ÇKP ve Çin'in Yeni Küresel Vizyonu
Çin dış politikasının en temel konuları arasında bulunan Kore sorunu, Japonya, Tayvan, Hindistan ile sınır sorunları gibi konular da ÇKP'nin yeni vizyonunda eski argümanlarla geçiştirilmiş görünüyor.

Kadir Temiz/ Dünya Bülteni
Çin'in küresel vizyon ve stratejisi üzerine dünya medyasında gündeme getirilen konuların başında "Çin tehdidi" geliyor. Çin'in sadece ekonomik göstergelerle ve devasa fonlarla Avrupa, ABD ve Asya ülkeleri arasında yükselişini ele aldığımızda dahi bu algılamanın çok ta yabana atılacak bir algılama olmadığı aşikâr. Diğer yandan, Çin bütün bu ekonomik dengenin tutarlı bir politik söylemle ilerlemesi konusunda ısrarcı. Tam da bu noktada Çin'i içerden anlayabilecek mekanizmaları geliştirmek çok önemli. Ancak o zaman bazı çelişkili konular üzerinde daha tutarlı "Çin söylemi" geliştirmek mümkün olabiliyor.
ÇKP 90. yıldönümünde iki konuyu gündeme getirdi. İlk olarak kutlamaların da sloganı olan "Parti yoksa yeni Çin de yok" (mei you gong chan dang na you xin zhong guo) vurgusu ile dışarıya mesaj gönderildi. İkinci olarak parti içindeki yolsuzluklar ve kayırmacılık gibi temel sorunlar gündeme getirilerek içeriye kuvvetli mesajlar gönderildi. Parti'de 2012 yılında beşinci nesil kadronun yönetimine geçecek olması bu mesajların algılanması konusunu da önemli hale getiriyor.
Mesajların ilki özellikle Avrupa ve ABD tarafından vurgulanan demokrasi kavramına gönderme yapıyordu. Çinlilerin ısrarla demokratik bir sistemin batılı bir sistemle sınırlandırılamayacağını ve bunun bir alternatifinin olabileceğini vurguladığı daha önce de biliniyordu. Ancak bu duruşun Çinlilerin kendi sistemlerini meşrulaştırmak amacıyla gündemde tuttuğu klasik "Çin tarzı" argümanından farklı bir argüman olmadığı batılılar tarafından ısrarla vurgulanıyor. Nitekim Hilary Clinton'un geçen hafta Çin'deki insan hakları aktivistlerinin serbest bırakılması gerektiğine dair tavrı bu duruşun ABD tarafından halen savunulduğunu gösteriyor.
Çinlilerin tarihsel olarak Konfüçyanizme yaslanan meşruiyet çabaları 20.yy'ın ikinci yarısı ile beraber komünist parti öncülüğünde sosyalizmin savunulmasına indirgenmişti. Her ne kadar bu süreçte üçüncü dünyacılık önemli bir argüman olarak sunulduysa da Çin'in ulusal çıkarları söz konusu olduğunda uluslararası konjonktür hesaba katılarak hareket edildi. Bunun en önemli kanıtları arasında 70'li yıllarda ABD ve Batı dünyası ile geliştirilen diplomatik ilişkiler gelir. Diğeri de bugün yansımalarını daha açık bir şekilde gördüğümüz ve 2001 yılında Dünya Ticaret Örgütü üyeliği ile başlayan doğrudan entegrasyon dönemidir.
2000'li yıllara kadar Çin'in dış politika söyleminde entegrasyon veya Çin tarzı kalkınma söylemleri çok fazla görünür değildi. Çünkü bu kalkınma sürecinin ne somut göstergeleri ne de kavramsal eleştirileri mevcut değildi. Çin batı dünyası için olsa olsa diğer doğu halkları gibi gelişmekte olan ve bir şekilde yönlendirilebilecek bir ülke olarak görüldü. Bu bakış açısının ortadan kalktığını gösteren önemli göstergelerden bir tanesi Çin'in halen para birimini diğer ülke para birimleri karşısında koruyabilmesi gelir. Daha jeopolitik bir gösterge olarak Çin'in Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya'da ABD çıkarlarını doğrudan etkileyebilecek bir takım yeni organizasyonlar peşinde koşmasıdır. ASEAN veya APEC'in alternatifi olarak Doğu Asya Ülkeleri Birliği projesi Çin'in orta vadeli hesapları arasında.
Çin kültürel olarak ta bu söylemi gerçekleştirme gücünü kendinde buluyor. Doğu Asya ülkeleri arasındaki ilişkileri batılı bir değerlendirme ile sadece kazan-kazan veya sıfır toplamlı bir oyun görmek yerine Çinli bir strateji uzmanının deyimi ile birbiri içine geçmiş ilişkisel bir ağ şeklinde okumak Çinlilerin ve Doğu Asya ülkelerinin temel argümanı. Bu ilişkiselliğin teorik arkaplanını Konfüçyen düşünceye dayandırmaya çalışan Çin için komünist parti söyleminin en azından bölgesel anlamda tutarlı bir yol izleyebileceği oldukça şüpheli.
Çin dış politikasının en temel konuları arasında bulunan Kore sorunu, Japonya, Tayvan, Hindistan ile sınır sorunları gibi konular da partinin yeni vizyonunda eski argümanlarla geçiştirilmiş görünüyor. Çin istikrarlı kalkınmasına ket vurabilecek her türlü gerilimden uzak durmaya çalışıyor. Ancak bu gerilim alanları Çin'in ulusal çıkarları ile çatıştığında gerek yakın çevredeki kadim düşmanlar gerekse uluslar arası alanda sürekli bir tehdit olarak algılanan ABD gündeme getiriliyor. Çin ve ABD arasında örtülü bir anlaşma olduğunu iddia eden küresel siyaset yorumcularına Çin'e içerden bakmayı bir kez daha tavsiye etmek gerekiyor. Çünkü Çin'de ipleri hala elinde tutan kuvvetli bir eleştiri mekanizması yeni nesil liderleri etkilemeye devam ediyor.
Diğer yandan Çin'in ekonomik kalkınması ve büyümenin sosyal yansımaları düşünüldüğünde partinin içeriye yönelik mesajları da büyük bir anlam ifade ediyor. Çünkü parti bu kalkınma sürecinde elde ettiği kazanımları bir "demokrasi rüzgarı" ile kaybetmek istemiyor. Bunun için de Çin tehdidi abartmalarına karşı sürekli olarak "Çin tarzı" şeklinde bir karşı argüman geliştiriliyor. Çin tarzının ne olabileceğine yönelik tartışmalar halen devam ediyorken bu tartışmaların dış politika söylemine etkilerini tartışmak ve anlamaya çalışmak uluslararası medya ve araştırmacıların öncelikli konusu. Halbuki Çin'de kalkınmanın ekonomi politiği üzerine uzunca süreden beri devam eden bir tartışma var.
Bir yandan Pekin, Şangay, Guanzhou, Tianjin vs. gibi şehirlere yapılan göz kamaştırıcı binalar ve köprüler, diğer yandan ülkenin batısını kasıp kavuran bir fakirlik ve geri kalmışlık söz konusu. Parti 90 yıldır neler yaptığını anlatırken açık bir şekilde gelir dağılımından ve ülkenin genelinin bu kalkınma sürecinden pay alamadığından bahsediyordu. Tabi ki bu söylem partinin yeni vizyonunun da bu yönde atılacak adımlardan oluşacağını gösteriyor. Önemli olan bu söylemin bürokraside ve Çin'in değişen yeni yönetim mekanizmasında nasıl anlaşılacağıdır.
Parti'in 90.yıl dönümünde kullanıla sloganın dili ikili bir anlam yapısına sahip. Parti yoksa Yeni Çin de Yok (mei you gong chan dang na you xin zhong guo) söylemi bir yandan partinin yüceltilmesini diğer yandan da bir tehdit içeriyor mu? Bu slogan yeni dönem parti siyasetinin bir habercisi ise Çin'de yakın bir zamanda kılıçlar çekilebilir. Bizden sonrası tufan anlayışı da geçerli olabilir, karşılıklı çıkarların müzakere ile halledileceği yeni bir dönem de başlayabilir.
Parti'nin devlet söyleminden daha sert ve uç çıkışları olabileceği gerçeğini de akılda tutarak, Çin'in 2012'de yönetimi devralacak olan beşinci nesil liderlerinin yeni siyaset vizyonlarını anlamak önem arz ediyor. Her ne kadar Çin mevcut uluslararası konjonktürden çok farklı bir adım atma yanlısı değilse de elindeki potansiyel güçlerle böyle bir hamleyi sürekli elinde tutuyor olması Çin'i uluslararası siyasette farklı kılıyor. Parti de bu güçlerden bir tanesi olarak yeni küresel sistemde Çin'in yeni bir kozu olarak ortaya çıkıyor.