Bu tarihi çağrıya siz de destek verin
İstanbul'daki tarihi çeşmelere hayat vermeye çalışan Dr. Ursula Sezgin'e siz de destek verin. Sezgin, onardığı Seferağa Çeşmesi'nin web sitesini de kurdu.

Dünya Bülteni Haber Merkezi
Dünyanın önde gelen bilim tarihçilerinden Prof. Dr. Fuat Sezginin Alman eşi İslami ilimler uzmanı Dr. Ursula Sezgin, İstanbuldaki tarihi çeşmeleri yeniden canlandırmak için bir girişim başlattı. Ursula Sezgin, başlattığı yeni girişimle İstanbulluları tarihlerine sahip çıkmaya davet ediyor. www.istanbul-brunnen.de adıyla kurduğu web sitesinde Dr. Ursula Sezgin, İstanbulluların tarihi dokularının önemini anlamaya ve yaşatamaya çağırıyor. Sitenin girişinde şu açıklamaya yer veriliyor: Bu web-sayfası hicrî 1029 da (M.S.1620 de) Sefer Ağa tarafından vakfedilen çeşme için hazırlanmıştır ve bu şehrin tarihî mirasını canı gönülden korumak isteyenlere orada doğmuş, veya oraya taşınmış, veya geçici olarak orada bulunmuş insanlara hitap etmektedir.
Sefer Ağa Çeşmesi'nin harap hali gösteren resim....
Çeşmeyi 1620 yılında yaptıran Tersane Kethüdası Sefer Ağa'nın çeşmenin kitabesine yazılı Rabbim, bu çeşme sürekli aksın hiç kesilmesin. şeklindeki niyazını yerine getiren Ursula Hanım'ın şimdiki hedefi imkânlarının ölçüsünde Süleymaniye'deki diğer tarihi çeşmeleri de tekrar asli fonksiyonlarına kavuşturmak.
Çeşmelere merakı eskilere dayanıyor
Dr. Ursula Sezginin Türkiye ve çeşmelere merakı eşinden öncesine dayanıyor. 1998 yılında her geçen gün biraz daha tahrip olmasına dayanamayıp el attığı Süleymaniyedeki Sefer Ağa Çeşmesi'ne ilk seyahatinde vurulmuş. 1964 yılında şehrin kadim sokaklarını arşınlarken fark ettiği çeşmeyi anlatırken Sefer Ağa Çeşmesi ile aranızda duygusal bir bağ kurulduğunu hissediyorsunuz: Üç sokağın ortasında, yolların kesiştiği bir yerde duruyordu ve önünde büyük bir ağaç vardı. Ağaçlar içinde bir çeşmeydi. Taşlarında, çeşmenin suyundan faydalanan birçok neslin izleri vardı. Kadınlar ve genç kızlar buradan evlerine su taşıyorlardı. Ne ismini ne de tarihini biliyordum. Ama bu çeşmeyi çok sevmiştim. 1966 yılında Fuat Sezgin ile evlenen Ursula Hanımın bu evliliğinin ardından her yıl yolu Türkiye'ye ve tabii ki sevgili çeşmesine düşmüş. Her yıl çeşmenin durumunun daha da kötüye gitmesi ve sonunda suyunun kesilmesi onu derinden üzmüş. Susuz bir çeşmenin ne anlamı olabilir ki? diye soruyor haklı olarak. Bu gidişe dur demek için 1998 yılında resmi olarak girişimde bulunmuş. Her ne kadar bakımı belediye tarafından yapılsa da mülkiyetin vakfa ait olmasından dolayı bürokratik işlemleri beş yıl sürmüş. Ve nihayet geçtiğimiz yıl çeşme onarılıp musluğundan tekrar sular akmaya başlamış.
Çeşmenin restore edildikten sonraki hali....
İnsanları uzaktan seyrediyor...
Çeşme tekrar eski kimliğine kavuşunca Ursula Hanım,
Rabb'im bu çeşmenin suyu hiç kesilmesin
Hayatı hakkında fazla bilgi bulunmayan Tersane Kethüdası Sefer Ağa, vefatından sonra Küçük Piyale Paşa'da yaptırdığı mektebin haziresine gömülmüştür. Mektep bugün mevcut değil. Şehzadebaşı Vezneciler Kirazlı Mescid Sokağı ile Süleymaniye arasında kalan çeşme 1620 yılında inşa edilmiş.
Çeşmenin kitabesinde şu sözler yer alıyor:
1- Sefer Ağa bu hayratı burada bina eyledi.
Allah onun mükafatını mahşer gününde ona versin.
2- Allah'tan ümidim daima budur ki kıyamete kadar onun hayır eserleri ayakta kalsın.
3- Onun bütün zamanı cömertlik ve ihsan
ile geçmektedir. Gerçek şu ki onun bütün
fikirleri hayır yapılmak üzeredir.
4- İşte bu çeşme de yüzlerce emek sonu-
cunda ortaya çıktı. Artık çeşmeden su içenler
şöyle dua eylesinler: İnşallah dileriz ki onun
mahşer günündeki nasibi ve mükafatı cen-
nette Allah'ın cemalini görmek olsun.
5- Hatif, gayb duasıyla oranın tarihini söyledi Rabb'im, bu çeşme sürekli aksın hiç kesilmesin.
İşte Ursula Sezginin Çağrısı
Nasıl devam edecek?
Osmanlı zamanında Sefer Ağa Çeşmesi yüzlerce başka sokak arası çeşmeleriyle İstanbul mahallelerinin su ihtiyacını gideriyordu. 15inci ile 17inci y.y arasında klasik tarzda, lâle devrinde ihtişamlı süslerle ve sonra da duvara yerleştirilmiş veya iki sokak köşesinde veya açık meydanlarda inşaa edilmişler. Müşterek hususiyetleri olmalarına rağmen her biri başka.
Hepsi kültürel mirastır. Maalesef biçtiğimiz değer bugünkü durumlarından anlaşılmıyor. Bazı çeşmeler, pek ustaca olmasa da, yıkımdan kurtulmuşa benziyorlar; çok azı restore edilmiş. Tarihî yapıları koruma inisiyatifi İstanbul Belediyesi tarafından Birinci Dünya Savaşında yürürlüğe girdi. Boğaziçili Alman diye tanınan Friedrich Schrader tarafından gayret ve hevesle uygulandı. Yaptıgım tecrübeler yetkinin tek bir elde olmadığını gösterdi ama çeşmelere sadece harekete geçerek yardım edilebilir.
2010 yılında İstanbul (AB´de olmayan bir memleketin temsilcisi olarak) Almanya´nın Essen ve Maceristan´in Pècs şehirleri yanında Avrupanın Kültür Başkenti olacak. Bu tarihi hedef alıp, kültürel mirası kurtarmaya başlansa iyi olur. Yoksa olmaz mı?