banner39

Şehir uygarlığının özellikleri

Dünya tarihinin en mühim bilim adamlarından biri olan İbni Haldun, şehir medeniyetini ve onda ortaya çıkan her şeyi devletin bir eseri olarak görür.

Alıntı 04.06.2015, 15:14 04.06.2015, 15:14
Şehir uygarlığının özellikleri

İbni Haldun bir devletin ortaya çıkması, gelişmesi, en yüksek noktasına erişmesi ve çözülmeye gitmesi ile bir ailenin ortaya çıkması, sivrilmesi, çözülmeye gitmesi arasında sıkı bir paralellik kurmaktadır. Ona göre böyle bir ailenin şeref ve prestiji, birbirini takip eden dört neslinde başlıca şu safhalardan geçer:

1)    Birinci nesil veya baba. Bu nesil veya baba, ailenin şeref ve şöhretini (al-macd) kurar (bâni al-macd).
2)    İkinci nesil veya babanın oğlu. Bu, bu şeref ve şöhreti devam ettirir.
3)    Üçüncü nesil veya bunun oğlu. Bu, sözü edilen şeref ve şöhreti elde tutmaya çalışır.
4)    Son olarak bundan sonra gelen nesil veya onun oğlu. Bu ise bütün bunları yıkar. Bu nesillerin sayısı beş veya altı da olabilir. Ama kural olarak sözü edilen şeref ve prestij dört nesilde sona erer. Devlette egemenliği elinde tutan ailenin kendisi de zorunlu olarak bu safhalardan geçer. Bunun sonucunda devletin kendisi de onu elinde tutan ailenin kaderini paylaşarak kurulur, gelişir, devam eder ve çözülür.

İbni Haldun'un devletinin bir diğer özelliği, buraya kadar söylediklerimizden kolaylıkla çıkarılabileceği üzere çıplak bir "güç devleti" (power-state) olmasıdır. Bu ne Rousseau'nun insanların biraraya gelerek serbest iradeleri ile oluşturdukları "toplumsal bir sözleşme"ye dayalı devletidir, ne de bugün örneklerini her yanda gördüğümüz "anayasal" bir devlettir. Bu devlette kudretin kaynağı, kuvvettir. Bu devletin kanunlarını egemen aile veya bu ailenin liderinin iradesi belirlemektedir. Başka deyişle bu devlette kudretin kaynağı hukuk değildir, tersine hakkın ve hukukun kaynağı kudrettir.

Son olarak yine daha önce kendisine temas ettiğimiz bir noktayı tekrar hatırlatmamız gerekmektedir. Bu, İbni Haldun'un şehir umrânı (bayındırlık, medeniyet) ile devlet arasındaki ilişkileri nasıl gördüğü noktasıdır. Yukarıda da söylediğimiz üzere İbni Haldun, şehir umrânını ve onda ortaya çıkan her şeyi devletin bir eseri olarak görmek eğilimindedir. Bir defa her şeyden önce devletin kaynağı şehirlileşme değildir, tersine şehirlileşmenin nedeni devlettir. İbni Haldun'un kendi sözlerine göre, "şehirler, mülkün ikinci dereceden ürünleridir, dolayısı ile ondan sonra gelirler." Çünkü "mülk, insanların şehirlerde yerleşmesini gerektirir." Bunun ise belli başlı iki nedeni vardır: "Bunlardan birincisi, mülkün rahatlık, konfor, yerleşme ve bedevî hayatta umrânla ilgili eksik olan şeylerin tamamlanmasını istemesidir. İkinci olarak, mülkün rakip ve düşmanlardan korunması gerekir.”

Aynı şekilde İbni Haldun, şehirlerdeki ekonomik faaliyetlerin gelişmesinin nedeninin de devlet olduğunu düşünmektedir. Devlet, yarattığı şehirlerle ve bu şehirlere çektiği büyük insan toplulukları ile büyük bir işgücünü üretime sokar ve bu işgücünün gitgide daha verimli bir hale gelmesini temin eder. Şehir, ticaretin ve sanayinin ortaya çıktığı bir yer ise devletin bunların gelişmesi ve mükemmelleşmesinde çok önemli katkısı vardır. Saraylar, camiler, kervansaraylar, büyük ve görkemli binalar hep devlet sahibi ve onun yakınındakiler tarafından yaptırılırlar. Bilim adamları, san'atçılar hep şehir umrânında ortaya çıkmak imkânını bulurlar ve yine devlet sahibi ve onun yakınındakiler tarafından himaye edilir, beslenirler. Kısaca "devlet, şehir umrânının formudur" ve onun içindeki her türlü faaliyetin varlık ve gelişim şartıdır.

İbni Haldun, Ahmet Arslan, İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları, İstanbul Nisan 2009

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?