Başbuğ, darbeden hicap, sandığa inanç duyuyor
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, dün İstiklal Savaşı'nın Doğu Cephesi Komutanı Kazım Karabekir için düzenlenen anma töreni ardından bir dizi önemli açıklamada bulundu.
Açıklamalarından çıkarıyoruz ki, Genelkurmay Başkanı geçen haftaki görüşmelerinde hem Cumhurbaşkanı Gül, hem de Başbakan Tayyip Erdoğan'la Taraf gazetesinde geçen hafta patlayan 'Balyoz Planı' konusunda konuştular. Başbuğ, muhtemelen, hem Gül, hem Erdoğan'a dün gazetecilere duygu patlamasıyla 'lanetliyorum' diye söylediği konuyu, yani 'Allah, Allah' diye hücum eğitimi verilen Türk askerinin cami bombalamayacağını, kendi uçağını düşürmeyeceğini, bu işi araştırıp kendilerine ve kamuyouna duyuracağını söyledi. Ancak o arada, askeri küçük düşürme kampanyasının durdurulması için Cumhurbaşkanı ve Başbakan'dan güçlerini kullanmaları talebinde bulundu.
Yine geçen hafta, ki bu bilgi geçen cuma akşamı itibarıyla elimizde yoktu- Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Işık Koşaner'le Mart 2003'te İstanbul'da yapılan ve 'Balyoz' darbe planı iddialarına konu olan plan seminerinde gerçekten ne olduğunun araştırılmasını konuştu.
Dikkat isteyen ayrıntılar
Dünkü açıklamaların ardından Afganistan üzerine NATO toplantıları için Brüksel'e giden Başbuğ, döndüğünde hem Gül ve Erdoğan'a (muhtemelen 28 Ocak perşembe günü) haftalık görüşmelerinde bilgi vermeyi, hem de onlardan yıpratma kampanyasına karşı bir şeyler duymayı umuyor.
Başbuğ'un 'Türk ordusunun da bir sabrı var' diyerek söyledikleri arasında, şimdiye dek yetkili ağızlardan ilk kez duyduğumuz birkaç ayrıntı var. Bu ayrıntılar, aslında Başbuğ'un ne tür bir kurtarma, hesaplaşma ve geride bırakma çabası içinde olduğunu da gösteriyor. Sıralayabiliriz:
* "Siz bu orduyu, tümünü nasıl böyle itham edersiniz? Yapanlara söylüyorum elbette." Bu cümlede dikkati 'tümünü' sözcüğüne çekmek gerekiyor. Başbuğ, içeride birilerinin Komuta katının talimatı dışında bir şeyler yapmış olabileceği ihtimalini hesaba kattığını gösteriyor. 'Yapanlara söylüyorum' vurgusuyla da yalnızca yayını yapan Taraf gazetesini kastetmediği açık.
* İkincisi, bilgi sızmaları konusunda. Genelkurmay Başkanı, dışarı sızan askeri bilgiler üzerine kurulu iddialar üzerine ilk kez siyah-beyaz algılamanın dışında bir yorum getirdi: Belgelerin çoğu, daha önceki dönemde, 'zamanı gelince' kullanılmak üzere askeriyeden çıkarılmıştı ve üzerinde eklemeler, çıkarmalar yapılarak şimdi kullanılıyordu. Yani bu tür belgeler hayal ürünü değildi ama tahrif edilmişti. Bu yorum, Özden Örnek günlüklerini de akla getirdi.
* Üçüncüsü ve asıl en önemlisi, Genelkurmay Başkanı'nın askeri darbe konusunun sürekli gündemde tutulmasından yola çıkarak söyledikleri oldu.
Asker üzerinden siyasete son
Evet, Türkiye'nin geçmişinde 'elbette bazı olaylar yaşanmıştı'. Ama 'TSK artık bunların geride kaldığını değerlendiriyor', 'ülkenin ve toplumun huzur ve barışa ihtiyacı olduğunu düşünüyor', 'demokraside iktidarların seçimlerle, demokratik yöntemlerle değişmesi gerektiğine inanıyordu'. Dahası, herkesin de buna inanmasını istiyordu, darbecilik iddialarından 'hicap duyuyordu'.
Başbuğ'un söylediği açık ve önemli. Genelkurmay Başkanı, iktidarın silah zoru, ya da askerin kılıç şakırdatması üzerine kurulu tertiplerle değil, yalnızca sandık üzerinden ve demokratik yöntemlerle değiştirilmesinin düşünülebileceğini, geçmişte olduğu gibi aksini düşünmenin yanlış olacağını söylüyor.
Kendi adıma Başbuğ'un dünkü açıklamalarının -sonucunun da alınmasıyla birlikte- Türkiye'de demokrasinin yerleşmesi açısından bir dönüm noktası olabileceğini düşünüyorum.
Başbuğ'un 'Darbe iddialarından kimin menfaat sağladığı' sorusunun da önemsenmesi var. Çünkü en sık Başbakan Erdoğan olmakla birlikte, CHP lideri Deniz Baykal da, MHP lideri Devlet Bahçeli de siyaset-asker ilişkilerini son dönemde giderek daha çok işler oldular. Askerin, geçmişte ve bugün yapılan hatalar üzerine özeleştirel -şimdilik- imalarla demokrasiye bağlılık bildirdiği bir aşamada, siyasetçiler asker üzerinden olmayan siyaset yollarına bakmalı.
Bu arada, Kazım Karabekir için düzenlenen tören çok anlamlıydı. Bu İstiklal Savaşı kahramanının -panelist tarihçiler hiç değinmemiş olsa da- Atatürk'e karşı İzmir suikastından haberli olduğu iftirasıyla tutuklanıp, aklanıp, genç yaşında inzivaya itilmesinden yıllar sonra Başbuğ'un hatırasına gösterdiği itibar güzel. Ayrı bir yazıyı hak ediyor.
Neyse biz şimdi dikkatlerimizi şu soruşturmanın sonuçlanmasına çevirelim. Neyin gerçek, neyin iftira olduğunun açığa çıkmasını umalım.
Kaynak: Radikal