Bir Açık Hava Müzesi: Roma – 1
2500 yıllık tarihinde Antik Çağ'da Roma İmparatorluğu'nun, Orta Çağ'da Avrupa'nın hem siyasî hem de dinî merkezi olan Roma şehri, yıllara meydan okurcasına bütün görkemiyle ayakta.

Sinan Özdemir / Brüksel
Roma uzunca bir zamandır Muhammed Ali Ünal ile üzerinde konuştuğumuz şehirlerden biriydi ve sonunda birlikte gitmeye karar verdik. Muhammed Ali'nin mimar olarak bu gezimizde çok önemli katkıları oldu. Bu seyahatin üç durağı olacaktı: Birincisi Roma, ikincisi Napoli ve üçüncüsü Pompei. Hazırlıklarımızı tamamladıktan sonra Brüksel'den hareket ederek Roma'ya gittik.
Avrupa'da bir şehri gezdiğiniz zaman o şehrin tarihî merkezini bulduğunuz anda üç aşağı beş yukarı orada görmeniz gerekenlerin önemli bir kısmının olduğunu bilirsiniz veya bir kısmı o tarihî merkezde diğer kısmıysa şehrin çeşitli yerlerine serpiştirilmiştir. Bu düşünce Roma için geçerli değil, Roma Avrupa'nın ilk büyük metropolü olma özelliğiyle tamamı tarihî merkezi oluşturuyor (Helen Coğrafyası gibi). Daha Paris, Londra, Viyana, Berlin veya Moskova ya yokken veya köyken Roma bütün ihtişamıyla Antik Çağ'ın göz bebeğiydi. Bütün hem.../lerin buluştuğu önemli bir noktaydı. Romalıların tabiriyle bir Caput Mundi idi yani dünyanın başşehri.
Bu gerçeği göz önünde bulundurarak ön çalışmalarımızı yaptık ve bu açık hava müzesinde gezintimize başladık.
Roma'da bulunan her bir yapının altında Roma İmparatorluğu'ndan kalma eserler bulunmakta bir kısmı bugün üzerine inşaa edilen sarayların veya mabedlerin altında bir kısmıysa şehrin çeşitli yerlerinde bulunmakta. Ancak hiç şüphe yokki o günlerden günümüze kadar gelen Kolezyum ve Panteon bir güç olarak Roma'yı en güzel şekilde sembolize ediyor.
Turistlerin ilk uğradıkları yerlerin başında geliyor her ikisi. Kolezyum, M.S. 72'den inşaasına başlandı ve sekiz yıl sürdü. Vespasyen döneminde başlanan çalışma oğlu Titüs zamanında tamamlandı. İnşaası için gereken paranın önemli bir kısmı Titüs'ün Kudüs'ü almasından sonra (M.S.70) Büyük Mabedin soyulması sonucunda elde edilen değerli eşyalarla yapıldı.
Titüs'ün bu zaferini hatırlatan bir zafer anıtı Kolezyum ile Forum'un arasında bulunmakta. Kolezyum'un açılışı çok görkemli oldu. Üç ay boyunca oyunlara ev sahipliği yapan Kolezyum'da 2000 gladyatör ve 9000 hayvan can verdiler. Bu yer sadece bir sanat eseri olarak değil teknik harikada aynı zamanda bugün modern stadların örnek aldıkları bu yapı 55.000 seyirci kapasitesine sahip. Bir kısmı zaman içinde yıkılmış olsa da o hâlâ zamana meydan okurcasına milyonlarca turistin ilgisini çekmeye devam ediyor.
Kolezyum'un etrafında Roma askeri olarak giyinmiş kişiler isteyenlerle cüz'i bir para karşılığında fotoğraf çektirebiliyorlar. Yoğun bir ilgi olmasa da onlar herşeye rağmen orada bekliyorlar.
La Piazza della Rotonda'ya ulaştığınızda meydanı çevreleyen kafelerin birinde de oturup Panteon'u temâşâ ediyoruz. Meydanın ortasındaki çeşmenin obeliski İsis Tapınak'ından getirildi, Panteon, 125'te Adrien trafından inşaa edildi. Ortaçağda kiliseye, şimdiyse bir anıt mezar ve müze olarak tarihteki yolculuğuna devam ediyor. İçinde birleşik İtalya'nın ilk kralı Vittorio Emanuele II'nin (ö.1888) ve babasının karşılıklı mezarları bulunmakta.
Avrupa'da mimarlık fakültelerinde okuyanların ilk öğrendikleri yapıların başında geliyor çünkü simetrinin güzel bir örneği. Yerleri mermerden ilk yapıldığından bu güne aynı mermerler muhafaza edildi. Geometrik işaretlerle süslü yerleri. Dörtgenler, kareler, daireler ve çeşitli renklere boyanmışlar.
Ziyaretçilerin arasında İtalya'nın çeşitli yerlerinden gelen öğrencilerin yanı sıra ve Roma'da okuyan lise talebeleri de var. Gençlere belirli bir tarih şuuru vermeyi hedefliyor bu geziler. Yaz sezonu başlamadan iç turizmin önemli bir kısmını okul gezileri oluşturuyor.
Roma döneminden kalan kalıntılara şehrin çeşitli yerlerinde rastlamak mümkün bunların arasında Kapitol, Forum, Sirküs Maksimüs bulunuyor.
Kapitol'ün olduğu yerde hem antik hem klasik döneme işaret eden eserler görülebilir. Kapitol'un zirvesinde yer alan Jüpiter tapınağı Roma döneminde Roma şehrinin merkezini oluşturuyordu. Romalı Konsüllerin yemin ettiği yerdi. Zaferle dönen Romalı kumandanlar tanrılarını onore etmek için Kapitol'de kurbanlar kestirirlerdi. Kapitol, Roma döneminde gücün merkezini, Caput Mundi (Dünyanın Başşehri) olan Romanın, gücünü sembolize ediyordu.
Kapitol'un alt tarafında Meçhul Asker Anıtı (Vittorio Emanuele II Âbidesi) bulunuyor. Devasa bir yapı. Başta İtalya'nın birinci kralı Vittorio Emanuel II adına inşaa edildi (1911) daha sonra anıt mezara çevrildi. Sönmeyen ateşin başında askerler bekliyor. O binanın arkasında Risorgimento müzesi yer alıyor. La Cordonata isimli merdivenleri aldığınızdaysa Kapitol meydanına ulaşıyorsunuz.
Mikelanjelo'nun çizdiği Rönesans şehirciliğinin önemli bir örneği olan Kapitol meydanının ortasında Roma İmparatoru Markus Aurelius'un at üzerinde heykeli bulunuyor, çok talihsiz bir İmparator oldu, savaşı sevmemesine rağmen Germania bölgesindeki karışıklıkları bastırmak için ömrünün dörtte üçünü o coğrafyada geçirdi. Meydanın etrafındaysa saraylar bulunuyor. Bu saraylar bugün müze olarak kullanılıyor. Kapitol müzesi de bunlardan biri.
Kapitol'un etrafında Roma dönemine ait birçok kalıntı görebilmek mümkün. Oralarda yürürken tarih gözlerinizin önünde canlanıyor.
Roma elbette ki sadece Antik Çağ'a ilişkin eserlerin bulunduğu bir yer değil. Orta Çağ, Rönesans ve Modern Çağ'ın izleri de mevcut. Roma aynı zamanda Hıristiyan dünyası için önemli bir yer. Vatikan bu âlemin merkezi. Roma sokaklarında gezinirken rahipler, rahibeler, ilahiyat öğrencileri görüyorsunuz. Çeşitli giyim tarzlarıyla kalabalıkların içinde eriyorlar.
Roma'da sadece Hıristiyanlar yaşamıyor. Her üç semavî dinin inananlarını içinde barındırıyor. Müslümanlar Via de Mosquea'da Avrupa'nın en büyük Camii'ne sahip. Yahudilerin de havraları mevcut. Nüfus olarak çok ufak bir grup olarak kaldı Yahudiler. Müslümanlarsa Kuzey Afrika'dan ve Asya'dan gelenlerle sadece Roma'da değil, İtalya'nın genelinde önemli bir grubu temsil ediyorlar.
Hem Vatikan'ı hem de Camiyi görmek için Cuma gününü seçtik. Sabah İslam Kültür Merkezi'ne gittik. Cami, şehrin modern kısmında yer alıyor. İstasyondan (Termini) otobüsle veya banliyö treniyle oraya ulaşılıyor. Cuma günleri Cami'nin ana girişinin olduğu yere ufak bir Pazar kuruluyor. Bu pazarda gıdadan kitaba kadar bir Müslüman'ın ihtiyaçlarını karşılayacağı her türlü eşya bulunuyor. Tabii bu pazarda sadece Müslümanları değil oryantal bir hava teneffüs etmek isteyenleri de görmek mümkün. Pazar, asıl hareketliliğini Cuma namazı çıkışından sonra yaşıyor. Kral Faysal'ın isteği üzerine inşaa edilen camii (Paolo Portoghesi imzası taşıyor) 1985 yılında kapılarını açtı. Cami aynı zamanda bir kültür merkezi.
Cami'nin imamı El-Ezher'de okumuş olan Alaeddin Muhammed İsmail el Ghobaşi. Müslümanlar camiye Cuma namazı vaktine bir saat kala gelmeye başlıyorlar. Namazın başlamasına kadar Kur'an okunuyor. Hutbe Arapça olarak seslendiriliyor ve tercümesi İtalyanca olarak yapılıyor. Roma'nın en büyük camii olmasından dolayı Roma'da bulunan misyon şefleri ve diplomatlar da bu camide namazlarını kılıyorlar. İmam, hutbeyi hoş Arapça aksanıyla okudu. Cami'nin iç duvarları Kur'an-ı Kerim'den ayetlerle süslü. Kadınların namazlarını kılması için yerler ayrılmış.
Avrupa'nın en büyük camii bir İtalyan mimar tarafından tasarlandı. İç avlusunda fıskiyeler, oturma alanları da tasarlanmış. Çok hoş bir hava esiyor. Huzurlu bir ortam. Çıkışta ikinci sayısı çıkmış olan Famiglia Muslumana gazetesini (aylık) dağıtıyorlardı. Gazetede siyasî ve kültürel olaylara değinmekle birlikte dinî meselelere de yer veriliyor.
Cami'den çıktıktan sonra vakit kaybetmeksizin Vatikan'a doğru hareket ettik.
(Devam edecek.)