Müslümanca Düşünme Üzerine

İletişim araçlarının böylesine geliştiği bir dünyada, insanlar iletişimsizlikten yakınıyorsa, bu işte de bir bozukluk var demektir.

Alıntı 18.01.2013, 21:22 18.01.2013, 21:22
Müslümanca Düşünme Üzerine

Kaliforniya’nın portakal bahçelerinde portakal toplamaya çıkmış yüzbinlerce tarım işçisinin günde üç portakal karşılığında bütün gün çalışmaya mecbur bırakıldıkları için karınlarını doyuramadıkları, fakat bahçe sahiplerinin fiyatları düşürmemek için toplanan portakalları denize döktükleri bir dünyada, bir bozukluk olduğunu görebilmek için Kaliforniya’ya portakal toplamaya gitmiş olmamız gerekmez.

Afrika’da, Hindistan’da, Güneydoğu Asya’da, Güney Amerika’da, açlıktan kemikleri çıkmış bebelerin resmini çektirmek İçin yarışa giren ve bu yarışta binlerce lirayı bir kalemde sarfedebilen gazete ve dergilerin bulunduğu bir dünyada, en aç insanın fotoğrafını çeken foto muhabiri altın madalya ile taltif edilirken, fotoğrafı çekilen aç bebenin sırtından para kazanabilen becerikli gazeteciler tebriklere boğulurken, aç insanların kendi halleriyle başbaşa bırakılmasında bir bozukluk olsa gerek.

Yoksul çocukları esirgeyip korumak adına düzenlenen balolarda, göbekleri yeterince şişmiş adamların sabahlara kadar vur patlasın çal oynasın vakit geçirirlerken, bu çocukların okuma kitaplarını nasıl satın alabileceğinin hesabının yapıldığı bir dünyada bir bozukluk var demektir.

Aç kalma tehlikesiyle nüfus planlaması yapmak için teşkil edilen ekiplere binlerce liralık harcırahlar tahsis edilip bir o kadar hastane ve doktor masrafına kazanılırken, doğmamış çocukların rızıkları yüzünden uykuların kaçtığı dünyada bir bozukluk olsa gerek.

Doğmuş çocuğu beslemek için sarfedilecek paranın ana rahmindeki çocuğun doğmaması için sarfedildiği bir dünyada bir bozukluk, bir terslik var demektir.

Daha en az kırk milyar insanın rahatlıkla barınabileceğinin hesaplandığı bir dünyada, kırk katlı binaların yapılmasına rağmen insanların mesken sıkıntısından şikâyetçi olmaları önlenemiyorsa, burada da akla aykırı bir düzenin işlediğinde şüpheye düşmemeli.

Okullarında çocuklarına cinsel eğitimin verildiği ülkelerde ve en çok bu ülkelerde, akla gelmez sapıklıkların yaygın biçimde yerleşmiş olması vakıası ile ırza tecavüz olaylarının, alkolizmin, klinik akıl ve ruh hastalıklarının yoğunlaştığının görüldüğü bir dünyada, bu işlerin düzenlenmesinde de bir bozukluğun olduğunu kabul etmek gerekecektir.

İletişim araçlarının geçmişin hiç bir döneminde görülmediği biçimde çoğaldığı ve günlük hayatımızı doğrudan etkilediği bir dünyada, insanların fertler olarak iletişimsizlikten bu kadar yakındığı bir tablo ile karşılaşılıyorsa, bu işte de bir bozukluğun olduğunu teslim etmek zorundayız demektir.

Kısaca söylersek, bugün problem alanı olarak önümüze getirilen konuların tümüne düzmece problemler diye bakılmalıdır, insanlar her neyi put olarak görmüşlerse o putlar karşılarına problem olarak çıkmaktadır. Bu açıdan bakıldığında, günümüz dünyasında asıl problemin, problem diye uğraşılan konular olmadığını, fakat asıl problemin kafa yapısından doğduğunu söylemek gerekecektir.

PRATİKTEKİ SONUÇLAR

Batının kafa yapısı ile Müslümanların kafa yapısı arasındaki farklar üzerine dikkatimizi yöneltirken, onların günlük hayatlarında yer eden pratiklere gözatmak karşımıza manidar tablolar çıkartacaktır.

Sözgelimi giyim-kuşam modasına bakalım. Moda denilen vakıanın kökeninde tekstil sanayicilerinin parmağının olduğunu biliyoruz. Hatta diyelim ki, moda olgusu Batı iktisadiyatının kendi telakki tarzı içinde kaçınılmaz olarak ortaya çıktı. Şimdi birtakım “moda merkezleri” de bu “kaçınılmaz” durumdan yararlanmak isteyen bazı açık gözlere fırsat sağladı. Meselenin kökenindeki bu durumu bir kenara iterek günümüzdeki her türlü moda etkinliklerine bakarak değindiğimiz iki kafa yapısı arasındaki farkı gözlememiz imkân dâhilindedir. Kâğıt üzerinde özgürlük edebiyatı yapan Batı insanının, sırf moda etkinlikleri çerçevesinde bile insanı metalaştırdığı görülebilir. Şimdi bir meslek olarak benimsetilmeye çalışılan mankenlik, bu kafa yapısının uzantısıdır.

Böyle bir mesleği ortaya koyan zihniyetin insan haysiyeti konusundaki fikirlerini almak ilgi çekici olurdu. İslam, her hususta olduğu gibi giyim kuşamda da sadeliği değil de, gösterişi öngörmüş olsaydı bile, Müslümanlar arasında giyim-kuşam teşhirciliği böyle bir noktaya ulaşmazdı. Getirilen ahlâk yapısı bunu önlerdi çünkü.

Batı insanının kafa yapısı keyif için (Batı usûlü bilimsel platforma oturtarak konuşursak “araştırma” demeliyiz) bitkiler ve hayvanlar üzerinde yaptığı denemelerle gayritabii mahluklar üretmeye başladı. Kokteyl yaratıklar diye adlandırılan bu hayvancıklar, iki ayrı hayvanın aynı bedende birleştirilmesiyle üretiliyor. Böylece yarısı tavşan öteki yarısı kedi olan hilkat garibesi türler elde ediliyor. Aynı şekilde, bazı çiftliklerde kimyasal maddeler katılarak gerçekleştirilen sun’i döllenmelerle benzeri olmayan hayvanlar elde ediliyor. Bu tür denemelerle kulaksız, burunsuz, anadan doğma tüysüz, görünüşleri hemcinslerinden çok farklı, bazılarının ön ayakları, bazılarının arka ayakları kısa ve her halükârda böyle yaratılmış olmaktan ıstırap çeken köpekler üretilmiş. Ne için? Sırf, bu köpeklere sahip olmak suretiyle başkalarından farklı görünmek isteyen, böylece meta haline getirilmiş olduğunu unutarak tatmin arayan insan için, ilgi çekmenin, başkalarından farklı görünmenin yolu böyle aranıyor. İmdi bir Müslümanın böylesi bir uygulamayı tecviz edebileceği akla gelir mi?

Batı insanının konfor arayışı da onun gündelik hayatının bazı zorunluluklarından kaynaklanmaktadır. Aslında görünen şaşaanın maskesi kaldırılırsa Batı insanının tam bir şaşkınlığı yaşadığı ve acınası bir durumda olduğu kolayca görülür. Bütün o elektronik zımbırtıların altında, bu insanın dramı yatmaktadır. Yalnızlaşan, yabancılaşan, meta haline dönüştürülen bu insanı “kendine yeter” hale getirme çabalarının ürünü olan bu elektronik buluşlar (videodan uzay araçlarına kadar tümü), bu insanı gitgide daha yalnız, daha yabancılaşmış bir ortama sokmaktan başka işe yaramıyor. Bir adı da delilik olan bu yabancılaşmayı günümüz Amerikan şairlerinden Allen Ginsberg “Amerika” başlıklı şiirinin bir yerinde şöyle vurguluyor:

“En iyisi ulusal kaynaklarımı inceleyip onlara dönmek ulusal kaynaklarım, biliyorum, iki parça esrar. Binlerce cinsiyet organı, saatte 1400 mil hızla giden bir özel basılmaz edebiyat ve yirmibeşbin tımarhane.”

BİREYCİLİK

Yabancılaşmanın bir başka yüzü ise bireyciliktir. Bireycilik (individualism) Batı’da hümanizma hareketiyle yavaş yavaş suyun yüzüne çıkmaya başladıysa da, bireyciliğin eksiksiz bir yaşama biçimi haline dönüşmesi ABD'nin kendine özgü tarihinde gerçekleşti. Yeni Dünya’ya gelen yüzbinlerce, milyonlarca maceraperestin hayat kavgası, herkesin başı derdine düştüğü bir hayat ortamı, bu sonucu doğal hale getirmişti.

ABD, halen her ne kadar Batı uygarlığı bütünü içinde ele alınıyor ise de, aslında, onda geleneksel Batı uygarlığından ayrılan dikkate değer unsurlar mevcuttur. En başta da, belki bireyciliğin bir yaşama tarzı haline dönüştürülmüş olması anılabilir.

Halen, uygarlık denilince Batı’yı aklına getirenler. Batı denilince de binbir çeşit teknolojik kolaylıkların insanın emrine amade tutulduğunu düşünenler ve bu kadar kolaylıklar arasında insanın rahat, müreffeh bir ömür sürdüğünü ve ömrünü tamamladığı zaman da rahat döşeğinde ölebileceğini sananlar, bu uygarlığın Amerikalı şair tarafından ifade edilen korkunç yüzünü sanırım görmezlikten gelmek istemiyorsa, bilmiyorlar demektir.

Amerikan hayat tarzı bir bakıma öylesine kendine özgü ki, bu hayat tarzı bugün Batı uygarlığının beşiği olan Avrupa ülkelerini bile etkisi altına almıştır.

Bugünkü dünyada Batı’ya açıldığını söyleyen hemen her ülkede bilinçli ya da biliçsiz, Amerikan hayat tarzının izlerini, etkilerini görmek mümkündür.

Müslümanca Düşünme Üzerine Denemeler, Rasim Özdenören, İz Yayıncılık, İstanbul 2011

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?