Kürt devletini görmezden gelemeyiz
Eski MİT Müsteşarı Sönmez Köksal, MİTin ketumluğunu neden bozduğunu, Iraktaki gelişmeler karşısında Türk dış politikasının nasıl bir çizgi izleyebileceğini anlattı
Arşiv
06.07.2018, 09:30 06.07.2018, 09:31

Ortadoğu tarihinin yeniden yazıldığı günlerdeyiz... ABDnin Irak işgaliyle başlayan bu süreçte son eşik taşı Saddam Hüseyinin idamıydı. İdamın Irakı geri dönülmez bir iç savaşa sürükleyebileceği tartışılırken, kuruluşunun 80. yıldönümü münasebetiyle MİT Müsteşarı Emre Tanerden tarihi bir açıklama geldi. Taner, Bekle, gör, tavır al politikasıyla yola devam edemeyiz diyordu. Bu açıklamanın ardından Başbakan Recep Tayyip Erdoğan da Kerkükteki gelişmelere seyirci kalınmayacağını vurguladı. Eski MİT Müsteşarı, Bağdat ve Paris Büyükelçisi Sönmez Köksalla MİTin ketumluğunu neden bozduğunu, Iraktaki gelişmeler karşısında Türk dış politikasının nasıl bir çizgi izleyebileceğini konuştuk.
Başbakan Irak öncelikli meselemiz dedi. Peki bu öncelikli politikada muhatabımız kim olacak?
Sorun o zaten. Iraktaki bütün bu olaylar, Saddamın infazı da gösterdi ki devlet yok. Devlet adına ya da daha çok kendi dini ve etnik anlayışlarıyla hareket eden kimseler var. Bağdatı muhatap alacak olsanız Bağdatın bütün Irak üzerindeki kontrolü çok sınırlı. O zaman tabii muhatap Kuzey Irak yönetimi, ilgilendiği kadarıyla Bağdat ve her ne kadar uzak gibi görünse de Güney. Yani kim otoriteyse, hangi unsur o bölgeyi yönetiyorsa muhatap onlar.
Kuzey Irakla ilgili bir politika değişikliği konusunda görüşeceğimiz kişi Barzani mi yani?
Tabii gerektiğinde Barzani, Talabani. Talabani her ne kadar Irakın cumhurbaşkanlığı görevini sürdürse de Barzani de Kuzey Iraktaki yönetimin başı. O itibarla bir defa bunlarla konuşmaktan kaçınmamak lazım. Her şey güç gösterisiyle hallolmuyor bu dünyada. Türkiyenin ortaya koyduğu politikaları uygulayacak alan değişiyor. Karşı taraftaki coğrafya ve devlet yapısında bir parçalanma var. Kuzey Irak, Bağdat gibi birtakım yeni yapılar ortaya çıkmaya başladı.
Kuzey Irakta bir Kürt devleti oluşuyor...
Doğru, oluşuyor tabii.
Bu gerçek karşısında Türkiyenin yapması gereken ne?
Bir defa politikada gerçekçi olmak lazım. Karşınızda bir oluşum var. Bu oluşumu yok farz etmek Türkiyeyi hiçbir yere götürmez. Tam aksine yeni oluşumların dışında bırakır. Şimdiye kadar Böyle bir oluşum engellensin dendi. Artık bu oluşum ortadadır. Yani iş engelleme aşamasını geçti, hayatın bir gerçeği oldu. O nedenle politikanın buna göre oluşturulması gerek. Kanaatime göre MİT Müsteşarının da ortaya koyduğu görüşün bir ucu oraya varıyor. Önümüzdeki gerçeğe göre politikalar oluşturmamız lazım. Küserek, sırtımızı dönerek, konuşmayarak bu politikaları yürütmek olası değil.
MİT MÜSTEŞARININ AMACI
MİTin açıklamasında şaşılacak şey yok mu diyorsunuz?
Bence yok. Şaşılacak şey belki şu; MİT niteliği itibariyle kapalı bir kuruluş. Öyle de olması lazım. Lideri durumunda olan kişinin düşüncelerini doğrudan açığa vurması yadırgandı. Ama yadırgamamak gerek. Coğrafyamız, Türkiye çok önemli bir virajı almak üzere. O itibarla bu açıklama canlı bir tartışmaya neden oldu. Türk kamuoyunda söylenmeyen birtakım şeyler söylenmeye, gerçekler daha farklı değerlendirilmeye başlandı. Belki de müsteşarın amacı buydu. Tabii bir de teşkilatı ilgilendiren kısmı var. Değişen dünya koşullarına ve coğrafyamızdaki değişikliklere uygun olarak yeni bir istihbarat yapılanmasını açıkça dile getiriyor. Bu bilgilerin hem kamuoyu hem de kurum tarafından paylaşılması yararlı, güzel bir şey.
KERKÜKE GİRİLMESİ ZOR
Siz böyle bir açıklamaya imzanızı atar mıydınız?
Bu bir üslup meselesi. Benim dönemimde 70. yılı kutlamıştık. Ben o dönem teşkilatın merkez kadrolarının katıldığı, katılımcıların ufuklarının açılması gayesiyle gazeteci ve akademisyenlerle çeşitli konularda paneller düzenlemiştim. Şimdiki müsteşarın yöntemi farklı. Ama aslında amaç aynı. Türkiyenin öncelikleri çerçevesinde teşkilat çalışanlarına hangi istihbarat iklimi içinde çalışılacağının çerçevesi de çizildi. Bu da yararlı oldu.
MİTin açıklamasında ve sizin söylediklerinizde Kırmızı çizgiler siliniyor mesajı var. Kimileri bunu hayretle karşıladı...
Bu çerçevede tekrar Emre Tanerin açıklamasına geleceğim. Artık uluslararası ilişkilerde deklaratif yani bunu yapma, yaparsan şöyle olur şeklindeki bir söylem etkili olmamaya başladı. Dengeler çok değişti. Daha çok müzakereci, ikna edici, temasa dayalı birtakım politikalar üretmek şart. Dünya tehdit edici politikaların fazla yararlı olmadığını görüyor. Onun sonu kuvvet kullanmaya gidiyor. Kuvvet kullanmak da pek kolay değil. ABDyi bu konuda çok istisnai tutuyorum. Onun imkanları ve konumu çok farklı. Yani Türkiyenin aynı coğrafyayı paylaştığı bölgelerdeki etniklerle, ülkelerle silah gücüne dayalı birtakım çözümlere gitmesi geleceğini daha çok ipotek altına alır. Kanaatimce Taner de bunları söylüyor.
Bunca yıldan sonra gerçekten Türkiyenin Irak politikasının değiştiğini söyleyebilir miyiz?
Farklı, çünkü karşımızda farklı bir ülke var artık. Beğenelim beğenmeyelim, eskiden karşımızda güçlü bir devlet vardı. Bağdat vardı. İlişkilerimizi Bağdatla götürürdük. Şimdi karşımızda o eski Irak yok. Eski Irak politikasını yürütmemiz mümkün değil. Doğmakta olan yeni Iraka uygun politikalar bulmamız, politikamızın ona adapte olması lazım.
Ancak Türkiyenin açılımlarını İranın niyetini iyi okuyarak yapması gerektiğini de söylüyorsunuz.
Evet, çünkü İran bölgenin en güçlü ülkesi. Hep öyleydi... Bu ülkenin ileriye dönük çok önemli politikaları var. Üstelik bu politikaları devlet dışı birtakım kurumlarla pek alá yürütebiliyor. Diğer yandan gittikçe gerginleşecek olan İran-ABD ilişkileri var. Türkiyenin attığı her adım Tahran ve Washington üzerinden değerlendirilecek. Kuzey Iraka askeri harekat deniyor. Bunu söylemek kolay da Washington ve Tahranın böyle bir müdahaleye olan yaklaşımının hesabını yapmak çok zor. K. Iraktaki İran etkisi çok eskiye dayanır. Saddam Basrayı İran işgalinden kurtarmaya çalışırken İran Kürt unsurlarla, Barzani ve Talabaniyle kol kola Saddama karşı gerilla savaşı yürütürdü. Dolayısıyla K. Iraka yönelik politika oluştururken İranın bu mevcudiyetini göz önünde tutmak lazım. İrana rağmen K. Irakta politika oluşturmak zordur.
Ya askeri operasyon? Türkiye kaos halinde Kerküke müdahale edebilir mi?
Coğrafyayı göz önünde tutunca Kerküke kadar bir askeri operasyon son derece güç bir şey. Doğrudan doğruya Kerküke bir müdahalenin olacağını pek sanmıyorum. O, çok büyük bir askeri operasyon niteliği kazanır. Türkiyenin K. Irak üzerinde askeri harekata varıncaya kadar ekonomik, siyasi yaptırım gücü var.
BÖLÜNECEĞiZ ALGISI YÜZÜNDEN DIŞA AÇILIM YAPAMIYORUZ
Reel politika bağımsız ya da özerk bir Kürt devleti kurulmasına izin verir mi?
Bağımsız bir devlet değil ancak Irakın bütünlüğü içinde federal ya da gevşek konfederasyon gibi söylemler ortada zaten hep var. Bunu da Türkiyeye bir tehdit olarak değil, Türkiyenin geleceğine daha olumlu bir unsur olarak değerlendirmek de mümkün. Petrol kaynaklarını kontrol etme itibarıyla Türkiyenin güneyinde dost bir oluşum fevkalade yararlı olabilir. Özellikle enerji güvenliği gibi çok önemli unsurlar da devreye girmeye başladı şimdi. Bunu düşman ve tehdit olarak görme yerine Türkiyenin ekonomik kalkınmasında unsur olacak bir yapılanma şeklinde algılayabiliriz. Önce bu tehdit algılamasını değiştirmemiz lazım. Bunun için oradaki terör örgütünün yok olması, yöneticilerin Türkiyeyi rahatsız eden söylemlerinden vazgeçmesi gerek. Siyaset bu zaten. İğne oyası örer gibi her gün her dakika gayret göstermekle oluyor.
Felaket çanları çalmamızı gerektirecek bir şeyle karşılaşmıyoruz gibi bir portre çiziyorsunuz.
Türkiye bu bölgede çok önemli bir ülke, kendi gücümüzü hafif görmemeliyiz. Dikkatli hareket etmenin şart olduğu bir dönem, ancak devamlı Parçalanacağız bölüneceğiz algısı ve savunma refleksiyle hareket ediyor, dışa açılım yapamıyoruz. Yani proaktif dediğimiz politikayı geliştiremiyoruz. Doğrusu benim bu olaylar Türkiyeye çok önemli bir zarar verecek gibi endişem yok.
Selin Ongun
Başbakan Irak öncelikli meselemiz dedi. Peki bu öncelikli politikada muhatabımız kim olacak?
Sorun o zaten. Iraktaki bütün bu olaylar, Saddamın infazı da gösterdi ki devlet yok. Devlet adına ya da daha çok kendi dini ve etnik anlayışlarıyla hareket eden kimseler var. Bağdatı muhatap alacak olsanız Bağdatın bütün Irak üzerindeki kontrolü çok sınırlı. O zaman tabii muhatap Kuzey Irak yönetimi, ilgilendiği kadarıyla Bağdat ve her ne kadar uzak gibi görünse de Güney. Yani kim otoriteyse, hangi unsur o bölgeyi yönetiyorsa muhatap onlar.
Kuzey Irakla ilgili bir politika değişikliği konusunda görüşeceğimiz kişi Barzani mi yani?
Tabii gerektiğinde Barzani, Talabani. Talabani her ne kadar Irakın cumhurbaşkanlığı görevini sürdürse de Barzani de Kuzey Iraktaki yönetimin başı. O itibarla bir defa bunlarla konuşmaktan kaçınmamak lazım. Her şey güç gösterisiyle hallolmuyor bu dünyada. Türkiyenin ortaya koyduğu politikaları uygulayacak alan değişiyor. Karşı taraftaki coğrafya ve devlet yapısında bir parçalanma var. Kuzey Irak, Bağdat gibi birtakım yeni yapılar ortaya çıkmaya başladı.
Kuzey Irakta bir Kürt devleti oluşuyor...
Doğru, oluşuyor tabii.
Bu gerçek karşısında Türkiyenin yapması gereken ne?
Bir defa politikada gerçekçi olmak lazım. Karşınızda bir oluşum var. Bu oluşumu yok farz etmek Türkiyeyi hiçbir yere götürmez. Tam aksine yeni oluşumların dışında bırakır. Şimdiye kadar Böyle bir oluşum engellensin dendi. Artık bu oluşum ortadadır. Yani iş engelleme aşamasını geçti, hayatın bir gerçeği oldu. O nedenle politikanın buna göre oluşturulması gerek. Kanaatime göre MİT Müsteşarının da ortaya koyduğu görüşün bir ucu oraya varıyor. Önümüzdeki gerçeğe göre politikalar oluşturmamız lazım. Küserek, sırtımızı dönerek, konuşmayarak bu politikaları yürütmek olası değil.
MİT MÜSTEŞARININ AMACI
MİTin açıklamasında şaşılacak şey yok mu diyorsunuz?
Bence yok. Şaşılacak şey belki şu; MİT niteliği itibariyle kapalı bir kuruluş. Öyle de olması lazım. Lideri durumunda olan kişinin düşüncelerini doğrudan açığa vurması yadırgandı. Ama yadırgamamak gerek. Coğrafyamız, Türkiye çok önemli bir virajı almak üzere. O itibarla bu açıklama canlı bir tartışmaya neden oldu. Türk kamuoyunda söylenmeyen birtakım şeyler söylenmeye, gerçekler daha farklı değerlendirilmeye başlandı. Belki de müsteşarın amacı buydu. Tabii bir de teşkilatı ilgilendiren kısmı var. Değişen dünya koşullarına ve coğrafyamızdaki değişikliklere uygun olarak yeni bir istihbarat yapılanmasını açıkça dile getiriyor. Bu bilgilerin hem kamuoyu hem de kurum tarafından paylaşılması yararlı, güzel bir şey.
KERKÜKE GİRİLMESİ ZOR
Siz böyle bir açıklamaya imzanızı atar mıydınız?
Bu bir üslup meselesi. Benim dönemimde 70. yılı kutlamıştık. Ben o dönem teşkilatın merkez kadrolarının katıldığı, katılımcıların ufuklarının açılması gayesiyle gazeteci ve akademisyenlerle çeşitli konularda paneller düzenlemiştim. Şimdiki müsteşarın yöntemi farklı. Ama aslında amaç aynı. Türkiyenin öncelikleri çerçevesinde teşkilat çalışanlarına hangi istihbarat iklimi içinde çalışılacağının çerçevesi de çizildi. Bu da yararlı oldu.
MİTin açıklamasında ve sizin söylediklerinizde Kırmızı çizgiler siliniyor mesajı var. Kimileri bunu hayretle karşıladı...
Bu çerçevede tekrar Emre Tanerin açıklamasına geleceğim. Artık uluslararası ilişkilerde deklaratif yani bunu yapma, yaparsan şöyle olur şeklindeki bir söylem etkili olmamaya başladı. Dengeler çok değişti. Daha çok müzakereci, ikna edici, temasa dayalı birtakım politikalar üretmek şart. Dünya tehdit edici politikaların fazla yararlı olmadığını görüyor. Onun sonu kuvvet kullanmaya gidiyor. Kuvvet kullanmak da pek kolay değil. ABDyi bu konuda çok istisnai tutuyorum. Onun imkanları ve konumu çok farklı. Yani Türkiyenin aynı coğrafyayı paylaştığı bölgelerdeki etniklerle, ülkelerle silah gücüne dayalı birtakım çözümlere gitmesi geleceğini daha çok ipotek altına alır. Kanaatimce Taner de bunları söylüyor.
Bunca yıldan sonra gerçekten Türkiyenin Irak politikasının değiştiğini söyleyebilir miyiz?
Farklı, çünkü karşımızda farklı bir ülke var artık. Beğenelim beğenmeyelim, eskiden karşımızda güçlü bir devlet vardı. Bağdat vardı. İlişkilerimizi Bağdatla götürürdük. Şimdi karşımızda o eski Irak yok. Eski Irak politikasını yürütmemiz mümkün değil. Doğmakta olan yeni Iraka uygun politikalar bulmamız, politikamızın ona adapte olması lazım.
Ancak Türkiyenin açılımlarını İranın niyetini iyi okuyarak yapması gerektiğini de söylüyorsunuz.
Evet, çünkü İran bölgenin en güçlü ülkesi. Hep öyleydi... Bu ülkenin ileriye dönük çok önemli politikaları var. Üstelik bu politikaları devlet dışı birtakım kurumlarla pek alá yürütebiliyor. Diğer yandan gittikçe gerginleşecek olan İran-ABD ilişkileri var. Türkiyenin attığı her adım Tahran ve Washington üzerinden değerlendirilecek. Kuzey Iraka askeri harekat deniyor. Bunu söylemek kolay da Washington ve Tahranın böyle bir müdahaleye olan yaklaşımının hesabını yapmak çok zor. K. Iraktaki İran etkisi çok eskiye dayanır. Saddam Basrayı İran işgalinden kurtarmaya çalışırken İran Kürt unsurlarla, Barzani ve Talabaniyle kol kola Saddama karşı gerilla savaşı yürütürdü. Dolayısıyla K. Iraka yönelik politika oluştururken İranın bu mevcudiyetini göz önünde tutmak lazım. İrana rağmen K. Irakta politika oluşturmak zordur.
Ya askeri operasyon? Türkiye kaos halinde Kerküke müdahale edebilir mi?
Coğrafyayı göz önünde tutunca Kerküke kadar bir askeri operasyon son derece güç bir şey. Doğrudan doğruya Kerküke bir müdahalenin olacağını pek sanmıyorum. O, çok büyük bir askeri operasyon niteliği kazanır. Türkiyenin K. Irak üzerinde askeri harekata varıncaya kadar ekonomik, siyasi yaptırım gücü var.
BÖLÜNECEĞiZ ALGISI YÜZÜNDEN DIŞA AÇILIM YAPAMIYORUZ
Reel politika bağımsız ya da özerk bir Kürt devleti kurulmasına izin verir mi?
Bağımsız bir devlet değil ancak Irakın bütünlüğü içinde federal ya da gevşek konfederasyon gibi söylemler ortada zaten hep var. Bunu da Türkiyeye bir tehdit olarak değil, Türkiyenin geleceğine daha olumlu bir unsur olarak değerlendirmek de mümkün. Petrol kaynaklarını kontrol etme itibarıyla Türkiyenin güneyinde dost bir oluşum fevkalade yararlı olabilir. Özellikle enerji güvenliği gibi çok önemli unsurlar da devreye girmeye başladı şimdi. Bunu düşman ve tehdit olarak görme yerine Türkiyenin ekonomik kalkınmasında unsur olacak bir yapılanma şeklinde algılayabiliriz. Önce bu tehdit algılamasını değiştirmemiz lazım. Bunun için oradaki terör örgütünün yok olması, yöneticilerin Türkiyeyi rahatsız eden söylemlerinden vazgeçmesi gerek. Siyaset bu zaten. İğne oyası örer gibi her gün her dakika gayret göstermekle oluyor.
Felaket çanları çalmamızı gerektirecek bir şeyle karşılaşmıyoruz gibi bir portre çiziyorsunuz.
Türkiye bu bölgede çok önemli bir ülke, kendi gücümüzü hafif görmemeliyiz. Dikkatli hareket etmenin şart olduğu bir dönem, ancak devamlı Parçalanacağız bölüneceğiz algısı ve savunma refleksiyle hareket ediyor, dışa açılım yapamıyoruz. Yani proaktif dediğimiz politikayı geliştiremiyoruz. Doğrusu benim bu olaylar Türkiyeye çok önemli bir zarar verecek gibi endişem yok.
Selin Ongun
Star