Dikilemeyen Tanzimat Anıtı
Tanzimat ile birlikte yerleştirmeye çalıştığı reformların bir nişanesi olarak abidenin dikilmesine karar verilmiş, daha sonra vazgeçilmişti.

Nazlıgül Bulut-Dünya Bülteni / Tarih Servisi
Tanzimat-ı Hayriye Fermanı ya da diğer bir adıyla Gülhane Hatt-ı Hümâyûnu, 26 Şaban 1255 / 3 Kasım 1839 tarihinde bir Pazar günü, Topkapı Sarayı'nın müştemilatından olan Gülhane Köşkü önünde, büyük bir merasim eşliğinde halka ve Avrupa kamuoyuna ilan edilmiştir. Başta fermanı kaleme alan Mustafa Reşid Paşa olmak üzere tüm devlet ve saray ricali, şeyhülislam, Rum ve Ermeni patrikleri, Musevilerin hahambaşı, esnaf ve İstanbul'daki elçilik temsilcileri bu merasime eşlik etmişlerdir. Fermanı, bizzat Reşid Paşa okumuş, o sırada 17 yaşında olan Sultan I. Abdülmecid ise töreni Gülhane Köşkü'nden izlemiştir.
İmparatorluk içerisinde iyiden iyiye hissedilmeye başlanan sıkıntıların, fermanın ilanıyla birlikte bir nebze de olsa giderileceğine dair oluşan kuvvetli inanç, akabinde yapılan şenliklerde ve uygulamalarda kendisini gösterir. Tanzimat fermanı, İstanbul'da kurbanlar kesilerek ve şenlikler yapılarak kutlanırken, tüm eyaletlere ardından da sancaklara süratle ulaştırılmış, bir bayram havasında tertiplenen törenlerle duyurulmuştur. Hatta fermanın her yıl dönümünde, kandiller yakılarak kutlamalar yapılması ve okunduğu yere bir anıt dikilmesi gündeme gelir. Söz konusu anıta dair, dönemin yarı resmi yayın organlarından Ceride-i Havadis gazetesinde de tafsilatlı bir haber yer almaktadır. Gazetede, padişahların yaptıkları hayırlı işlerinin işareti olarak taş dikmelerinin eski adet ve geleneklerimizden olduğu Sultan Abdülmecid'in de bu geleneği sürdürerek Tanzimat anısına bir anıt dikilmesine dair ferman buyurduğundan söz edilmektedir.
Haberden, hükümetin, anıtın hangi maddeden ve ne surette yapılacağına varıncaya kadar etüt ettiğini öğrenmekteyiz. Abidenin, ilk başta hatt-ı şerifin ilan edildiği yer olması hasebiyle Gülhane'ye inşası gündeme gelmiş ancak sonrasında 'nişân-ı adâlet taşının' Bayezid Meydanı'na dikilmesinde mutabık kalınmıştır. Gülhane'nin o devirde saray hudutları dâhilinde olmasının halkın anıtı ziyaret etmesinde sorun teşkil edebileceği ihtimalinden dolayı böyle bir yer değişikliğine ihtiyaç duyulmuştur.
Sultan Abdülmecid'in 'ömr-i devletine hayr-ı dua etmek' maksadıyla inşa edilecek abidenin dört tarafı arslan suretindeki dökme demirden çeşmelerle donatılması düşünülmüş ve bu surette 'Tanzîmât-ı Hayriyyeden herkes nasıl kesb(kazanma)-i menfaat ediyor ve nasıl safâ ve rahat görüyor ise anın nişân ı olan iş bu taşı seyreden adam dahi taşın dört tarafındaki çeşmelerden akan âb-ı hayât gibi sudan içip kansın. ... dünya durdukça ve Tanzîmât-ı Hayriyye icra olundukça rahat ve menfaat bulacak nişân-ı adâlet taşının seyrinden dahi sirâb-ı (suya kanmış) zülâl-i safâ (saf tatlı su) olacak cümlenin evlâdı ve ahfâdının hulûs-ı kalb (kalp temizliği) ve safâ ile padişahımız efendimize hayr-ı dua edecekleri aşikar' olmuştur.
Devletin, Tanzimat ile birlikte yerleştirmeye çalıştığı reformların bir nişanesi olarak gördüğü abidenin akıbeti başladığı gibi devam edememiş ve dikilmesinden vazgeçilmiştir.
Anıtın dikilememesinin nedenleri hususunda kayda değer bir bilgiye rastlanmasa da Tanzimatla öngörülen düzenlemelerin tam manasıyla hayata geçirilememesi, bunun sonucunda da böyle bir teşebbüsün toplum nezdinde karşılığının bulunamayacağı düşüncesi, anıtın dikilmesi fikrinden vazgeçilmesine sebebiyet vermiş olabilir.
KAYNAKLAR:
Ceride-i Havadis, S.9, 1256, sy.1–2 ve S. 11, 1256, sy.2.
Abdurrahman Şeref, Tarih Musahabeleri.
A.Cevat Eren, Tanzimat, İA, c.XI, s.719