Cuntadan herkesin haberi varmış
Cumhuriyet gazetesi Ankara temsilcisi Mustafa Balbay'ın bilgisayarının hard diskinde bulunan notlar veya günlükler bir döneme ilişkin bilgilerimizi teyit eder nitelikte. Çoğu o günlerde fısıltıyla da olsa konuşulan konulardı zaten. Bir kısmını da Özden Örnek'in günlükleri sayesinde öğrendik. Balbay'ın günlükleri ise fotoğrafın flu yerlerini netleştirdi.
Özellikle darbe hazırlığı içinde olduğu iddia edilen kişilerin ruh hallerini görme fırsatı verdi bu günlükler. Dönemin yetkili konumdaki kişilerinin ve bazı kritik kurumların darbe hazırlıkları karşısındaki tutumları da biraz daha açıklık kazandı.
HAZIRLIKLAR ÇOK ÖNCEDEN BAŞLAMIŞ
Balbay'ın günlükleri dolayısıyla öğrendiğimiz en dikkat çekici nokta şu ki cunta hazırlıkları henüz AK Parti iktidara gelmeden önce başlamış. Ama AK Parti iktidarını elverişli bir 'bahane' olarak değerlendirmişler. Seçim sonuçlarının belli yerlerde oluşturduğu memnuniyetsizliği değerlendirmek istemişler.
Zaten temel iddiaları 28 Şubat'ın yarım kalmış olduğu... 'bir sonrakinde' en az 10-15 yıl kalmaktan söz ediyorlar.
Galiba 'postmodern darbe' hakkındaki asıl mesele devre arkadaşları olan Çevik Bir gibi öne çıkma şansı bulamamış olmaları.
Ama şimdi bu şansın önlerinde olduğunu düşünmüşler.
Kendileri söylüyorlar, 'Ah ben 28 Şubat döneminde şimdiki rütbemde olacaktım...' diye.
MEDYA MENSUPLARI DA İŞİN İÇİNDE
Mustafa Balbay'ın günlükleri net biçimde ortaya çıkardı ki 2003-2004 sürecinde kotarılan darbe girişiminin içinde medya mensupları da yer alıyormuş. Bizzat darbe planlamasının içinde yer almış bu kişiler.
İlaveten darbe ortamı sağlanması ve darbecilerin önündeki engellerin bertaraf edilmesi amacıyla yayınlar yapılmış.
Ne var ki yaşananlar bu alanda ilk örnek değil. Bundan önce de darbe girişimleri içinde yer alan gazeteciler gördük. Zaten onlar yaptıklarının cezasını ödemek zorunda kalmadıkları için şimdikiler bu cesareti bulabildiler.
HERKES HERŞEYDEN HABERDAR
Balbay'ın günlükleri dolayısıyla ortaya dökülenlerden anlıyoruz ki darbe hazırlığı içindeki ekibin faaliyetlerinden o dönemde hemen herkes haberdarmış...
İlhan Selçuk ekibinin işin içinde olduğunu da bilmeyen yokmuş. En başta da MİT.
Geçmişte MİT'in başında bulunan kişiler askeri darbe hazırlıklarını sivil iktidara duyurmadıkları için suçlanmışlardı. Anlaşılan o ki bu defa öyle olmamış. MİT Müsteşarı Şenkal Atasagun darbe girişimini engellemek için Genelkurmay Başkanı Özkök'le birlikte çalışmış.
Cumhuriyet'teki genç subaylar manşeti üzerine İlhan Selçuk ve arkadaşlarını çağırmış Atasagun, onlara genelkurmay başkanıyla görüşme öneriyor. İlhan Selçuk'un cevabı: İlginç bir öneri!
Atasagun, Özkök'le görüşme önerisini düşünüp kendisine haber vermelerini isterken, 'Tabii sizin de görüşeceğiniz kişiler vardır' diyerek ilişkilerinden haberdar olduğu mesajını da vermiş oluyor.
CUMHURBAŞKANI UYARMIŞ
İlhan Selçuk ve arkadaşlarının dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer'le yakınlıkları zaten biliniyordu. Öyle ki Sezer, İlhan Selçuk'a 'İlhan Bey böyle yazılı randevu başvurularına gerek yok. Siz Ankara'ya geldiğinizde haber verin, muhakkak vakit ayırırız' diyor.
Medya patronu Karamehmet'in işleri konuşulurken 'Benim yapabileceğim bir şey var mı' diye soruyor. Selçuk da cevaben 'Yok, siz izleyin yeter' diyor.
Bu ilişkiler az çok biliniyordu. Ama Cumhurbaşkanı Sezer'in de ordu içindeki birtakım girişimlerden haberdar olduğunu, ama bunlara ümit bağlamamak gerektiğini düşündüğünü bilmiyorduk.
İlhan Selçuk'la Mustafa Balbay'a 'O güvendiğiniz yerlere de güvenmeyin' demesi bir 'uyarı' anlamı taşıyor olmalı.
MİT Müsteşarı'nın 'görüşeceğiniz kişiler' dedikleriyle sabık Cumhurbaşkanının 'o güvendiğiniz yer' diye kastettiklerinin aynı kişiler olduğu belli.
Demek ki 'devlet' söz konusu darbe hazırlığı konusunda haberdardı ve bu girişim onaylanmamıştı. Ama -anlaşılabilir sebepler yüzünden- gürültüsüz patırtısız tasfiye edilmesi tercih edildi.
Peki, oy kullansınlar mı?
'Vatandaşlık numarası'ndan sonra Yüksek Seçim Kurulu yeni bir bomba daha patlattı.
'Sandık Kurulu'nda türbanlı olmayacak' diye vermişler haberi. YSK açıklamış: Seçim sandıklarında kılık kıyafet genelgesi geçerli olacakmış.
Sandık alanı 'kamusal alan'mış... Sandık kurullarında görev alan 'siyasi' parti temsilcileri 'hizmet veren' konumundaymış...
Yüksek Seçim Kurulu'nun kararına bakar mısınız...
Sandık kamusal alan ise o zaman oy kullananlara da aynı kuralları tatbik etmek gerekir diyeceklere... Cevabı da hazırlamışlar: Sandık kurulunda görev yapanlar 'hizmet veren' konumundaymış. Demek ki oy kullananlar da hizmet alıyor... Öyle şey olur mu? Oy kullanmak hizmet almak mı?
Ne hizmeti aldığımızı da açıklasınlar bir zahmet.
Kaynak: Star