Sadi Şirazî'nin Bostan'ı
Şeyh Sadi Şirazî bu eserinde çeşitli hikâyelerle insanlığa edebi, ahlakı ve doğruluğu öğütlemektedir.

Sadi’nin doğduğu Şiraz’ı Dünya edebiyatının odak noktası olarak kabule mecburuz. Zira Şiraz, şiirin tek üstadı olan Hafız’ın da doğup yaşadığı, Farsça’nın en üst seviyede konuşulduğu bir şehirdir. Sadi yazdığı eserleriyle kendini dünyaya kabul ettiren bir dehâdır. Onun bazı beyitleri bir atasözü gibi halen dillerde dolaşmaktadır.
GÖRÜŞ SAHİBİ ADAMIN HİKÂYESİ
Hakikati yakın gözüyle gören, tanıyan büyük bir din adamı, şöyle bir hikâye anlatmaktadır:
Ermişlerden olan bir adam, bir kaplana binmiş, elinde de kamçı gibi kullandığı bir yılanla kaplanı hızlıca sürmekte İdi.
Birisi ona dedi ki:
“Ey Allah yolunun adamı, bu yolu nasıl elde ettiysen bana da önderlik et. Sen ne yaptın ki bu vahşi hayvanı bir ehli hayvan gibi kendine hizmet ettirmektesin? Bu yüzden ismin saadet yüzüğünün taşına yazıldı.”
Allah dostu olan adam ona şöyle cevap verdi:
“Kaplan, yılan, fil, kerkenez bana tâbi olup uyuyorsa, sen, buna şaşırma! Zira sen de Allah'ın emirlerini yerine getirirsen, her şeyin senin emrinde olduğunu görürsün. Sen Allah'ın emrine uy ki, her şeye sahip olan Allah da sana yardımcı olsun. Seni seven Allah, seni, senin düşmanlarının eline bırakır mı sanıyorsun? İşte yol budur. Sen bu yolda yürü ve muradına er!”
Kim, Sadi’nin öğüdünü tutarsa çok faydalı olur.
HİKÂYE
Söylendiğine göre mazlum birinin âhı Bağdat şehrinin yarısına yakınını yakıp kül etti. Bu yangından zarar görmeden kurtulan birisi:
“Çok şükür benim dükkânım yanmadı, ben zarar görmedim” dedi.
Oradaki dünya görmüş bir adam ona “ey vicdansız adam! Demek sen yalnız kendini düşünmektesin. Bir şehir yanıp kül olduğu halde, sen 'benim dükkânım kurtuldu' diyerek şükür ediyorsun. Bir kimse eğer taş yürekli değilse, bu durumda açlığından karınlarına taş bağlayan insanları görerek bir lokma ekmeği bile yiyemez, insanların kan yuttuğunu gören zengin nasıl boğazından lokma geçmesine izin verebilir? Hastası olan birisine sen, sağlıklıdır deme. Çünkü o da aynen hasta gibidir” dedi.
Bir yolu arkadaşlarından önce tamamlayanlar, bütün arkadaşları gelip onlara ulaşıncaya kadar rahat edemezler, rahat uyuyamazlar.
Çalı çırpı taşıyan bir eşek çamura batmışsa oranın padişahı, eşeğe de, onun sahibine de acımalıdır. Şair Sadi’nin bu öğüdü sana yeter. Eğer dinlersen bu nasihat kâfidir.
Diken ekmiş isen, sakın yasemen biçeceğini umma!
İRAN HÜKÜMDARI NUŞİREVAN’IN OĞLUNA ÖĞÜDÜ
Duydum ki Nuşirevan ölüm döşeğinde iken, oğlu Hürmüz’e şu öğütte bulundu:
“Fakirlerin günlünü hoş tut. Yalnız rahatını düşünme. Sen, kendi rahatını düşünürsen, öteki insanlar rahat bulamaz, huzursuz olur. Çoban uyursa, kurtlar sürüye dalar. Akıllı insanlar da bunu kabul etmez. Fukara takımını koru, çünkü taht ve baht halkın yardımıyla elde edilir. Padişahlar bir ağaca benzerler, onların kökleri halkı ve milletleridir. Ağaçlar kökünden kuvvet alıp beslenir. Halkın gönlünü yaralamamaya bak. Eğer yaralarsan kendi kökünü baltalamış olursun.
Sana doğru yol gerekiyorsa, ümit ve korku yolunu tut. Bu yol dindarların yoludur. Bir kimsede ümit ve kötülük korkusu varsa, o insan aklın yolunu tutmuş olur. Bu durum onda huy, karakter haline gelir. Bir hükümdarda iyilik yapma ümidi ve kötülük korkusu varsa, o, ülkesinde rahat yaşar. Ahali de mutlu olur."
KISSADAN HİSSEYE
Bir gün bir bey, kölesini satılığa çıkarmış, tellala vermişti. Köle o sırada efendisine şöyle dedi: “Efendim, siz benden daha iyi köle bulabilirsiniz, ne yazık ki ben sizin gibi efendi bulamam.”
*
Birisi çok susamıştı. Susuzluktan can vermek üzere bulunurken “su içinde ölen kimse ne kadar talihlidir” diyordu. Aklı kıt biri bu sözleri işitti “ne tuhaf söz, mademki öleceksin, ha suya kanmışsın ha dudağın kuru ölmüşsün, ikisi birdir” dedi. Susamış kimse şöyle cevap verdi: “Can verinceye kadar su arzusunda bulunmayayım ve bu arzu ile dudağımı ıslatmış olmayayım mı?"
*
Pervane muma şöyle diyordu: "Sevgilim! Ben sana âşıkım, yanarsam yakışır. Ya sen niçin ağlıyor, yanıyorsun?" Mum şöyle cevap verdi: “A benim zavallı âşıkım. Ağladığıma, yandığıma sebep şu ki: Benim Şirin Balım vardı, beni ondan ayırdılar. Şirin’im haksızlıkla elimden alınınca Ferhat gibi tepemden ateş çıkmak zaruridir." Zavallı mum bir taraftan böyle söylüyor bir taraftan sararmış yanağından sel gibi gözyaşı akıtıyordu. Mum tekrar pervaneye döndü ve “a pervane meclisleri aydınlatan ışığıma bakma, sel gibi içime akan ve beni yakan ateşe bak. Senin aşkın kuru davadan ibarettir. Aşk senin işin değildir. Sende ne sabır var ne metanet. Sen azıcık bir kıvılcım görsen kaçarsın. Ben ise tamamen yanıncaya kadar dikilip dururum. Aşk ateşi yalnız senin kanadını yakar. Beni gör ki, beni baştan ayağa kadar yakmıştır."
Bostan, Şeyh Sadi Şirazî, Yağmur Yayınevi, İstanbul, 2012