banner39

Kadın hapishaneleri

Amerikalı barış elçisi Kathy Kelly ile ABD’nin kadın hapishanelerinde yaşanan dramları anlatan çarpıcı bir söyleşi.

Arşiv 18.04.2007, 09:36 18.04.2007, 09:36
Kadın hapishaneleri

 

Kathy Kelly ile ABD’nin kadın hapishanelerinde yaşanan dramları ve 1991 Körfez Savaşı’ndan sonra Irak’a uygulanan yaptırımların acı sonuçlarını anlatan röportajın ikinci bölümünü aşağıda yayımlıyoruz.

 

Jack: Hapishanedeki tecrübelerinizi anlatır mısınız?

 

Kathy: Kapı arkanızdan çarpıldı mı artık başka bir dünyaya girmişsiniz demektir. Hapishanede görüştüğüm kadınların çoğu için ötelerindeki dünya ile bağlantı içinde olmak çok zordu.

 

Hapishanede “kötü kız kardeşler” ile hiç görüşmedim. Meslektaşlarım olabilecek, kapı komşuları ve birbirleriyle akraba olanlarla görüştüm. Uyuşturucu kullanırken veya satarken yakalandıklarından çok pişmanlardı.

 

1988’de Lexington hapishanesine girdiğimde hapishanedeki ilk haftamızda 58 kişi olan bizleri ilkokul son sınıf derecesinde okuma yazma testine tabi tuttular ve içimizden 12’si bu sınavı geçti.

 

Hapishanedeki kadınların pek çoğu çok az eğitimlidir. Düzenli ekonomide temiz bir iş bulamadıklarından yeraltı ekonomisine yöneliyorlar. Uzak akrabalarım, Boston’da birkaç nesil önce bu tarz ekonomi ile ilgili çok şey biliyorlardı. İrlanda göçmenleri olarak çalışamıyorlardı ve böylece alkolün yasaklandığı zamanlarda illegal alkol satış işine girişmişler. Fakat yakalandıklarında kimse onları 10 yıl için hapse göndermiyordu.

 

Masrafların gelirlerini çok aştığı bir yerde bir kadın birkaç çocuğa bakmak zorunda olduğunda, çocuklar televizyonda gördükleri spor ayakkabıları ve montları istediklerinde, ulaşım pahalı ve yiyecek fiyatları sürekli arttığında, çocuklardan biri gözlüğe ihtiyaç duyarken, biri ayağını kırıp fiziksel terapiye ihtiyaç duyduğunda, kiralar artarken, demirbaş eşyalar eskiyip kırıldığında ve diğer ailelerin üyelerinin uyuşturucu ticaretine bulaşıp başarılı olduklarını gördüğünde bir kadın pekâlâ “gözcülük” etmek için gönüllü sonunda satıcı veya kendisini pis ve korkunç bir dünyaya götürecek şekilde kullanıcı olur ve sık sık insanların yaşamları tutuklanıp bir ilçe hapishanesine kapatıldıklarında kontrolden çıkmış olmaktadır   —ondan sonra uzun bir bağımlılıktan kurtulma ve kendisinin ve çocuklarının yüzleşeceği sorunlar üzerine düşünüp mücadele etme süreci başlıyor.

 

Kadınlar güçlü suçluluk, pişmanlık, muhalefet ve ümitsizlik duyguları hissedebilir. Hapishane de karşılaştığım pek çok kadın ağır cezalarla yüz yüze gelmelerine, güçlü duygular ve travmatik izolasyona karşın olağanüstü karakter güçlülüğü sergiliyorlardı. Lexington Federal Askeri Cezaevi’nde ve Pekin Federal Hapishane Kampı’nda tanıştığım kadınlardaki vakar ve zarafete çok şaşıyorum.

 

Savcılar, suçlamayı kabul edip suçunu itiraf etmezlerse kadınları, onların, mahkemeler uzun duruşmaları sevmediğinden uzun süreli cezalar alacakları şeklinde tehdit edip kariyerlerini ilerletebilirler. İstatistikî olarak bu doğrudur böylece birçok kadın suçunu itiraf ediyor ve aldıkları cezalar çok acımasız oluyor.

 

Mimarlar hapishane inşaatlarında iş bulabilirler; yemek şirketleri hapishanelere yemek gönderme sözleşmeleri yapabilirler, bir zamanlar insanların çiftçilik yaptıkları topraklarda birçok insan bir hapishane inşa edilmesi için dua ediyor böylece iş sahibi olacaklar—her yıl ABD’deki üniversiteler taze avukat ürünlerini mezun ediyorlar ve hukuk endüstrisini işler halde tutmak için gereken “hammadde”nin bir bölümü artan hapishane nüfusudur.  

 

Illinois eyaletindeki Pekin Federal Hapishane Kampı’nda annelerin, çocuklarından koparılmalarının ne kadar acı olduğu ile ilgili söylediklerini dinledim.

 

Biraz daha iyi tanıdığım bir kadın 15 yıl ceza almıştı. Çocuklarından biri onun tutsak olduğu yere yakın olan bir koleje devam etmek için burs kazanma adına çok çalışıyordu. Fakat kadın bir gece gözü yaşlı ve tamamen bitkin bir şekilde sandalyeye çöküp iki çocuğu için en iyi şeyin; onu unutarak, kendi maceralarının peşinden gidip hayatlarını yaşamak olduğunu söyledi.

 

Kapı komşu olduğumuz orta derecedeki suçlar için yapılmış erkek hapishanesinde ortalama mahkûmiyet süresi 27 seneydi. Elleri ve ayakları prangalı genç adamlar hapishaneye girmeleri için bir otobüse doldurulacaklar. Serbest kaldıkları zaman yaşlı hatta birçoğu dede olacak.

 

Sekiz veya daha fazla yıl çocuklarından koparılmış bir anneyi düşünün. Çocuklarıyla irtibat halinde kalma adına haftalık olarak telefon edebilmesi için yiyecek masrafından para arttırmaya çalıştığını düşünün bu annenin. Çocuklarına ulaşma ümidiyle belli bir zamanda arıyor fakat çocuklarının evde olmadığını bir doğum günü partisine davet edildiklerini öğreniyor. Çocuklarının anneanneleri yani annesiyle konuşarak uğradığı hayal kırıklığının derecesini saklamaya çalışıyor.

 

O; annesine, büyük annesine bir hediye olarak başladığı elbiseyi bitirmek ve çocuklar için kep ve atkı yapmak istediğini fakat ipliğini bitirdiğini ve diğer kadınlardan ödünç alamadığını söylüyor. Annesi paranın kıt olduğunu ve avukatın hala harcama faturalarını gönderdiğini söylüyor.

 

Tutsak "ah, anne, elinden gelen her şeyi yaptığını biliyorum” diyor “fakat anne, bana biraz para göndermen hiç mi ihtimal dâhilinde değil, eğer para gelirse en azından kantin kartıma biraz para yüklerim çünkü dışarıyı arayabilmemin tek yolu bu, acaba biri çocukları beni görmeleri için getiremez mi belki yılbaşında ya da daha sonra? Çocukları bir buçuk yıldır görmedim. Beni unutacaklarından korkuyorum ve” görüşme süresi bitiyor.

 

Sonra düşünün kadın U dönüşü yapıp bir duş veya tuvalet kabinine giriyor. Dışarı çıktığında yüzü şişkindir, gözleri kıpkırmızı fakat günün kalan kısmıyla, haftalarla, aylarla, yıllarla yüzleşeceği cesarete sahiptir.

 

ABD federal tutukluları etkileyen en zahmetli ceza mahkûmiyet süresinin uzunluğudur.

 

Pekin Federal Hapishane Kampı’na ulaştığımda kadınlar bana “biz kendimizin bakıcılarıyız” dediler. “Burası bir hoparlör tarafından idare ediliyor!” Bu doğruydu. Tek çit; ziyaretçi avlusunun etrafındaydı. Herhangi biri bölgeyi yürüyerek terk edebilirdi. Fakat kadınlar yakalanacaklarını ve daha uzun mahkûmiyetler alacaklarını biliyorlar.

 

"Niçin evde olup çocuklarımıza bakamıyoruz? diye sorar kadınlar. “Ev gözetiminde olabilecekken ne tür bir şey bizi buraya tıkılmış tutuyor?” Hafif ceza hapishanesinin kampında uzun mahkûmiyet alan kadınlar kapatıldığımız kampın bakımını sağlamak için çalışıyorlar ve aynı zamanda kapı komşu olduğumuz erkekler için ağır ceza hapishanesine habercilik hizmeti de görüyorlar.

 

Kadınlar elektrik sistemini, ısınma ve hava sistemini, boru tesisatını, çevre düzenlemesini, yemek sevisini öğrendiler, sanki kamp; kaçma riskleri yüksek olduğundan mahkûmiyet alanının dış sınırlarına yaklaştırılmayan daha geniş yüksek ceza hapishanelerinin erkek mahkûmlarına habercilik etmek için sürdürülüyordu.

Kasım 2005’te CIA’nin uçuş hizmetlerini görmesi için yetkilendirilmiş, sorgu için ABD tutsaklarını diğer ülkelere taşıyan bir hava yolu şirketinin kullandığı kuzey Carolina’daki iniş pistine gitmek isteyen bir düzine insana katıldım—diğer ülkeler tutsaklara işkence etmenin yasak olmadığı ülkelerdir.

 

Tutuklandık. Smithfield ilçe hapishanesine götürüldük. Gardiyanlar birkaç saatlik süreç zarfında bize iyi davrandılar, nezaket ve tatlılıkla idare ettiler. Sonra asıl cezaevi bölümüne götürüldük. İki katlı bölümler gürültü içindeydi, kadınların sıra ve masalar üzerinde nerdeyse omuz omuza oturdukları ortak odalar düzensizdi.

 

Birden bir kavga başladı. Kadın mahkûmların ruhsal olarak hasta dedikleri şişman bir kadın yüksek sesle diğer kadını tehdit ediyordu. Birkaç dakika içinde koruyucu elbiseler içinde beş veya altı gardiyan odaya daldı.

 

gardiyanlar miğfer ve koruyucu yüz maskesi giymişlerdi. Geniş kalkanlar ve elektroşok silahları taşıyorlardı. Ruhsal olarak hasta olan kadına elektroşok verdiler, onu soydular ve bir hücreye attılar. Her nasıl yaptıysa kadın gardiyanların çekilmesinden nerdeyse hemen sonra hücreden çıktı. Aynı anda gardiyanlardan biri bir kalem kaybettiğinin farkına vardı, tutsak kalemi almış olmalıydı. Gardiyanlar odaya daldılar, mahkûmun etrafını sardılar ve kalemi onun ağzından çıkarmaya muvaffak oldular. Sonra onu bağladılar ve elektroşok silahını defalarca kullandılar. Bu sefer hücreye konulduğunda kaçamayacaktı.

 

Ben ve arkadaşlarım birkaç saat sonra bırakıldık. Hapsedildik çünkü biz uzak bir ülkede işkence yapılmasını protesto ediyorduk. Fakat neye şahit olduk? Eğer bir kadın ruhsal olarak rahatsızsa kalabalık ve düzensiz bir hapishane; onu kapatmak ve ilgilenmek için en kötü seçeneklerden biridir.

 

ABD medyasının çok büyük ilgisini çekmiş iki ABD hapishanesi olan Ebu Gureyb ve Guantanamo ABD’nin dışındadır. ABD’de, medyaya, seçilmiş temsilcilerin arasına ve insanların hapishane endüstri kompleksi sürekli büyürken farklı açıdan baktıkları çok fazla topluluğun arasında bir “anahtarı at” zihniyeti hâkim görünüyor.

 

Jason de Parles,  New York Kitap Dergisi’inde, Dışarıda Bırakılma: Oy Kullanma Yasağı ve Amerikan Demokrasisi başlıklı bir kitabı değerlendirdi.

 

De Parles "2004 seçim günü itibariyle oy hakkından mahrum bırakılmış insan sayısı, hapishanede mahkeme için bekleyen 600,000 insana birlikte 5,3 milyona çıktı diyor.

 

O, eğer hapishanedeki insanlara oy kullanma hakkı verilirse liberal adayların seçilmelerinin ihtimal dâhilinde olduğunu gösteriyor. Ulusal olarak hapistekiler seçmen nüfusunun %3’üne tekabül ediyorlar fakat Florida’da %9, Delaware’de %8 Alabama, Mississippi ve Virginia’da %7’ye tekabül etmektedirler” diyor.

 

De Parle ağır ceza sabıkalılarının oy kullanma yasağıyla devletin; oy kullanma yaşında olan nüfusunun %2,4’ünü seçimden dışladığına fakat bu oranın oy kullanma yaşında olan zencilerde %8,4’e tekabül ettiğini belirtmektedir. Zencilerin çok olduğu eyaletler; suçlulara oy kullandırmıyorlar. De Parle “14 eyalette siyahların toplam oy payının eyalet seçmen sayısının %10’nunu ve beş eyalette ise bu oranın %20’yi geçtiğini” ifade ediyor.

 

Marc Mauer siyahlara yoğunlaşarak oy kullanma yasağının ülke genelinde 7 kişiden birini oy kullanmaktan alıkoyduğunu tahmin ediyor. Bu cezasını çekmiş fakat hayatlarının geri kalanında oy kullanma yasağıyla cezalandırılacak insanlar için bir tür çifte cezalandırmadır.

 

De Parle, eğer suçlular oy kullansaydı, ABD’nin farklı bir başkana sahip olacağına inanıyor.

 

Güvenliği ve ortalama insanın hayatını tehdit eden suçlar, doğamızı kirleten asit yağmurlarını üreten, nükleer ve konvansiyonel silahlar üretip onları dünyaya satan ve ateşli silahlar, tütün ve alkol ürünleri üreten insanlar tarafından işlenmektedir.

 

İnsanın gezegendeki varlığına kasteden zararlı maddeler üreten şirketlerin önemli yönetici yetkililerine oy kullanma yasağı getirilmiyor. Onların hapsedildiğini görmek istemiyorum. Fakat onların ıslah edildiğini görmek istiyorum.

 

ABD hapishanesinden her çıktığımda sanki bir suç sahnesini terk etmiş gibi hissediyorum. Düzenli dünyaya geri gelmek hala içeri düşmeye devam eden insanları unutmaya söz verip bir sözleşme yapmak anlamı taşıyor. Çok çabuk sessizliğe kayacağımı biliyorum.

 

Jack: 2003 istilasından önce Iraklıların genel şartlarını değerlendirip bu günle karşılaştırabilir misiniz?

 

Kathy: Irak’ta tanıdığım birçok aile ekonomik yaptırımlar altında hayatını sürdürmeye çalışıyordu. Onlarla kaldığımda beş kişilik grubumuz için bir günlük su tüketimi için harcadığım para onların aileleri için yaptıkları aylık tüketim bedelinden daha fazlaydı. .

 

Basra’da Ebu Muhammed’in ailesine çok yakındım. 2002’nin yazında aileyi ziyaret ettiğimde başını salladı ve “Kathy seni bacımız ve çocuklarımız için bir anne gibi gördüğümüzü biliyorsun. Fakat lütfen bana söyleyebilir misin bütün bu ziyaretlerden sonra ne değişecek?” dedi.

 

Hala onları ilk gördüğümde üzerlerinde olan ince pamuk giysileri giyen kızlarına baktım. Bu elbiselerle yatıyorlardı. Ayakkabıları yoktu. Hala eklem ağrıları çeken ve ağrı kesici alamayan eşine baktım. Televizyon hala çalışmıyordu. Çatı hala onarılmamıştı. Ebu Muhammed hala güç bela ailesini geçindiriyordu. Ziyaretlerimiz hiçbir şeyi değiştirmemişti.

 

Kimileri bana yaklaşıp gizlice ve fısıltıyla “inan bana Kathy biz bu savaşı istiyoruz” diyorlardı. Irak’ın fakirleştirilmiş bölgelerindeki fakir insanlar nasıl olursa olsun savaşın onları, hiçbir kontrol sahibi olmadıkları yönetimlerindeki bir diktatörden kurtaracağı, milletler ailesine buyur edileceklerini, insanca yaşayabilecekleri bir gelir elde edeceklerini ve normal bir hayatı yaşayacaklarını hayal ediyorlardı.

 

Özlem duyulan normallik asla gerçekleşmedi.

 

Bir milyon Iraklı mahallelerindeki şiddetten kaçarak Irak içinde göçmen durumuna düşmüştür. Ülkelerindeki şiddetten kaçan 750,000 Iraklı Ürdün’de, 850,000 kişi ise Suriye’de yaşıyor. Bu insanların yüz binlercesi perişan şartlarda yaşıyorlar, bir iş, sağlık hizmeti, çocukları için eğitim veya temel insan haklarını bulamıyorlar.

 

BM; 2007 yılında her 10 Iraklıdan birinin ülkesini terk etmeye çalışacağını tahmin ediyor.

 

Televizyon yayını düzenli bir şekilde kanlı caddeleri, canlı bombaların öldürücü yüklerini patlattıkları kavşaklardaki yanmış arabaları gösteriyor. Korkunç katliam ve yoksulluk Irak’taki günlük çekimlerin parçaları. Büyüyen bu insanlık felaketini tarif etmek çok zor.

 

Bağdat’taki bütün aileler yakıt ve enerji krizi ile mücadele ediyorlar. Her 12 saatte, bir saat elektrik veriliyor, sadece hali vakti çok iyi olan aileler jeneratör alabiliyorlar. Ulaşım için petrol çok pahalı. %50–75 arası işsizliğin olduğu bir toplumda pek çoğu kendilerini hırsızlık yaparken buluyor.

 

Kapılarının 24 saatiniz var anlamına gelen korkunç çalmasıyla ya yiyeceğe, kullanılabilir suya ve sağlık hizmetine ulaşmada sorun yaşayacakları bir yere taşınacaklar ya da öldürülecekler.

 

Jack: Pek çok Irak uzmanı Irak’taki şiddetin en büyük nedeninin ülkede batılı askerlerin varlığıdır diyorlar. Katılıyor musunuz ve askerlerin geri çekilmesini destekliyor musunuz?

 

Kathy: 2007’nin Ocak’ında Ürdün’de saygın bir STK olan Uluslararası İltica Örgütü’nün misyon şefi olan İsviçre vatandaşı Rafiq Tschannen ile görüştüm. ABD askerlerinin Irak’tan çekilmelerini destekleyip desteklemediğini sordum.

 

Bana "Kathy, hesapla" dedi. “ABD’nin Irak’ta insani yardıma verdiği para, Irak’taki ABD günlük askeri harcamalar için harcanan paranın %0.01’idir. Eğer ülken insani yardıma ayırdığı miktarı askeri alanda harcadığı miktarın %1’ine yükseltirse bu Irak’ta güvenliği hatta ABD askerleri için de güvenliği arttırabilir.”

 

Milisler için ABD askerlerine saldıran ve mezhepler arası çatışmalara katılan “yaya askerler” kimdir? Tschannen, ailesini geçindiremeyen veya koruyamayan, %60–80 işsizlik oranının sonuçlarını taşıyan adamlar ümitsizlik içinde biraz gelir ve biraz güvenlik için milislere katılmaya karar veriyorlar dedi.

 

Şubat 5, 2007’de başkan Bush Irak ve Afganistan savaşlarını finanse etme ve teröre karşı global savaşı devam ettirebilmek için acil 100 milyar dolarlık ek savaş bütçesi istedi. Bu yaz 142 milyar dolarlık ikinci bir istek beklemeliyiz.

 

Bu fonlar potansiyel olarak büyük silah şirketlerine yarayacaktır. Irak ve Afganistan’da devam eden savaşlara ayrılan bu fonların Iraklıların güvenliklerini geliştirmek için olduğuna inanmıyorum. Ne de ABD halkı; ABD’nin zenginliğini ve üretkenliğini Irak’ta devam eden savaşa yönlendirmekle “askerleri destekliyor” olacaktır.

 

Başkan Bush, Irak’ta konuşlandırılmış asker sayısında %15 oranında bir artış için çağrıda bulundu. Irak’a yeni gelen askerler Bağdat’ın dokuz farklı bölgesinde ve Irak’ın Anbar ilinin sıcak çatışma bölgelerine konuşlandırılacaklar.

 

ABD askerlerini çoğu Arapça bilmiyor. Görevleri Irak askerlerini eğitmek, kontrol etmek ve silah gücüyle teçhizatlandırmak. Fakat bu; eğittiğiniz askerlerle aynı dili konuşmadığınızda başarılması zor bir iştir.

 

Ben Chicagoluyum. Chicago’daki kanun uygulayıcıları ve politikacılar çetelerin rekabetiyle ilgili problemlerle karşılaşıyorlar. Chicago valisinin faraza Chicago’da silahlı bir grubu eğitmeleri, bu grubu kontrol etmeleri ve onları silah gücüyle teçhizatlandırmaları için yabancı bir ülkeden, hadi bu ülke Romanya olsun, bir grup askeri davet ettiğini düşünelim.

 

Bu Romanyalı askerlerin İngilizce konuşmayı bilmediklerini, Chicago’daki hayatı bilmediklerini ve Chicago’daki çete savaşlarının tarihiyle ilgili bir şey bilmediklerini farz etmeye devam edelim. Chicagoluların kendileriyle iletişim kuramamalarına rağmen Romanyalılardan bir gruba silah dağıtmaları, onların eğitip kontrol etmeleri fikrine razı olabileceklerini düşünebilir miyiz?

 

Irak’taki savaşın finanse edilmesinin devamını desteklemeyen insanların askerleri desteklemediğini söylemek saçma olur. ABD askerlerini; halkının %70’inin ABD askerlerinin gitmesini istedikleri ve askerlerin gittikleri bölgenin dilini konuşamama veya konuşulanları anlayamamakla eksik kaldıkları bir yere göndermek nasıl askerleri desteklemek oluyor?

 

Jack: Bu günlerde Iraklılardan neler duyuyorsunuz?

 

Kathy: Acı kayıplarla, zor tercihlerle, görünüşte çözümsüz olan sorunlarla ve Yaratıcı Şiddetsizlik İçin Sesler platformunun kendilerine edeceği küçücük yardım umuduyla karşı karşıya olan Iraklı ailelerden sık sık haber alıyorum. Amman’da; Irak’ta hayati tehlike altında olduklarından Ürdün’e gelen iki arkadaşla görüştüm. Her ikisi de ailelerini başka ülkeye götürmeleri durumunda gerekli olan evrakları edinmenin tek yolu bu olduğundan Bağdat’a gitme riskine girmeye karar verdiler. Her ikisi de aynı zamanda ailenin Irak’ta kalan üyeleriyle tekrar bağlantıya geçmek için çok isteklilerdi.

 

Eşinden ve dört çocuğundan koparılan bir baba uzaktan tüfek ve roket atışlarını duyarken kâbus korkularını anlattığı eşiyle cep telefonundan görüşmesine getirilen engellemelere artık dayanamıyordu. Bir anne üç çocuğunu hazırlayıp Irak’a dönüş yolunda kendisiyle götürdü. Sadece bu iki ailenin felaket listesinin kabarıklığı trajedinin boyutunu vermeye yetiyor.

 

Ahmet’in küçük kardeşi üniversiteden eve dönerken öldürüldü. Eşinin babası kaçırıldı ve kaçıranlar Ahmet’in bütün sahip olduklarının ötesinde bir bedel istediler. Kuzeni yol kenarına terk edilen patlayıcı yüklü bir aracın infilak ettiği yerde yürüyormuş. Patlamadan korkan bir ABD askeri rast gele ateş etmeye başlamış. Ve kuzeni pankreasını parçalayan şarapnel tarafından ölümcül şekilde yaralandı.

 

Ahmet’in babası astımdan acı çekiyordu; baba 50’lerindeydi ve normal olarak bir astım krizi atlatabilirdi. Fakat gece yarısında sokağa çıkma yasağı esnasında yolların kapalı olduğu bir zamanda astım krizi geçirdi. Aile ona tıbbi yardım ulaştıramadığından öldü.

 

Şimdi Ahmet küçük kardeşlerine, annesine ve kendi ailesine bakmak zorundadır.

 

Emel’in, Bağdat’ın bir mahallesi olan Karadda’ya dönmesinden günlerce sonra görümcesinin onu ve üç çocuğunu ağırladığı ev bir intihar saldırında zarar gördü ve yaşanmaz hale geldi. Ailenin tüm üyeleri son günlerde evlenen kızlarından birinin evine taşındı. 17 kişi küçücük bir yatak odasına doluştu.

 

Emel’ın en küçük oğlu Anuşeh birkaç dişini kaybetti ve havan topu parçası bir otobüse vurduğunda otobüse binmek üzere olduğundan yüzünden yaralar aldı. Emel ümitsizce kendisi ve ailesi için Irak-Ürdün sınırından bir geçiş ayarlamak için çırpındı. Günde iki kez gitti geldi. Parasının hepsini tüketti.

 

BBC Ortadoğu; ABD/İngiltere’nin “tercih savaşı”nın korkunç sonuçlarını görmüş Londra’da yaşayan Iraklı bir delikanlı olan on altı yaşındaki Ali Abbas’a yer vererek Şok ve Dehşet’ten bu yana geçen dört yılı özetledi. Ali’yi ilk kez Bağdat’taki el-Kindi hastanesinde görmüştüm.

 

Doktorların iki kolunu kestikleri ameliyattan sonra bilinçsizdi. Bir ABD füzesi dış avluda Ali ve ailesi öğle yemeğini yerken evlerini vurmuştu. Onun kendisine gelmesini bekleyen teyzesinin yanına oturdum. Kadın ağlamaya başladı. “Ona nasıl söyleyeceğim?” diyerek defalarca sordu. “Ne diyeceğim?” Ali’ye sadece ellerini kaybetmediğini aynı zamanda hayatta kalan tek akrabası olduğunu söyleyebilmek için uygun kelimeler araştırıyordu. Ailesinin bütün üyeleri ölmüştü.

 

Doktorlar iki kolunu da kesmek zorunda olduklarını Ali’ye söylediklerinde onun ilk sorusu “her zaman kesik kollu mu olacağım?” olmuş.

 

Bunu duyduğumda gözyaşına boğuldum, öfke ve kaygı ile karışık duygularla kendime defalarca sordum, “her zaman böyle mi olacağız?”

 

Ali son beş yılda büyük cesaret gösterdi. Kendi ayakları ile kendini beslemeyi öğrendi. Tecrübeli bir sanatçı oldu, ayak parmakları ile boyama yapıyor. BBC temsilcisi ona gelecekte ne yapmak istediğini sordu. Kusursuz bir İngilizceyle cevabı: “bilmiyorum fakat barış için bir şeyler yapmak istiyorum” oldu.

 

Jack: Önerdiğiniz bir internet sitesinin adını söyleye bilir misiniz?

 

Kathy: Irak’a karşı ABD’nin askeri ve ekonomik savaşına bütçe desteğini sonlandırmaya çalışan “İşgal Projesi” ile bağlantılı olmak için www.vcnv.org sitesinin ziyaret edilmesini öneririm.

 

2007 Şubat’ının 5’inde kampanya başladığından bu yana 300’den fazla insan, onlardan devam eden Irak savaşına kaynak aktarmayı sonlandırmalarını isteyerek seçilmiş temsilcilerinin ofislerini basarak sivil itaatsizlik eylemi gerçekleştirdi.

 

İnsanlara Jeff Guntzel ve Noah Merrill’in sürdürdüğü www.electroniciraq.net adlı internet sitesiyle bağlantılı olmalarını önerdim. Onlar Irak’taki muhabirlerden günlük haber ve günlük fikir, analiz, görsel unsur ve bol bol arka plan bilgisi sunuyorlar.

 

Jack: Çok iyi yöneticilerin olmadığı Irak’ta insanlara yardım kapsamında önerebileceğiniz tarz nedir, dolarlar gerçekten insani yardıma harcanıyor mu?

 

Kathy: Savaşta yaralanan Iraklı çocuklar için sponsor bulmaya ve ABD’de çocuklar, onların aileleri ve toplulukları arasında bağ kurmaya çalışan, kar amacı gütmeyen ve mezhepler üstü insani bir yardım organizasyonu olan Daha Fazla Kurbana Hayır’ın yaptığı çalışmadan çok derinden etkilendim. Daha Fazla Kurbana Hayır militarizmle mücadelenin en etkili yolunun militarizmin kurbanlarına doğrudan yardım etmeye odaklanmak olduğuna inanıyor.

 

Jack: Irak savaşı ırkçı bir savaştır diyenlere katılıyor musunuz?

 

Kathy: Irak’taki savaştan kim karlı çıkıyor? Büyük ABD şirketleri—General Dynamics, Lockheed, Boeing, Raytheon, Halliburton, Blackwater... savaştan nemalanan Capitol Hill’deki savunma lobisini oluşturan şirketler bunlar. İlerde büyük petrol şirketleri Irak petrolünün kontrol ve fiyatlandırmasından çok büyük karlar elde edeceklerdir.

 

Eğer Irak’ta maddi getirisi olan hiçbir şey olmazsa orda olacak mıyız?

 

Bu şirketlerden nemalananlar batılı toplumlarda büyük güç ve ayrıcalık sahibi bir grup insanı oluşturmaktadır.

 

Görece rahat bir yaşam süren Amerikalılar aynı zamanda sonsuz bir savaşa ve aşırı tüketim ve müsrifliğe dayanan bir ekonomiden karlı çıkıyorlar. Evet, bu savaş ırkçı bir savaştır. 

 

Kathy Kelly Yaratıcı Şiddetsizlik İçin Sesler platformunun koordinatör yardımcısıdır ve Diğer Topraklar Hayallere Sahip kitabının yazarıdır. Kendisine [email protected] mail adresinden ulaşılabilir.

 

Kaynak: www.counterpunch.com

 

Bu röportaj Ali Karakuş tarafından Dünya Bülteni için tercüme edilmiştir.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?