banner39

Doğu-Batı hattında küresel-bölgesel güç mücadelesi

Avrupa-Rusya hattında yaşanan gerilime rağmen Obama'nın Asya ziyaretinin gerçekleşmesi, Amerika'nın Asya politikasında herhangi bir sapmanın olmadığını gösteriyor

Analiz 28.04.2014, 11:05 28.04.2014, 11:05
Doğu-Batı hattında küresel-bölgesel güç mücadelesi

Sinan Özdemir/ Brüksel

Gözlerin Rusya-Ukrayna sınırına yoğunlaştığı bir dönemde, Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Barack Obama’nın Japonya, Güney Kore, Malezya ve Filipinleri ziyaret etmesi (geçen sene Amerika Kongresi'nin bütçe yasasını onaylamaması sebebiyle ertelenmişti) önceliklerini göstermesi açısından büyük önem taşıyor. Suriye özellikle bölgesel güçlerin güç mücadelesine tanık olurken, Ukrayna krizi eski ve yeni dünyanın hesaplaşmasına sahne olurken, Asya'da yaşanan Japonya-Çin gerilimi iki imparatorluğun (Çin-Amerika) askeri ve ekonomik rekabetine tanık olmakta.

Avrupa-Rusya hattında yaşanan gerilime rağmen ziyaretin gerçekleşmesi, Amerika'nın Asya politikasında herhangi bir sapmanın olmadığını gösteriyor. Ukrayna krizini Rusya'nın aksine (tarihi hesaplaşma olarak değerlendiriyor) bölgesel kriz olarak değerlendiren Amerika Birleşik Devletleri, NATO üyesi devletlerin, başta Polonya olmak üzere, Avrupa'ya dönmesi konusundaki taleplerine rağmen tutumunda herhangi bir değişikliğin görülmemesi rekabetin ne Avrupa (Ukryana) ne de Ortadoğu'da (Suriye krizi) Asya'da yaşanacağını doğruluyor. Barack Obama, Amerika'nın tutumunu, Rusya'ya bakışını, 23 Mart Lahey Güvenlik Zirvesi'nde şu ifadelerle açıklıyordu: "gücünden çok zayıflığı sebebiyle komşuları için tehlike", " Amerika için birinci derecede güvenlik tehdit oluşturmuyor", "bölgesel güç".

Avrupa diplomasisinin Ukrayna krizinde taşıdığı sorumluluk yadsınamaz. Bu çerçevede Gürcistan krizinde (2008), Tiflis'i yalnızlığa terk eden Amerika (tek taraflı çıkışı sebebiye) bu defa Ukrayna krizinde Kiev'in şahsında Rusya ile hesaplaşmayı tercih etti. Amerika'nın Ukrayna krizinde, Suriye krizinden farklı olarak, daha aktif bir tutum içinde olması Kırım'ın Rusya tarafından ilhakının Çin denizinde ilham kaynağı olmasından çekinmesinden kaynaklanıyor. Amerika'nın askeri anlaşmayla bağlı olduğu Japonya'nın Senkuku/Diaoyu adaları konusunda Çin'le son yıllarda yaşadığı sorunlar göz önünde bulundurulduğunda konunun ciddiyeti bir kat daha artıyor.

Henry Kissinger'in Münih Güvenlik Zirvesi'nde, Asya'da yaşananları Avrupa'nın 19. yüzyılında yaşanan gerilime benzetmesi ve askeri çatışmanın ihtimal dışı olmadığını vurguluyor. Kissinger gibi Japonya Başbakanı Şinzo Abe'de Çin'le yaşadıkları gerilimi Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanya-İngiltere çekişmesine benzetmesi içinde bulundukları ruh hali konusunda önemli ipuçları veriyor. Birinci Dünya Savaşı'nın yüzüncü yılı olması ister istemez bir şekilde analojilerin kurulmasını kolaylaştırıyor. Kurulmak istenen analojinin sebep-sonuç ilişkilerini bir kenara bırakırsak bölgesel rekabetin ve milliyetçi reflekslerin giderek arttığı bir gerçek.

Esen milliyetçi rüzgardan bir zamanlar barışçıl tutuma örnek gösterilen Japonya'nın da etkilendiği anlaşılıyor. Şinzo Abe'nin seçilmesiyle milliyetçilik daha gerçekçi bir karakter kazandı. Sinema endüstrisi karşılıklı seferber ediliyor. Son yıllarda, özellikle Çin'de, İkinci Dünya Savaşı'nda yaşanan mezalimin anlatıldığı filmlerin çekmesi Japonya bakışını her geçen gün biraz daha olumsuzlaştırıyor. Güney Kore'de reyting patlaması yapan "Bridal Mask" dizisinin (Japonya'nın işgali günlerinde Korelilere yaşattıkları dramın sonunda başlatılan bağımsızlık mücadelesini anlatılıyor) telif haklarının Çin televizyonu tarafından satın alınması ve uyarlanması bunun göstergesi. Dış politika konuları milliyetçi refleksleri artırırken iç gündemi de bir şekilde etkiliyor. Örneğin iç politikada kronikleşen yolsuzluk, dış politika da Japonya'ya karşı mücadele son iki yılda Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in önce çıkardığı "mücadele" sahaları oldu. Ayrıca yolsuzlukla mücadele diğer sosyal ve ekonomik sorunları bir şekilde gölgeliyor.

Esen milliyetçi rüzgar gibi ittifaklar da güç mücadelesinde önemli yer tutuyor. Japonya son aylarda diplomatik atağa geçerek ASEAN ülkeleri başta olmak üzere Hindistan'a kadar ittifak arayışlarını sürdürüyor. Askeri kapasitesini 1945 anlaşmaları gereği artırması mümkün değilse de Amerika ile bölgede gerçekleştirdiği ortak tatbikatlar müdahale gücünü canlı tutuyor. Çin'in askeri kapasitesini, özellikle deniz gücünü, son on beş yılda artırması ve kendi gemilerini üretecek konuma gelmesi Çin'in "hayati önem atfettiği" adaları kimselere bırakmama konusunda kararlılığını gösterir. Ayrıca Çin'in Kasım ayında tek taraflı olarak, Doğu Çin Denizi'nde hava sahasını genişletmesi Amerika açısından Rusya'nın tek taraflı Kırım'ı ilhakı gibi tepkiyle karşılandı. Rusya ve Çin, Amerika Birleşik Devletleri'nden eşitler arası bir ilişki talep ederken Amerika'nın kabul etmemesi işbirliğini artırmaktan çok tek taraflı çıkışları artırmakta.

Kissinger, globalleşmenin barışı garanti etmediğini ortak mekan paylaşımından çok ortak değer paylaşımının çok daha önemli olduğunu vurguluyor. Globalleşmeyi küreselleşme ile eş anlamlı kullandığını düşünmek mümkün. Ne var ki, küreselleşme coğrafi keşiflere ve sömürgeciliğe dayandırılırken globalleşme geçen asrın son çeyreğinde Batı'nın kendi çıkarları doğrultusunda başlattığı; ancak daha sonra, kontrolden çıkan ekonomik entegrasyona göndermede bulunur. Küreselleşme ve Afyon Savaşları sonucunda dize getirilen Çin'in tarihle hesaplaşmayı hedeflediği doğrudur. Bu sebepten Çin dış politikasında bir hesaplaşma fikri vardır. Ancak bunun Birinci Dünya Savaşı üzerinden düşünülmesi okumayı kolaylaştırabilir ama doğru sonuca ulaştırmaz. Karşılıklı bağımlılık klasik savaş algısından çıkmayı gerektirir. Sun Tzu Savaş Sanatında, " sonuçta, düşmanı ve kendinizi biliyorsanız, yüzlerce savaşa bile girseniz sonuçtan emin olabilirsiniz. Kendinizi bilip, düşmanı bilmiyorsanız, kazanacağınız her zafere karşın yenilgiyle de tanışabilirsiniz. Ne Kendinizi ne de düşmanı bilmiyorsanız sizin için gireceğiniz her savaşta yenilgi kaçınılmazdır (3/19) ; üstün başarı düşmanın direncini savaşmadan kırmaktır (3/2)" der.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?