Arap Birliği yol ayrımında
Bugün Arap sahasında baş oyuncu ABD'dir. Irak'ta, Basra'da, Bağdat'ta, Filistin'de, Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da, Somali'de ve Sudan'da.

Dr. İsam El Uryan
Şahit olduğumuz genel bir başıbozukluk ve itinasızlık havasında Arap devletlerinin çoğu için düşük bir temsil düzeyinde olsa bile Şam zirvesi yapıldı.
Arap bölgesinde ve çevresinde ABD'nin yaptığı yoğun ön hazırlıkların ardından önde gelen kral ve başkanların zirveye katılımları gerçekleşmedi.
Arapların ortak eylemlilikte bulunmalarının imkanını ve Arap Birliği'nin bir kurum olarak dönemsel zirvelerinin imkanını sorgularken kendimizi liderlerin ve önderlerin katılmamalarını ve bunun gerçek sebeplerini tartışırken bulduk. Lübnan ve Filistin'deki direnişe kucak açan İran ve Suriye arasındaki ittifakı iptal etmek yönünde isteksizlik gösteren Suriye'yi bu siyasetinden vazgeçirmeyi hedefleyen ABD baskısına razı mı olmuşlardı bu liderler?
Aldığı kararların maddelerinin hazırlığı tamamlanmamış olan zirveden yapılan açıklamaları analiz ettik ama ABD'nin ve Siyonistlerin keyfî saldırılarını kınayan, eleştiren bir beyana rastlayamadık. Kınama beyanının olmayışı gerçekte de olmadığına mı işarettir, yoksa mevcut duruma boyun eğildiğini ve ABD'nin talimatlarına teslim olunarak Siyonist projeye uyum gösterildiğini mi göstermektedir?
Bu zirvenin yapılması kralları ve başkanları değerlendirip haklarında bir ayrıma varabilmemiz açısından faydalı olmuştur. İran – Suriye ittifakından şikayet edenler aynı zamanda Lübnan, Filistin ve Irak'taki direnişi kırmak için yapılan programların hayata geçirilme hazırlığında ve yine İran'a karşı savaş hazırlığında tam bir katılımla apaçık ABD'yle müttefikler safında yer alabiliyorlar. Şimdi soruyorum, içinden geçtiğimiz günlerde bunların hangisi Arap toplumlarının çıkarlarına hizmet edecektir.
"Arap Birliği"nin ortaya çıkış şartları, İngiltere'nin bu birliğe arka çıkışı ve etrafını saran bütün şüphelere rağmen Müslüman Kardeşler'in İslam Ümmetinin birliği yolunda bir adım olarak birliğin kuruluşunu desteklemesi ayrı bir tartışmanın konusu olsa da zihinlerdeki şu soru canlılığını korumaktadır: Ortak iş yapma ve birleşme emelinin gerçekleşmesi noktasında neden başkaları (Avrupa) başarılı olmuş ve Araplar başarısız olmuştur?
Bağımsız Arap liderlerinin ve hükümetlerinin olmayışı bunun en önemli sebebidir. Hükümetlerin ve iktidarın Arap toplumunun isteklerini yansıttığı, taleplerini gerçekleştirmek için çalıştığı ve başarısızlıklarının hesabını parlamentolarda verdiği sağlam bir demokrasinin ve özgürlüğün olmayışı bunun diğer önemli sebebidir. Meşhur "böl ve yönet" siyaseti için aralıksız çalışan dış güçlerin varlığı da görmemezlikten gelemeyeceğimiz başka bir sebeptir. Ve hatta bu sonuncusu Şam'daki Arap Zirvesinin toplanmasındaki başarısızlığın ana sebebidir ve Arap devletlerinden her birinin tek kalması yönündeki çabayı ifade etmektedir.
Arap vatandaşlarının siyasi arenadan uzak günlük işlerle ve geçimleriyle meşgul oluşları da başarısızlığın sebeplerindendir. Muazzam petrol gelirleri olan müreffeh ülkelerde bile durum aynıdır. Siyaset Arap vatandaşlarının öncelikleri arasında yer almamaktadır ve Arap Birliğine ve Arap kurumlarının sorunlarına gereken ilgi gösterilmemektedir.
ABD'nin eliyle İran tehlikesinin şişirilmesi, 2002 yılından beri Siyonist düşmanın Arapların barış girişimlerini dikkate bile almayan tahkir edici tavrına rağmen Filistin dosyasında konjonktüre teslim olma, iktidar koltuklarında sonsuza kadar kalma tamahı ve hatta cumhuriyet ve krallık rejimlerinde koltuklarını oğullarına miras bırakma tamahı… işte bütün bunlar Arap liderlerinin çoğunun Şam zirvesine katılmamasına yol açtı. Katılımın az oluşu, Arap vatandaşının kendisinin zirveye katılımının zirvenin sonuçlarında çok da olumsuz etki bırakmayacağını düşünmesine imkan verdi. Çünkü liderlerin daha önceki zirvelerde bulunmaları olumlu bir etki bırakmamıştı. Arap vatandaşını bastırmaya ve terörize etmeye yarayan güvenlikte yardımlaşma kararı ve yine Arap vatandaşını bilinçsizleştirmeye, hakikatleri çarpıtmaya, önceliklerini unutturup onu gereksiz şeylerle oyalamaya yarayan medyada eşgüdüm kararları haricinde daha önceki zirvelerde yaklaşık bütün alanlara dair alınan kararlar kağıt üzerinde kaldı.
Bunlardan dolayı Suriye dış işleri bakanı, Lübnan katılmamış olsa da mümkün olan temsil düzeyiyle zirvenin salt vaktinde ve Şam'da yapılmış olmasının Suriye için başarı olduğunu açıkladı. Aslında o bu açıklamasıyla liderlerin zirvede varlıklarının veya yokluklarının bir şeyi değiştirmediğini bilen vatandaşa hitap etmiş oluyor. Çünkü alınan kararlar, daha öncekiler gibi salt laf olmaktan öte bir değer taşımayacak ve kağıt üzerinde kalacak.
Bugün Arap sahasında baş oyuncu ABD'dir. Irak'ta, Basra'da, Bağdat'ta, Filistin'de, Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da, Somali'de ve Sudan'da. İran'ı muhasara altına alacak yeni bir savaş için sahnenin hazırlandığı gün gibi aşikar. Bu savaş, yıllardır hazırlığı yapılan hava saldırısıyla sonuçlanacak. Siyonistler tarafından kışkırtılarak İran bu duruma hazır hale getiriliyor. Şu anda yapılmak istenilen buna direnç gösteren kanadı parçalamak ve direnişi kırmaktır. Bunu yapmalılar ki; Haliç'te, Arap memleketlerinde ve bütün İslam dünyasında ne tür sonuçlar doğuracağını yalnızca Allah'ın bilebileceği İran'ın nükleer üretimini hedef alan hava saldırısını gösterecek oyun sahneye konabilsin. İran, Irak gibi değildir. Bugün Arap ve İslam dünyasında baş rolü oynamaktadır. Ona bu konumu veren, anlamsız önleyici savaş taktiğiyle ABD başkanı oğul Bush oldu. Bush hatalarını reddediyor ve geri dönüşü olmayan yeni hatalar yapıyor. İran'ı ABD siyasetine ve Siyonist düşmana muhalif olan ve direnç gösteren tek güç haline getiriyor. Sonuç olarak bölge halklarından ABD müttefikleri tamamen kenara çekiliyorlar. Önemli olan zirvenin yapılması değil, zirveden sonra ne olacağıdır.
Çeviren: Aynur Erdoğan