansiyonu düşürmesine vb. konulara yönelik dostane telkinler de bulunması iyi bir beklenmedik manevra olabilir; hem Tunus’ta hem de ülkemizde yararlar sağlayabilir. 
Medyanın ve sosyal medyanın aşırı tepkiler vermesi; mevcut Cumhurbaşkanı Said’e saldırması durumu pek değiştirmeyeceği gibi Cumhurbaşkanımızın elini de bölge siyasetinde (Akdeniz’de) zayıflatabilir!

Önemli olan devletimizin etkin olması ve her halükarda avantajlar kazanabilmesidir.
Bir de rakiplerimizi her vesile ile önce kendi medyamızın kendi gözünde abartılı büyütmesi ve onların dolaylı propagandasını yapması da siyaseten pek doğru olmayabilir;
“BAE, Fransa/Elize sarayı, Mısır vs. Tunus’ta da darbe yaptı” diye hemen sosyal medyada yoğun bir açıklama trafiğinin yürütülmesi; tam veriler alınmadan bu kanaate varmak o devletleri daha da şımartır; gereksiz yere olduğundan daha fazla heybetli kılar hatta dolaylı da olsa daha da fazla güçlenmelerine neden olabilir (velev ki öyle yapmış olsalar bile) bizim bunları telafuz edip hiç reklamlarını yapmamakta fayda vardır.

Cumhurbaşkanımız binbir zahmetle Akdeniz’de ekonomik münhasır alanlarla ilgili çok başarılı hamleler yaptı; Akdeniz’de oyunu Türkiye’nin lehine değiştirip büyük üstünlükleri oluşturdu; Türkiye Libya ile tüm güç dengelerini ters yüz eden çok kritik bir anlaşma dahi yaptı. 
Tunus’un duruşu ise ülkemizin lehine olmasını da başardı. Tüm bu kazanımların bir anda bozulmamamsı önemli.
Bu süreç Tunus’ta devam ederken yapıcı ve kuşatıcı bir siyaset ile değerlendirilmesi; darbe söylemlerinin çok fazla öne 
çıkarılmasına izin vermeden; iyi ilişkilere devam edilmesine; Türkiye’nin dostane destekler ile kendilerinin çeki düzen verip toparlanmalarına yardımcı olmaya çalıştığımız hissiyatının verilmesine; Türkiye’nin, bölgenin ve islam coğrafyasının lehine olabilir; 

Zaten parlamento aritmetiği ve dengeleri bir süredir istikrarın oluşturulmasına katkı vermeyecek şekilde çıkmaza girmişti;
Bir de bu son müdahale ile iyiden iyiye bozulan milli irade sürecindeki krizin derinleşmesine ve uzamasına müsaade etmeden yeniden hızlıca bir seçime gitmeleri; seri bir şekilde yeniden toparlanmaları ve demokratik düzene kaldıkları yerden yeniden girmeleri için telkinlerde bulunulabilir.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?