banner39

Srebrenitsa sekiz bin kurbanını andı

Katliamın 16. yıldönümünde, kurbanların mezarlarının bulunduğu Potoçari'de kemlikleri belirlenen 613 naaş daha toprağa verildi

Balkanlar 11.07.2011, 13:00 11.07.2011, 15:35
Srebrenitsa sekiz bin kurbanını andı

Dünya Bülteni/ Haber Merkezi

Bosna-Hersek'teki savaşta 11 Temmuz 1995 tarihinde 8 bin erkeğin katledildiği Srebrenitsa'da, soykırımın 16. anma yıl dönümü törenleri, kurbanların mezarlarının bulunduğu Potoçari'de geniş katılımla yapıldı.

Türkiye'yi temsilen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'ın katılacağı Srebrenitsa'daki resmi törenler, saat 11.00'de (TSİ 12.00) Potoçari Mezarlığı'nda başladı. Çeşitli ülkeleri temsil eden yetkililerin soykırım anıtına çelenkleri koyması ve Hollandalı askerlerin savaş zamanında kullandığı fabrikada yapılacak protokol konuşmalarının ardından, 613 kurbanın cenazesi Bosna-Hersek'in Reis-ul Uleması Dr. Mustafa Ceriç tarafından kıldırılacak namazın ardından toprağa verildi.

Törende Türkiye'yi Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç temsil etti.

SREBRENİTSA'DA NE OLMUŞTU?

İsmini, gümüş anlamına gelen, "Srebren" kelimesinden alan Srebrenitsa, maden rezervleriyle meşhur bir kasabaydı.

Srebrenitsa, Bosna'nın diğer şehirleri gibi, on beşinci yüzyılda Osmanlı topraklarına dâhil oldu. Ancak büyük bir Katolik Alman ve Ragusalı nüfusa sahip olan Srebrenitsa'nın İslamlaşması, hiçbir baskı olmaksızın, halkın kendi arzusuyla gerçekleşti. Hiçbir zaman kitleler halinde bir din değiştirme olmadı. İslamlaşma, kuşaklar boyu devam etti. On altıncı yüzyılın ortalarında bile nüfusunun üçte ikisi hala Katolik'ti.

Sırbistan sınırına çok yakın olan Srebrenitsa, 1992 yılından itibaren Sırp saldırganlığının hedeflerinden biriydi. Sırplar 1995 yılı yazında, 819 ve 824 sayılı BM Güvenlik Konseyi kararlarıyla, "Güvenli Bölge" ilan edilen Srebrenitsa'yı tamamen kuşattı.

RATKO MLADİÇ'İN CANİLİĞİ

6 Temmuz sabahı General Ratko Mladiç komutasındaki Sırplar, Srebrenitsa'yı tank ve top ateşiyle ağır bombardımana tuttu. Sırpların taarruza kalkacakları istihbaratı hem CIA, hem de İngiliz General Rupert Smith başta olmak üzere tüm Birleşmiş Milletler yetkililerine ulaşmıştı. Ancak BM yetkilileri bu tehlikeyi umursamadı.

Uzun süredir kuşatma altında bulunan Srebrenitsa'da, ilaç, gıda ve elektrik sıkıntısı hat safhaya ulaşmıştı. İnsanlar kimi zaman hayvanlara verilen yemlerden, kimi zaman otlardan yiyerek hayatta kalmaya çalışıyorlardı. Günde ortalama 30-40 kişi açlık, soğuk, hastalık ve askeri saldırılar sonucu yaşamını yitirmekteydi. Cephane ve yiyecek tükenmeye yüz tutunca, doğal olarak, direniş gücü de düştü.

Sırp tankları, 9 Temmuz 1995 günü, Hollandalı askerler tarafından korunan BM ileri karakolunu geçtiler ve 32 Hollanda askerini rehin aldılar. Hollandalı Yarbay Tom Karremans'ın, NATO hava harekâtı talebi birkaç gün bekletildi. 11 Temmuz'da harekete geçen NATO uçaklarının sadra şifa bir hava saldırısı da olmadı: İki Sırp tankı vurulduktan sonra saldırının durdurulması talimatı verildi. Zira Sırplar, 32 Hollanda askerini öldürme tehdidi savuruyordu. Anlaşılan o idi ki, güvenli bölgelerdeki BM birliklerinin, Sırp Ordusu'nun saldırılardan zarar görmesine mani olacak canlı kalkan vazifesi görmesi tasarlanmıştı.

10 Temmuz'da savunma hatlarına yeniden saldırmaya emri veren Maldic, planladığı katliamı sevk ve idare etmek üzere Srebrenitsa'ya geldi. Bu esnada Srebrenitsa'da görevli Hollandalı askerler aldıkları emir doğrultusunda tek kurşun atmadan Potoçari kampına çekildiler.

İyi derecede İngilizce bildiği için 1993 yılında BM askerlerine tercümanlık yapmak için NATO bünyesinde işe başlayan Hasan Nuhanoviç, yaşananları şu şekilde ifade ediyor: "Srebrenitsa'daki Boşnaklar, kendilerini koruyan BM askerlerine güvenmekle en büyük hatayı yaptılar. Sırplar, adım adım şehre yakın köyleri alıyor, kenti bombalıyorlardı. Bunlar olurken BM komutanları, "Korkmayın, siyasi çözüm bulununcaya kadar korumamız altındasınız. Sırplar saldırırlarsa uçaklarımızla onları bombalarız." diyorlardı. Fakat 6 Temmuz'da dört bir taraftan şehre saldırdılar. BM askerleri tek bir kurşun bile atmadılar. Üstelik kendini savunmak isteyen Boşnaklara, ellerindeki az sayıdaki silaha da el koyarak engel oldular."

8 BİN 372 MÜSLÜMAN KATLEDİLDİ

Srebrenitsa'nın 11 Temmuz 1995'de düşmesi, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra Avrupa'da yaşanan en büyük sivil katliamın da başlangıcı anlamına geliyordu. General Ratko Mladiç liderliğindeki Sırplar, sabah saat 04.15'de, hiçbir direnişle karşılaşmadan şehre girdiler. Mladiç, soykırıma girişmeden çok kısa bir süre önce, şehrin sokaklarında dolaşırken karşısına çıkan bir kameraya aynen şunları söylüyordu: "İşte 11 Temmuz 1995'de Srebrenitsa'dayız. Diğerlerinden daha büyük bir günün arifesindeyiz. Bu şehri Sırp halkına hediye ediyoruz. Ve nihayet, isyanların ardından, bu bölgede Türklerden intikam alma zamanı geldi."

Bu sözlerin ne anlama geldiğinin canlı şahitlerinden bir tanesi Srebrenitsa kentinin üzerindeki Kutuzero köyünde yaşayan Ramiza Ayşiç'di. 11 Temmuz 1995'de Ratko Mladiç komutası altındaki Sırp güçler Srebrenitsa'yı ele geçirdiklerinde, Ramiza Ayşiç, oğulları Muyo ve Halil ile birlikte, Birleşmiş Milletler gücü bünyesinde görev yapan Potoçari'deki Hollanda taburuna sığınmıştı.

Bosna-Hersek'in Dnevni Avaz gazetesi çalışanlarından Almasa Haciç, Ayşiç'in yaşadıklarını, onun ağzından şu şekilde anlatıyor: "Çok büyük bir kalabalıktı. Hava çok sıcaktı ve su yoktu. Çocuklu bir kadın, içinde iki günden beri bulunduğumuz BM üssünün yaklaşık beş yüz metre uzağındaki çeşmeden bir şişe su getirmesi için oğlum Muyo'ya rica etti. Çeşme, ona "beyaz ev" olarak hitap ettiğimiz bir zamanlar otobüs şöförlüğü yapan Mehan isimli şahsın mülkiyetinde olan bir evin avlusundaydı. Oğlum su almaya gitti. Yaklaşık bir sat bekledim ve oğlum dönmeyince onu aramaya gittim. Su almak üzere beyaz eve giden, adeta çılgına dönmüş bir kadın bana yolda rastlayarak, Sırp askerlerinin oğlumu bıçakla keserken gördüğünü söyledi. Buna inanmak istemedim, koştum ve o evin önüne geldiğimde, avluda kanlar içinde yatan oğlumu gördüm. Kafasından tutum, kafa ise bedenden ayrılıp elimde kaldı. Koşuyor ve elimde halen sıcak olan kafasını tutuyordum. Kafanın altındaki damarlar kımıldıyor, gözleri ise açık, sanki bana bakıyordu. O sırada evden elinde kanlı bir bıçak bulunan bir adam çıktı. Adamın üzerindeki deri kasap önlüğü ise tamamen kanlar içerisindeydi. Ona oğlumu neden kestiklerini sordum. O ise elimdeki başı hemen atmamı, aksi takdirde beni de keseceğini söyledi. Allah'ın adına yemin ediyorum ki, adamın çıktığı kapıya baktığımda, içeride bir yığın kesilmiş insan kafası daha gördüm. Bundan sonra nelerin olduğunu bilmiyorum, çünkü bayılmışım. Kendime geldiğimde, her tarafım ıslaktı, herhalde üzerime su dökmüşlerdi. Olduğum yerde birkaç saat boyunca hareketsiz kaldım. Akşama doğru ise, diğer insanların da bulunduğu BM üssüne doğru hareket ettiğimde, beyaz evin arkasında yüzleri toprağa doğru çevrili olan ve enselerinden kesilmiş sekiz erkeği gördüm. O sırada insanların gözlerinden de kan akabildiğine ilk defa şahit oldum."

Ramiza Ayşiç, kendi aile fertlerinden birinin katledildiğine şahit olan binlerce Srebrenitsalı kadından sadece bir tanesi. Oğlunun, eşinin, kardeşinin, nasıl katledildiğinden habersiz olanlar ise, toplu mezarlardan çıkarılan parçalanmış cesetlerin şahidi oldular.

12 Temmuz'da kadın ve çocukları Tuzla'ya nakledecek otobüsler Srebrenitsa'ya geldi. 23 bin kadın ve çocuğun nakli tam 30 saat sürdü. Sırplar, 12–77 yaş arasındaki erkekleri alıkoydular. Bir gün sonra, 13 Temmuz'da, Hollandalı askerleri ise serbest bıraktılar. BM ve Sırplar arasındaki görüşmeler neticesinde Hollandalı askerlerin şehirden ayrılmalarına müsaade edildi. İstediklerini alan Sırpların önünde artık hiçbir engel kalmamıştı. Sırplar, Srebrenitsa ve çevresinde on bin masum silahsız sivili katlettiler. Bugüne kadar cesetleri birleştirilerek bir cenazeye sahip olan Boşnak Müslümanların sayısı ise 8 bin 372.

Sırplar, Potaçari'de silahsız Müslümanları kurşuna dizerken, şehri terk eden Hollandalı tabur komutanı Yarbay Tom Karremans ve General Kees Nicolai, Sırp General Ratko Mladiç'le şakalaşıyor, şerefe kadeh kaldırıyorlardı. Mladiç'ten aldığı hediye karşısında duygulanan Hollandalı komutan Karremans'ın, "Bu hediye eşime mi" sorusuna, Mladiç başını sallayarak onay veriyordu. Bu katliam, daha sonra ortaya çıkan video görüntüleriyle ispatlanmıştı."

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?