Akdeniz için tabula rasa
Ürdünlü Ahmet Massadeh'ten boşalan Genel Sekreterlik koltuğuna eski Fas Dışişleri Bakanı Yusuf Amrani getirildi. Fas basını elde edilen başkanlığı büyük bir başarı olarak görüyor ve projeyi Mağrib-Avrupa birleşmesine yardımcı olacak proje olarak takdim ediyor.

Sinan Özdemir/ Dünya Bülteni
Akdeniz devletleri farklı boyut ve şiddette sosyal, siyasal ve ekonomik krizlerin pençesinde. Akdeniz'de gözlemlenen kargaşa büyük umutlarla 13 Temmuz 2008'de Paris'te başlatılan Akdeniz için Birlik projesinin üçüncü yılında yerini sessizliğe bıraktı. Derin bir sessizlik. Analizimizde gelinen noktayı, birliğin geleceğini ve tarafları ele almaya çalışacağız.
Ürdünlü Ahmet Massadeh'ten boşalan Genel Sekreterlik koltuğuna eski Fas Dışişleri Bakanı Yusuf Amrani getirildi. Fas basını elde edilen başkanlığı büyük bir başarı olarak görüyor ve projeyi Mağrib-Avrupa birleşmesine yardımcı olacak proje olarak takdim ediyor (Fas entelijansyası uzun yıllardan beri Mağrib ülkelerinin – Fas, Cezayir, Tunus ve Libya- Avrupa Birliği gibi birleşmesi gerektiğini savunuyor). Amrani başkan olarak yaptığı ilk konuşmada Arap dünyasında yaşananların öncesi ve sonrasının olacağını ve bu sebepten Akdeniz için Birlik projesinin büyük önem taşıdığını ifade etti.
Ne var ki Amrani'nin Akdeniz için Birlik projesine yönelik beslediği yüksek umutlar gerçekte -Şubat ayından bu yana- yaşananlara makro ölçekte bakıldığında yaşanan kaosu görmemek mümkün değil. Akdeniz'de esen değişim rüzgarında gelinen son noktayı özetleyece olursak: Tunus ve Mısır'da halk diktatörlerin devrilmesiyle bir dönemi "kapadı" ; ancak Tunus'ta belirsizlilikler sürerken Mısır'da reformların hemen gerçekleştirilmesi için oturma eylemleri ülke genelinde devam ediyor. Libya, Birleşmiş Milletler'de kabul edilen 1973 nolu kararla üç aydır bombalanıyor. Fas son referandumuyla parlamenter monarşiye bir adım attı. Cezayir'de zaman zaman ufak ölçekli eylemler başgösteriyor olsa da komşu ülkelerde gözlemlenen güçlü siyasi irade bir türlü belirmiyor. Baas rejimi ayakta kalma adına Suriye halkını zapt-u rapt altına almaya kararlı görünüyor. Suriye kan gölüne döndü. Filistin Yönetimi kendi geleceğini ele almaya kararlı Eylül ayını bekliyor. İsrail Gazze ablukasını sürdürüyor. "Görüşmeler" Netenyahu'nun kolonileşmeyi dondurmama kararlığı sebebiyle tıkandı. Lübnan Suriye'de yaşananlardan siyasi ve sosyal olarak etkileniyor.
Kuzey Akdeniz'de de durumlar iç açıcı değil. Ekonomik kriz devletleri bütçede kesinti yapmaya ve "kemer sıkma politikaları" adı altında zamanla kazanılmış sosyal ve ekonomik hakları -spekülatörlerin ve kredi derecelendirme kuruluşlarının beklentileri doğrultusunda- budamaya zorluyor. Yunanistan parlamentosu günlerce süren eylemlere rağmen "piyasaların" son beklentilerini karşılayan ikinci reform paketini kabul etti. İspanya ve Portekiz Yunanistan'ın ardından geliyor. Her iki ülkede de halk tepkisini yalnızca sokakta değil aynı zamanda gerçekleşen son seçimlerde sandığa yansıtarakta gösterdi (İspanya'da yerel seçimlerden Zapatero, Portekiz genel seçimlerinde Başbakan Sokrates büyük bir yenilgiyle çıktı) ancak sandıktan çıkan sonuç "piyasaların" beklentilerini tersine çeviremedi.
İtalaya'nın durumu diğer Akdeniz ülkelerinden farklı değil. İtalya Başbakanı Berlusconi'nin piyasaları rahatlatmak adına verdiği reform sözünü 2012 seçimlerinden sonra yerine getireceğini söylemesi spekülatöri ve kredi derecelendirme kuruluşlarını harekete geçirdi. Merkel, Berlusconi'yi reformları bir an önce gerçekleştirmesi için çağrıda bulundu. Pazartesi gününden bu yana Avrupa borsaları dalgalanıyor. İtalya'da muhalefet partileri -Yunan muhalefetinin aksine- Berlusconi'ye reformlar konusunda destek verebileceğini söylüyor.
Görüldğü gibi Akdeniz'in her iki yakası siyasi, sosyal ve iktisadi çalkantılarla zor bir dönemeçten geçiyor. Böyle bir tabloda Akdeniz için Birlik projesine Merkel'in isteğiyle (süreci kontrol altında tutmak için) dahil edilen Avrupa Birliği'nin ilgi göstermemesi çok normal. Kaldı ki doğu Avrupa devletleri Akdeniz devletlerinden önce kendi birlikteliklerinin öncelenmesi gerektiğini savunuyor; ancak onlar da Brüksel'den aradıkları desteği bulamamaktan yakınıyorlar. Bu noktada Avrupa'nın kendi içinde parçalandığını söylemek mümkün. Son tablo 2008 Paris buluşmasından bu yana iç ve dış dengelerin değiştiğini gösteriyor.
2008'de yola koyulan proje ancak altı ay "birlik" görüntüsü verebildi. İsrail'in 2009'da başlattığı Gazze saldırısı projeyi derinden yaraladı ve Paris'te oluşan "mutlu ve umutlu" tablo dağıldı. Güney Akdeniz, projenin baş aktörlerinden Fransa'ya Tunus-Mısır olaylarında ki tutumu ve Libya müdahalesinde oynadığı rol sebebiyle tepkili. İç ve dış faktörler göz önünde bulundurulduğunda birliğin klinik ölümünün gerçekleşmek üzere olduğunu söyeleyebiliriz. Proje daha en başında kötü hazırlanmış (katılan ülkelerin sayısına ve ilişki düzeyine bakmak yeterli) ve Akdeniz'in her iki yakasını birleştirmekten ziyade Barselona sürecinde olduğu gibi siyasi beklentileri öne çıkarması sebebiyle hızla kendi sonunu hazırlamıştır.
Birliğin başına geçen Fas'ın fiili durumu tersine çevirmesi zor görünüyor. Fransa ve İspanya'nın desteği de durumu değiştirmeyecektir. Akdeniz için Birlik projesinin öldüğünü savunanlar yerini alacak "yeni" oluşum üzerinde çalışmaya başladılar. İleri sürülen "yeni yapı" "Akdeniz Güvenlik ve İşbirliği Birliği" adını taşıyor. Bu proje aslında Fransa'nın Akdeniz için Birlik projesinden önce konuşuluyordu; ancak Amerika güvenlik boyutu sebebiyle projeye itiraz etmişti.
Bu denklemde hesaba katılması gereken diğer bir aktör de Türkiye'dir -özellikle 2009 Gazze saldırısından sonra- Türkiye'nin Ortadoğu'da popülaritesi (soft power) giderek arttı. Ayrıca Akdeniz ülkeleri içinde, diğer devletlerde görülen siyasal ve ekonomik sorunları gözlemlenmiyor. Ortadoğu'da Fransa'yla açık rekabet içinde olan Türkiye'nin diplomasi oyununu daha iyi götürdüğünü söylemek gerekiyor. Şimdi gözler Başbakan Edoğan'ın Mısır'a yapacağı ziyarete çevrildi. Fransa Mısır ve Tunus devrimlerinde takındığı tavır sebebiyle eleştirilmişti, buna karşılık Libya krizinde kaybettiği prestiji kısa zamanda tekrar kazanacağını düşündü ancak olmadı.
Akdeniz ülkelerinin bir çatı altında toplanması fikri yeni değil. Ne var ki Barselona süreci (1995) ve Akdeniz için Birlik projesinin (2008) başarıya ulaşmamasının en önemli sebebi tarafların eşit olarak masaya oturtulamamasından kaynaklanıyor. Bu sebepten yeni dönemde tasarlanacak her birlik fikrinin "tabula rasa" düşüncesiyle yola koyulması gerektiğini düşünüyoruz.