banner39

Fas AKP'si ve Siyasi süreci

Fas Adalet ve Kalkınma Partisi, uzunca bir süredir çok da arzulanmayan bir konumda yer alıyor.

Arşiv 19.02.2008, 17:01 19.02.2008, 18:00
Fas AKP'si ve Siyasi süreci

 

Seyid Mebşûr

Fas - Adalet ve Kalkınma Partisi tecrübesi, Fas'taki İslamî hareketin gelişiminin analizi için zengin bir alan açıyor. Çünkü söz konusu bu parti, bir takım karmaşık aşamayı ve oluşumu ifade eden durumlarla paralel bir çizgiye sahip siyasî, kültürel ve toplumsal bir sonuçtur.

Bir yönüyle parti, Fas'ın bağımsızlığının akabinde teşekkül eden, benzerleri gibi Ortadoğu'da İslam'ın öğretilerinin ilk kaynağına dönme zorunluluğunu ve bu öğretilerin İslam dünyasının kalkınarak medeniyet köklerini keşfetmesinde temel bir esas olarak alınmasını savunan İslamcılığın bir uzantısı sayılır. O dönemin en etkin grubu, sultayla çatışma yönelimine sahip, tarihte "İslamî Gençlik Hareketi" olarak bilinen yapıda örgütlenmişti ve İttihat Partisinin avukatı Ömer Bin Calun'a suikast düzenlenmesi hadisesiyle sonuçlandı. Adalet ve Kalkınma Partisinin şu anki lider kadrosu da bu yapıya mensuptu. Bu kadro, yaşanan kargaşa ortamı içinde kendisiyle yüzleşti ve "kopuşu" seçti. Seksenli yılların başından itibaren daha mutedil, barışçıl bir eğilimle kanunlara ve mevcut teamüllere uygun olarak siyasî sultanın meşru gördüğü alan içinde faaliyet göstermeye başladı. Bu seçim, doksanlı yıllarla birlikte Fas'ın bağımsızlığından sonra sembol isimlerden biri olan mühendis Dr. Abdülkerim El Hatıb'in de katılımıyla İslamî "köklere" sahip bir siyasî parti olmaya doğru gelişti. Bu akımın ulusal yasalarla tutarlı, dinî yasalarla uyumlu olmasını sağlayacak bir entegrasyon yaşaması istendi. Bu durum, Adalet ve Kalkınma Partisi için kuruluşundan beri farklı siyasî ve toplumsal alanlarda faaliyet göstermesi için özel imkanlar sağlarken "dönüşümlü hükümet etme" olarak tanımlanan eski muhalif sol partilerin peş peşe yönetimde bulunma deneyimlerine eş zamanlı olarak yeni bir hareket alanı açtı.

Devrim düşüncesinden davet mantığına yönelen serüvenin devlet mantığında karar kılması "adalet ve kalkınma" İslamcılarını siyasî pragmatizmin örneği kılıyor. Başka bir ifadeyle, bu durum "radikal siyasî islamın, modern devletin veya İslam dünyasında modern evreye dönüşmüş devletlerin sultası altında olamadığını ve yine yönetim için alternatif ve etkin bir örneklik teşkil edemediğini1" gösteriyor. Ardından partinin kendi içinde dönen, en sonuncusunun din ve siyaset tartışması olduğu görülen değişimler zinciri geliyor. Böylece parti, özelikle gerçek siyasi taleplerinden oldukça uzak bir atmosferde gerçekleşen 2007 seçim sonuçlarından sonra yerel ve uluslar arası yeni değişim rüzgarının etkisinde kaldı.

Fas Adalet ve Kalkınma Partisi, uzunca bir süredir çok da arzulanmayan bir konumda yer alıyor. Zira Amerika'nın yarı resmi kurumlarının düzenlediği kamuoyu araştırmalarından birinin 2007 yılında yapılacak parlamento seçimlerinde Dr. Osmani'nin partisinin bütün oyları toplayacağını ifade eden sonucunun açıklanmasından beri peş peşe çirkin saldırılara maruz kalıyor. Bu, her ne kadar "parti hezimet sayılamayacak olumlu ve fakat tahminlerin altında bir sonuç alsa da"2 "İslamcı" partinin liderliğe yükselme emellerini gerçekleştirmeyen bir seçim oldu. Ve yine seçim kurulunda etkin olan havaya rağmen ve partilerin, herhangi bir siyasi grubun kazananlar listesini kontrol etmelerinin engellenmesine rağmen gerçekleşen bir sonuç oldu. Aslında 2007 seçimlerinde Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ulaştığı sonucu, Arap dünyasında islami köklere sahip güçlerin elde ettiği genel sonucun bir parçası saymak mümkündür. Bu güçler, Ürdün'de, Fas'ta ve Cezayir'de siyasi temsil konumları bakımında benzer sonuçlar elde etmişlerdir.

Adalet ve Kalkınma Partisi'nin örgüt yapısı ve toplumsallığı bakımından konumu, Fas'taki din ve sultayı ele alışına ve yine genel işlerin idaresine ilişkin felsefesi; Arap dünyasının farklı bölgelerinden birçok siyasetçinin, aydının ve yazarın merakını cezp ediyor. Bazıları, hükümetten sorumlu olma konumu da dahil olmak üzere partinin iç siyasi alanda oynayacağı rolü, özellikle Amerikan Uluslar arası Haberalma Örgütü'nün muhtemel mudahalesi ile birlikte düşündüklerinde, olumsuz görürken bazıları ise genel halk eğilimi İslami hareketlerin öğretilerini destekler mahiyette olduğuna göre İslamcıların kamu işlerini yürütmelerinin faydalı olacağı görüşündeler. Ürdünlü yazar Yasir Ez Zeatira bu durumu şöyle ifade ediyor: Adalet ve Kalkınma Partisi'nde sağlanan büyük katılım, partinin bugünü mü yoksa geleceği mi? Bu, aslında özünde diğer Arap ve İslam devletlerinde olduğu gibi Fas sokaklarında halk eğiliminin İslami akımlara doğru olduğunu göstermektedir. Ayrıca siyasi, iktisadi ve toplumsal alanlarda resmi makamların başarısız konumlarından duyulan yaygın sıkıntıyı ve yine daha iyi bir alternatif arzusunu ifade etmektedir. Buradan hareketle İslam toplumlarının alternatif arayışında sığınacakları ikna edici bir İslamî adrese ihtiyaç duydukları söylenebilir.3

Başka bir açıklamaya göre ise, İslamcıların siyasi arenadaki gelişimleri; modern veya geleneksel demokratların, ulusalcıların ve laiklerin yaşadıkları büyük krizin ve gerilemenin ardından bıraktıkları boşluğu İslamcıların istismar etmelerinden kaynaklanıyor. Zaten bu gelişme de pragmatik İslamcı "köktenciliğin" bir görünümden başka bir şey değildir. Bölgelerinde İslamcıların tepkileri bastırma ve yüce hedeflerine ulaşma çabalarıyla bu gelişme yaşanmaktadır. Bu, bir yönetim ve yaşam şekli olarak muhafazakar, geleneksel İslamın dayandığı totaliter sistemi dayatan sultayı aşamalı olarak ele geçirme gayretidir.

Siyasi analizcilerin çoğu, meselenin Amerikanın bölgeyi etiketlerinde "İslam" olan bazı siyasi hareketler aracılığıyla tornadan geçirme projesinden ayrı düşünülemeyeceği kanaatinde. Arap dünyası ülkelerinin genelinde eskimiş siyasi yapının, Amerikalı siyasetçiler tarafında "halk diplomasisi" olarak tanımlanan yolla ıslah edilmesi bu tornadan geçirilme ameliyesini oluşturuyor. Bu hareketler halk nezdinde sahip oldukları sempatiden dolayı ıslah ve onarım ameliyesine katılmada büyük öneme sahipler. Dolayısıyla Amerika'nın ve müttefiklerinin İslam dünyasına dayattıkları otoriteyi reddeden keskin yönelimleri yumuşatma noktasında bir kapı açacakları için büyük bir önemi haizdirler. Yine Batılı karar alıcılar için öncelikli bir mesele olan "İslami terör" olarak isimlendirilen durumla mücadelede bir rol üstlenebilirler.

Bu konuda Dr. Fahd Abdullah En Nağısi şöyle diyor: "Washington İslami güçlerin yeryüzünde varlığını ispat ettiğini ve gittikçe yükseldiğini görerek kendi görünümleriyle Amerika'nın bölgedeki stratejik hedefleri için nasıl gönüllü hizmet edenler haline geleceklerini araştırmaya başladı." Nağısi bu bağlamda dikkatleri Amerika Birleşik Devletlerinin "İslami cemaatleri yer altından gün yüzüne çıkarmaya çalıştığına ve ardından bunun söz konusu cemaatlerin çoğunun siyasi alana girmesiyle sonuçlandıracağına4" dikkat çekiyor. Bu görüşten şu noktada ayrılıyoruz ki; İslami hareketler bugünkü siyasi biçimleriyle, Amerikan "ıslahçı" ve "kaotik" bağlama uygun salt stratejik araçlar olarak kullanılıyorlar. Gelişimleri ve yaygınlık kazanmaları mevcut bazı sistemler tarafından güvence altına alınıyor. Bazıları var olma mücadelesinden kurtarılıyor ve bazılarına da çatışma alanında hizaya sokulma yönünde baskı uygulanıyor5. Ama aynı zamanda bu hareketler güçlerini, seri örgütlenme yetilerini ve halkla bağlantılarını kaybediyorlar. Özellikle yönetime ve kamu hizmeti verilen konumlara ulaştıklarında, çözüm bekleyen çeşitli sorunları olan İslam toplumlarının gerçeklerine somut çözümler koyamadıklarında güç kaybına uğruyorlar. Bu, Graham Fuller'in şu sözleriyle ifade ettiği durumun aynıdır: "İslamlaşmanın cazibesini yitirmesinde, başarısız bir yönetimden daha çok hiçbir şey etkin olamaz.6" Ancak Batıyla uzlaşmacı siyasi yönelime sahip İslami hareketlerin Yeni/Büyük Ortadoğu projesini hedefleyen bölge haritasının yeniden çizilmesi ameliyesini kabul ediyor oluşları, bütün bağımlılık modellerini mutlak olarak kabul ettikleri anlamına gelmez. Zira Amerika'nın ıslah projeleri ancak Siyonist varlığın bölgede tamamen eritilmesiyle mümkün olabilecektir. Bu hareketlerin kültürel ve inanç arka planını göz önünde tutuğumuzda Siyonist varlığın bölgedeki mevcudiyetlerini kabul etmelerini tasavvur bile edemeyiz. Yine biliyoruz ki, ne kadar mutedil, akılcı ve esnek olsalar bile bölgenin parçalara ayrılması ve tarihî, medenî kimliğinden soyunmasını karşısında direnç gösteren en önemeli güçlerdir. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Sekreteri Saadettin Osmani'nin şu sözleri onların bu bilincini yansıtır mahiyettedir: "Siyonist varlığın Arap bünyesi içine eklemlenmesi ve bu bünyenin içinde erimesi isabetli bir çabadır. Amerikan perspektifinden ıslahın özü bu olmalıdır.7" Devamında; "Bugün Amerika Irak'ı işgal etmiş durumda. Faaliyetlerinde veya projelerinde bunun ülkede demokrasiyi tesis etmek için olduğuna veya siyasi, iktisadi reform yapmak için olduğuna dair bir belirti yok. Bu acı tecrübelerden kalkarak birçok kişi Amerika'nın ülkelerimizde teşvik ettiği demokrasiye karşı şüphe beslemeye başladılar. Bu demokrasinin bölgede bölge halkının görüşlerinden ve algılarından kalkarak değil Amerikan görüşüne uygun sistemler kuracağını düşünüyorlar. Demokrasi, Amerika çıkarlarına hizmet eden bir Amerika ölçütü haline gelecek gibi görünüyor.8" Ayrıca parti özellikle son iki senede Guantanamo esirlerinin durumunu ele almıştır ve "Amerika siyasetini insan haklarına aykırı olmakla eleştirmiştir.9" Bunlar ve benzeri konumları İslamcılara Amerikan desteğinin kısmî kalmasını sağlarken onların siyasi alanda varlık göstermelerini de kısıtlamaktadır. "Dolayısıyla seçimlere katılmaları sınırlandırılıyor ve hakim sultanın çatısı altına sığıştırılıyor. Bu sınırlandırmalar altında siyasi arenada varlık göstermeye çalışmaları siyasette etkin olmalarını engellemektedir. Ancak bu şartlar altında İslamcıların oylarının, Cezayir'de olduğu gibi, gasp edilmesinin önüne geçilmektedir.10" Ya da Filistin seçimlerinde olduğu gibi Arap dünyasında tabir edildiği şekliyle demokratik reformu teşvik eden Amerikan çıkartmasıyla sonuçlanıyor. Bu şekilde bazı uzmanların tahminleriyle oluşturdukları senaryodan bir hayli uzaklaşılıyor. Bu senaryoya göre, "Adalet ve Kalkınma Partisi Fas'ta kazanırsa ve Amerika Partinin kurduğu hükümetle iş yapmayı kabul ederse bu, Amerika'nın Arap dünyasında demokratik değişimi gerçekleştirecek İslami hareketlerle çalışmasından daha iyi bir görünüm arz eder.11"

Adalet ve Kalkınma Partisi, Doğudaki diğer İslami oluşumlarda olduğu gibi milli uyumluluğuna rağmen hitap ve metot bakımından farklı olduğu gözleniyor. Bu durum partinin Amerikan idaresi tarafından daha çok kabul görmesini sağlıyor. Adalet ve Kalkınma Partisi, seçime girmeye hak kazanmış yeni bir parti değildir. Biriktirdiği tecrübe, devletin genel politikalarını ve seçimlerini nasıl başarılı bir şekilde idare edebileceğini ispat etmektedir. Buna ek olarak yeni çağın devlet projesini ve modernlik, demokratlık projelerini çok iyi bilmektedir. Parti İslami köklerine vurgu yapmasına rağmen Osmani; "her fırsatta modernizmin İslami kimlikle çatışmadığını, partinin temel düşüncesinin fesatla ve fırsatçılıkla savaşmak, yönetimin ve piyasaların şeffaflaşmasını sağlamak, yargının bağımsızlığını temin etmek olduğunu ve böylece genel hayat şartlarının iyileşerek ülkenin yabancı yatırımcılar için cazip hale geleceğini12" ifade ediyor. Aynı partinin liderlerinden Hasan Davudi "İslami kökenin ahlaki değerlerden başka bir şey olmadığını13" vurguluyor. Bunun anlamı, partinin salt ahlaki arka plana sahip liberal bir eğilime sahip olduğudur. Bu durum aynı eğilime sahip veya bu eğilimi daha sert bir şekilde savunan güçlerle partinin yaptığı işbirliğine yansımaktadır. Söz konusu işbirliğinin bir tarafı olarak Vatandaşların Güçleri Partisi'nin lideri modern burjuvazinin temsilcilerinden iş adamı Abdürrahim El Hucuci'nin söyledikleri bunu destekler mahiyettedir: "Adalet ve Kalkınma Partisi, bütün gücüyle Fas'ı küresel sisteme entegre etmeye ve halk sınıflarının modernleşmesine önderlik etmeye çalışmaktadır.14" Bazılarına göre parti, "siyasi geçmişleri lekeli olan, halk sınıflarının istismarından boğazlarına çamura batmış olan, halkın kaynaklarını sömüren kişilerle işbirliği yapıyor. Partinin tabanını oluşturan geniş yoksul sınıflarla ittifak kurmanın önünü kesici ilişkilere giriyor.15"

Bazılarına göre, 2007 seçimlerinden önce bu iki parti arasında gerçekleşen ittifakın 7 Eylül'de kuracağı muhtemel hükümet, hem İslami yönelime sahip unsurları ve hem teknokrat, başka bir tabirle sosyal burjuvazi oluşumun unsurlarını içinde barındıracaktı ve bunların buluşmasını sağlayacaktı. Fakat alınan sonuçlar gösterdi ki, teorik, felsefî ve ideolojik bir arka plana sahip olan oluşumların siyasi alanda birlikte iş görmeleri en azından bugünkü şartlarda –olanaksız olmasa da- oldukça zor.16

Şu durumda Adalet ve Kalkınma Partisi, gerek aldığı halk desteği bakımından gerek dinamik örgütlenme gücü bakımından ve gerekse mobilizasyon gücü bakımından Fas'ın en önemli siyasi güçlerinden biridir. Halkın içinden, İslami cemaatlerin rahminden çıkarak oluşum aşamasından beri hitabını geliştirmiş ve partileşerek siyasi bir kurum haline gelmiştir. Yönetim kademesine ulaşmada en önemli siyasi hedeflerinden birini gerçekleştirememiştir. Bu hedef, halen partiye yönetimde rol alma hakkı verebilecek hitap ve uygulama seviyesidir. "Adalet ve Kalkınma Partisi'ni kamu işlerinin yürütülmesi görevini üstlenmekten, hükümet olmaktan uzak tutan unsurlar var.17" Aslında partinin iç bünyesinde ıslah düşüncesini savunan kadrolara açık bir yapısı var. Mevcut olan temel üzerinde hareket etmek anlamında hitap ve uygulamada pragmatik gerçekçi bir yol izliyor. Belki yaşanan realitenin bazı gereklerine cevap vermesi partinin çıkarlarıyla uyuşmamakta.18 Bazı solcu aktivistler partinin bu tarzını eleştirmektedirler. Onlara göre parti, bütün iddialarından teker teker vazgeçiyor. Yakında diğer partiler gibi normal bir sağ parti olacak.19 Bu bakış açısı, Fas'ın modern zamanlardaki siyasi süreçlerinde İslamcılarla solcular arasında yaşanan ilişki biçiminde içkin strateji tartışmalarının bir uzantısıdır. Ne var ki, Adalet ve Kalkınma Partisi'nin siyasî gerçeklerle iş görürken dayandığı aşamalılık metodu, siyasi arenada Fas'a özel olağanüstü durumlara entegre olmak istemeyen bütün muhaliflerin maruz kaldığı marjinalleşme ve bir köşede unutulma tehlikesine karşı partinin hayatta kalma ameliyesi olarak seçtiği reformcu metottan kaynaklanmaktadır. Parti, Fas'ın siyasi alanına entegre olmayı büyük ölçüde gerçekleştirmiştir. Bu da araçlar ve hedefler bağlamında kullandığı esneklik ve pragmatik olma özellikleri sayesinde olmuştur. Yine parti liderleri nezdinde oluşan partinin Fas'ta olmasını arzu ettikleriyle değil olanla siyaset yapması gerektiği kanaati sayesindedir. Abdulilah Bin Kiran'ın şu ifadeleri bu durumu destekler mahiyettedir: "Biz siyasi bir partiyiz. Siyasetin içindeyiz. Doğru ve yanlışlar yapıyoruz. Kazanıyoruz, kaybediyoruz. Bazen yüksek bir halk desteği alıyoruz, bazen daha az. Bunlar doğal şeyler. Biz bunları olduğu gibi kabul ediyor, abartmıyoruz.20" Partinin genel sekreterinin Tecdid dergisinin yaklaşan parti kongresinde bir tartışma zemini açılsın diye hazırladığı özel sayısına yaptığı açıklamada belirttiğine göre, bu siyaset yapış tarzı, din adına sulta veya dini sultadan farklı kalmaya devam edecektir. Çünkü din, siyasette dayanılan ilkeler olarak, harekete geçirici dinamik ir ruh olarak ve bir bütün olarak ümmet için güç olarak bulunur. Aynı zamanda siyasi reformlar için din katalizör olabilecekken insan hayatındaki olumsuzlukları onarıcı rolünü devam ettirebilir.21 Fas'ın siyasi sultasına güvence vermek babında; öncelikle müminlerin emiri olma anlayışından dolayı dini ve tarihi biat kurumunun verdiği güçle dini meşruiyete dayanılır. Karşıt siyasi güçlere ve laikliği savunanlara bilgi verme babında; Adalet ve Kalkınma Partisi, demokrasi uygulamalarının özünden uzak temelleri İslam dinine dayanan geleneksel köklere sahip milliyetçi bir parti değildir sadece. Parti içinde davet ve siyaset cepheleri arasında tam bir ayrım yapmayı gerektirecek kurallara ve uygulamalara doğru bir yönelim söz konusu. Muhtemelen parti olarak kurumlaşma ile "ıslah ve tevhit" formatında kurumlaşma arasına ayırıcı bir set çekilecek. Bu durum, "İslami" köklere sahip olmasına rağmen partiyi Batılı çevreler tarafından daha çok kabul göreceği konuma eklemleyecek. Türkiye'deki benzeri partide olduğu gibi uluslar arası geniş bir destek sağlayabilir. Dr. Osmani partisini Avrupa'daki Hıristiyan demokrat partilere benzetiyor. Bu partilerin programları Hıristiyanlığın değerlerinden besleniyor, ancak sivil bir program uyguluyorlar. Siyasetin işlevsel organlarını kullanıyorlar, fakat Hıristiyan perspektifiyle kendi değerlerinden, ilkelerinden ve yönelimlerinden hareket ediyorlar. Diğer taraftan uygulamaya gelince, dini veya kutsal tabir edilecek eylemlerde bulunmuyorlar. Ortaya koydukları faaliyetler siyasi hedeflerin gerçekleştirilmesini hedefleyen beşeri faaliyetler.22









1 Şirin Hamid Fahmi, İslamonline sitesinden 18.02.2006 tarihinde edinilmiştir. Ray Takeyh & Nikolas K. Gvosdev (2004). The Receding Shadow of the Prophet: The Rise and Fall of Radical Political Islam, kitabından alıntı.

2 Dr. Refik Habib, Fas'ın Adalet ve Kalkınma Partisi. 18.19.2007 tarihinde El Mısrıyyun internet sitesinden edinilmiştir.

3 Londra'da yayına hazırlanan El Hayat gazetesinden 20 Nisan 2006 tarihinde edinilmiştir.

4 Katar Raye gazetesinden 07.01.2006 tarihinde edinilmiştir.

5 Bu son konum için Suriye Müslüman Kardeşler örgütünü örnek gösterebiliriz.

6 Şirin Hamid Fahmi, İslamonline sitesinden 18.02.2006 tarihinde edinilmiştir.

7 22 Nisan 2004 tarihinde İslamonline sitesinde yayınlanan Saadettin Osmani röportajından alıntı.

8 Aynı kaynak.

9 Adalet ve Kalkınma Partisi'nin 10 Ocak 2008 tarihli açıklaması.

10 Rakan Mecali, İslamcıların Siyasette Varlıkları ve Yoklukları, Ürdün Dustur gazetesinin 06 Aralık 2005 tarihli 14912. sayısı.

11 Carnegie Uluslararası Barış Vakfı araştırmacılarından Nathan Brown ile 07 Mayıs 2006 tarihinde uluslar arası İsviçre radyosunda (Swissinfo) yapılan mülakattan.

12 Fransız L'express dergisinin 14 Nisan 2006 tarihli sayısında "Osmani ve İslami Tebliğ" başlıklı makaleden alıntı. 08 Mayıs 2006'da İslamonline tarafından tercümesi yayınlanmıştır.

13 Aynı kaynak.

14 Aynı kaynak.

15 Abdullah La'mari, Parlayan Amerika Yıldızı ve Fas Adalet ve Kalkınma Partisi'nin Geleceği, İttihad El İştiraki gazetesinin 26 Nisan 2006 tarihli nüshasında yayınlanan yazı.

16 Sol partilerin birleşerek ittifak kurmaları durumunda olduğu gibi.

17 Saadettin Osmani'nin internet sitesinden 28.12.2007 tarihinde edinilen Saadettin Osmani tarafından sunulan "Milli Meclis" başlıklı siyasi raporu.

18 Mesela şeriatın uygulanması talebi gibi konular.

19 "Johnduval" isimli Marksist savunuları olan bir sitedeki "Fas nereye gidiyor?" başlıklı bir makaleden 14 Ocak 2004 tarihinde edinilmiştir.

20 Cezira Kanalının internet sitesinde yayınlanan Abdulilah Bin Kiran röportajından 29.01.2007 tarihinde edinilmiştir.

21 Saadettin Osmani, Din ve Siyaset, Farklerı Ayrımları, 01.01.2008 tarihli Tecdid dergisi.

22 Carnegie Uluslararası Barış Vakfı araştırmacılarından Ömer Hamzavi'nin Saadettin Osmani ile söyleşisinden.

 

Bu makale Aynur Erdoğan tarafından Dünya Bülteni için Türkçe'ye çevrilmiştir.

 

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?