Emperyal geçmişinin gölgesinde İngiltere

İskoçya referandumu, uzun yıllar birlikte yaşamak veya çokkültürlüğe duyulan inanç sebebiyle egemen grubun (İngiltere) bilinçaltına bastırdığı hayaletlerin salınmasına ve de merkezi olanın daha rahat dillendirilmesine olanak sağladı

Analiz 05.05.2015, 10:11 05.05.2015, 10:11
Emperyal geçmişinin gölgesinde İngiltere

Sinan Özdemir/ Brüksel

Büyük Britanya seçimleri yalnızca  siyasi belirsizlikleriyle  değil aynı zamanda ulus fikrinin geleceğine düşürdüğü ışık ve gölge sebebiyle üzerinde durmayı  gerektiriyor. İskoçya  referandumunun yansıttığı rahatsızlıklar Birleşik Krallık'ı oluşturan dört devletin en büyüğü ve en merkezi olanı İngiltere'de düne kadar bastırılan duyguların dışa vurulmasına olanak sağlıyor. Nostaji veya melankoli bir yana Romantizm'in izlerini taşıyor. Tarihin bir döneminde insanlığın geleceğine etki yapmış devletlerde görülen romantizme  benzer bir romantizm bu. Portekiz, İspanya, Fransa... ve İtalya'da görülen romantizm gibi.  Ne var ki, bu yeni romantizm Büyük Britanya'yı kapsamıyor, İngiltere ile sınırlı tutuluyor.

Eski günlerin özlemi içinde olanlar için Londra Olimpiyatları ve  Kraliçe II. Elizabeth'in pırlanta jübilesi (2012) Büyük Britanya fikrinin bir kere daha vurgulanmasını  sağlamıştı. Son kırk yıldan bu yana kültürel sahada bu fikir pekiştirilmeye çalışıldı. İmparatorluğun pırlantası kabul edilen Hindistan hala  renkleriyle, mimarisiyle, mutfağıyla... kaybedilmiş bir cennetin egzotik dünyasına göndermede bulunuyor. Londra'da kolonyal Hindistan dönemini anımsatacak kafe ve lokantaların son yıllarda artması , "India Summers" gibi dizilere duyulan ilgi,  İngilizlerin  kaybedilmiş zamanın izini sürmeye kararlı olduklarını gösteriyor. Ne varki, tarih yeni İngiliz  romantizmin ancak arka dekorunu oluşturuyor. Kolonyal güçlerin oynadıkları rol ve yaşattıkları acılar geçiştiriliyor (David Cameron, 2013 Pencap ziyareti sırasında 1919'da vuku bulan ve 379 sivilin hayatını kaybettiği Amritsar katliam konusunda, özür dilemeyi reddetmişti). Mitos boyutuyla sınırlandırılıyor.

Benzer bir durumu  Lizbon'da da görmek mümkün. Portekizliler Brezilya'dan Endonezya’ya; Makao’dan  Angola'ya büyük bir hakimiyet sahasını oluşturmalarına rağmen bu gün içinde bulundukları duruma anlam veremiyorlar. Lizbon'da o şaşalı günlere göndermede bulunan onlarca işarete rastlamak mümkün. Onlar da kaybedilmiş cennetin düşü içinde yaşıyorlar. Asya ve Amerika'nın uzun zaman önce hakimiyet sahasının dışına çıkması Portekizlileri yakın tarihe bakmaya zorluyor. Onlar için Afrika o şaşalı günlerin son hatırasını taşıyor. Bu sebepten geçen asrın son çeyreğinde kaybettikleri Mozambik'in ve Angola'nın hala kavgasını veriyorlar. İngilizlere dönecek olursak, İngilizler çok iyi bilmedikleri yakın  tarihlerine bakarken veya özlemini büyütürken, Büyük Britanya'dan çok kendi uluslarının yani İngiltere'nin güney sularından dünya hakimiyetine uzanan hikayesini anımsıyorlar.

İskoçya referandumu, uzun yıllar birlikte yaşamak veya çokkültürlüğe duyulan inanç sebebiyle egemen grubun (İngiltere) bilinçaltına bastırdığı hayaletlerin salınmasına ve de merkezi olanın daha rahat dillendirilmesine olanak sağladı. İngiliz bayrağının Büyük Britanya bayrağına tercih edilmesinden Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin (UK Independence Party-Ukip) giderek büyüyen seçmen kitlesine örnekler çoğaltılabilir. Monarşi siyasi ve toplumsal hayatın merkezinde yer alsa da, İngilizlere bir fincan çay kadar İngiliz olduklarını hatırlatsa da, birliğin zoraki sembolü konumunda.

İngiliz intelijansiyası ve siyasası, İkinci Dünya Savaşı sonrasında kaybettiği imparatorluğu İngiliz kimliğini yeniden yorumlayarak aşmanın yollarını aradı.  Eski kolonilerden gelen milyonlarca insan yalnızca Yeni Büyük Britanya'yı değil aynı zamanda Yeni İngiltere'nin de geleceğini şekillendirdi. Dört yıl önce gerçekleştirilen nüfus sayımı azınlıkların yüzde doksanının İngiltere’de yaşadığını; başta  Londra olmak üzere dört şehirde İngilizler'in  azınlıkta olduğunu ortaya koyuyordu. Bu durum düne kadar rahatsızlık sebebi değilken bugün tabuların yıkılmasıyla açık eleştiri konusu olabiliyor.  İngilizler yaşanan bu dönüşümü, kimlik krizini , bir zamanlar zenginlik olarak gördükleri küreselleşmeye de bağlıyorlar. Tarihin hiçbir evresinde İngiltere'nin  hak ettiği yeri bulmadığını düşünen romantikler  İngiltere  tarihinin 1066 Norman işgaliyle başlatılmasından emperyal ve küresel çağda askıya alınmasıyla geçiştirildiğini  düşünüyorlar. Bu gün Muhafazakârların  ve Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi'nin aldığı oylar başta olmak üzere sağ partilerin İngiliz kimliğinin korunmasında önemli rol oynadığına; İşçi Partisi'nin ulus fikrine ve kimlik meselesine, emperyal tarihinden utanç duyması sebebiyle,  ihanet ettiğine inananlar da yok değil.

Son yirmi beş yılda gerçekleştirilen siyasi reformlar Birleşik Krallık'ı oluşturan diğer antitelerin  özerkliklerini artırırken,  gücü elinde bulundurmasına rağmen,  İngiltere’nin devamlı alttan almasına karşı yükselen sesler, hem sağda hem solda  duyulmuş olmalıki, yeni dönemde değişebileceğinin sinyalini veriyor. İskoçya'dan yükselen seslere İngiltere'nin kayıtsız kalması beklenmediği gibi  gelecek dönemde İngiltere’nin daha fazla sesini duyuracağını düşünmek mümkün. Lâkin,  Büyük Britanya'nın seçiminde İskoçya'dan çıkacak sonucun hükümetin geleceğini belirleyecek olması İskoçya Ulusal Partisi’nin (Scottish National Party-SNP) kimlik merkezli söylemine karşı sağın ve de solun söylem geliştirmesini engelliyor. Söylem bazında (şuan için) görülen küçük değişiklikler kuzeyden esen rüzgara cevap niteliği taşıyor.

Eylül referandumundan sonra (2014) yaşadığı yenilgiye rağmen iddiasından geri adım atmayan  SNP özellikle Birlik taraftarlarının yoğun yaşadığı İngiltere-İskoçya sınırında üye sayısını artırmayı başardı. Sınırlardaki belirsizlikler yalnızca Birliğin siyasi geleceğini değil İngiliz siyasasının bölgedeki varlığını da tehdit ediyor. İskoçya'dan yükselen milliyetçiliği dindirmek için Londra’nın olur olmadık yollara başvurması mücadele azimlerini artırdı. Öyle ki, propaganda döneminde, "dünyanın en tehlikeli kadını" olarak takdim edilen Nicola Sturgeon (SNP-Başkanı) cesareti ve açık sözlülüğüyle İngiliz siyasasının zayıflıklarını ortaya çıkardı. İskoçya Ulusal Partisi’nin harekete dönüştüğü söylenebilir. Muhafazakâr Parti'nin İskoçya'da zamanla küçülmesi Birlik taraftarlarını  İşçi Partisi'ne yöneltmişti. İşçi Partisi'nin seçimlerden yenilgiyle çıkması sindirilmesi güç sonuçlar doğuracaktır.

SNP, Mayıs seçimlerini 2016'da İskoçya'da gerçekleşecek seçimlerin provası olarak değerlendiriyor. Gelecek yıl yapılacak seçimlerden zaferle çıkarak ikinci bir referandumun önünü açmayı planlıyor.  Cameron'un vaad ettiği Avrupa Birliği referandumu ikinci İskoçya referandumun önüne geçtiyse de her iki referandumun birlik fikriyle hesaplaştığını ifade edebiliriz. Bu çerçevede, Avrupa Birliği meselesi İskoçya'ya doğrudan ifade edilemeyen farklılıkların dillendirilmesine ve Büyük Britanya fikrinden çok İngiltere fikrinin pekişmesine yardımcı oluyor. UKİP'in 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aldığı yüksek sonuç bilinçaltına bastırılanın dışa vurumu olarak da okunabilir.  Bu sebepten Büyük Britanya seçimleri ulus fikrinin geleceğine düşürdüğü ışık ve gölge sebebiyle büyük önem taşıyor.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?