Fransa radikalleşmeye karşı ne yapıyor?
Fransa'yı vuran terör saldırıları, son bir yılda, dış politikasının da eleştirilerden payını almasına sebep oldu. Özellikle Ortadoğu devletleriyle olan ilişkilerinin ahlak boyutu sorgulanıyor

Sinan Özdemir | Brüksel
Fransa Hebdo saldırısının yıl dönümünde terörü, radikalleşmeyi, gidenleri, alınan önlemleri tartışıyor. Siyaset, çifte vatandaşlıkların nasıl düşürüleceğini konuşurken, yargı organize olmaya çalışıyor. Hükümet için geçen yılın bilançosu ağır. Söylemini güvenliğe dayandırma istemi saplantılı boyutlara ulaştı. Sorulan yanlış sorular kadar sivil toplum kuruluşlarından yükselen seslere kayıtsız kalması işleri kolaylaştırmıyor. Sosyalistlerin bölge seçimleri yenilgisinden sonra 2017 cumhurbaşkanlığı seçimlerine kiminle gidecekleri sorusunun hala belirsizliğini koruması umutlandırıyor. En başta Fransa Cumhurbaşkanı Hollande için son bir yılda yaşananlar siyaset sahnesine güçlü bir dönüş yapmasını sağladı. Dillendirdiği güvenlik söylemiyle, düne kadar, veliahtı gözüyle bakılan Başbakan Valls'ın da önüne geçti. Ancak bu söylemin pratikte, somut olarak, neye tekabül ettiği toplumunun cevabını aradığı soruların başında geliyor. Özellikle radikalleşme ve savaşçıların geri dönüşlerine ilişkin alınan önlemlerin cumhuriyet değerleriyle ne kadar örtüştüğü tartışma konusu.
Siyaset kendisiyle çelişkiye düşmemek için salgıladığı korku söylemi doğrultusunda Suriye'ye giden savaşçıları psikopat, hasta tipler olarak takdim etmesi psikanalistlerin ortaya çıkardığı profille çelişiyor. Gerçekleştirilen yüzlerce mülakattan sonra üç profil öne çıkıyor: (1) kimlik arayışı içinde olanlar (2) kuşaklar arası çatışma yaşayanlar ve (3) ideolojik olarak ikna olmuş olanlar. Son kategori en zor grubu oluşturuyor. Toptancı yaklaşımlardan kaçınılmaması çözümü yargıda aramaya itiyor. Son olarak Paris 17. Ceza Dairesi'nin, 8 Ocak günü, 2014'te Suriye'ye giden iki arkadaş hakkında verdiği karar örnek gösterilebilir. Fransa'ya dönen Zekeria Chadili için 6 yıl hala Suriye'de olduğu ve önemli görevler üstlendiği düşünülen (Fransa'ya dönen eşinin ifadesi) Ziyeid Souied 10 yıl hapse mahkum edildi. Daha ağır hapis cezalarına çaptırılanlar da yok değil. Teröre karşı mücadele kapsamında değerlendirilmeyi bekleyen 150 dosyanın olduğu düşünüldüğünde yargınlamaların 2017'den önce başlaması mümkün görünmüyor. Kaldı ki, dosya sayısı her geçen gün artıyor.
Meselenin bir cihetini gidenlerin olası dönüşü oluşturuyorsa (İşid saflarında birşeylerin doğru gitmediğini düşünerek (ör. Sünnilerin öldürülmesi) veya tanıtım videolarından gösterilen hayatla bir alakasının olmaması) diğer cihetini kalanların hapishanelerde nasıl tekrar topluma kazandırılacakları meselesi oluşturuyor. Son üç ayda dört yüzün üzerinde dönüşün yaşanması ama bir o kadar gidişin olması (Kasım Paris saldırısından sonra da sadece Aralık ayında 200 kişinin Suriye'ye intikal ettiği düşünülüyor) çok yönlü bir yaklaşımın geliştirilmesini gerektiriyor. İçişleri bakanlığı Suriye'ye giden gençlerin yüzde doksanının internet ortamında kandırıldıklarını düşünüyor. Bu doğrultuda bir tarafta hukuki çerçevenin, denetimlerin internet ve sosyal medya devleriyle belirli bir "işbirliği" içinde belirlenmesi , (daha bu noktaya varılamadı) diğer tarafta kamuoyunun bilgilendirilmesi gerekiyor. Bu noktada bir yılda bir kısa video (ailelere yönelik) , birkaç sosyal medya hesabının dışında somut birşeylerin yapıldığı söylenemez. İşid'in 15 bin fotoğraf, 800 video ve onlarca süreli yayını karşısında Fransa'nın bu tempoyla mücadele etmesi mümkün görünmüyor.
Dönenler içinde kadınlar, Suriye veya Irak'ta savaşmadıkları düşünülerek, gözaltında tutuluyor. İçişleri bakanlığının desteğiyle Nice'te bir merkezde topluma tekrar kazandırılmayı bekliyorlar. İşin doğrusu bir ilk deneniyor. Bu konuda Fransız devletinin herhangi bir tecrübesinin olduğu söylenemez. Zaten Nice'teki merkez de gönüllülerin ısrarıyla hayat buldu. Merkez yaptığı çalışmalarla son bir yılda 200 kişinin gitmesini engelledi. Özellikle gitmeye aday olanlarla dönenlerin yüzleştirilmeleri Suriye'deki hayata dair bir takım gerçeklerin, gözlemlerin, birinci elden bilgilerin paylaşılmasına yardımcı oluyor.
Ne var ki, kadınlar için sağlanan bu ortam hapishanelerdeki erkek savaşçıları için geçerli değil. Meselenin dinî boyutu göz önünde bulundurulduğunda Fransız devletinin hapishanelerdeki imam sayısınını artırması beklenirken çok gerilerden geldiği görülüyor. Hapishanelerdeki 65 bin mahkumun yüzde ellisinin Müslüman olması (tabii hepsi Suriye'den dönenlerden oluşmuyor), toplam imam sayısının 188'de kalması ve artırılmaması gözden çıkarıldıklarını düşündürüyor. Bir imama ortalama 172 kişi düşüyor. Bir diğer sorunda gidiş-dönüş gerekçeleri aynı olmayan kişilerin bir arada tutulmasıyla alakalı. Farklı profillerin aynı hücreye konması beklen sonucu törpüleyebilir. Ders çıkarması beklenirken daha büyük sorunların habercisi olabilir.
Fransa'yı vuran terör saldırıları, son bir yılda, dış politikasının da eleştirilerden payını almasına sebep oldu. Özellikle Ortadoğu devletleriyle olan ilişkilerinin ahlak boyutu sorgulanıyor. Örneğin Suudi Arabistan'ın Amerika Birleşik Devletleri'ne karşı Fransa kartını oynaması ve Fransa'nın birkaç kontrat karşılığında "ilkelerinden" ödün vermesi eleştiriliyor. Buna binaen Birinci Körfez Savaşı'ndan (1991) beri Batı'nın Ortaşark'ta gerçekleştirdiği müdahalelerin Fransa'da yaşayan Müslümanları yaralaması medeniyetler çatışması tezine olan inancı büyüttüğü iddia ediliyor. Bu çerçevede Kasım Paris saldırıları Fransa'nın uluslararası sahnede oynamaya çalıştığı rolden bağımsız değerlendirilmiyor. Yaşanan bir diğer dönüşüm tehdidin adına ilişkin. Düne kadar daha üst başlıklarda ifade edilen tehdid (ör. fundamantalizm, İslamî terör...) şimdi doğrudan "Selefilik" olarak isimlendiriliyor. Bu yeni durum İşid-Suudi Arabistan kıyaslamalarını kolaylaştırıyor.
Fransız siyasasının bir yıldan bu yana dışpolitikada olduğu gibi iç politikada dillendirdiği "savaş ve güvenlik" söyleminin dışında meseleye ciddiyetle yaklaştığı söylenemez. Hükümet hızla yaklaşan cumhurbaşkanlığı seçimlerinde muhalefeti bir kozdan mahrum bırakmak için güvenlik meselesini kimselere kaptırmamaya kararlı görünüyor. Sivil toplum kuruluşları ve gönüllüler birlikte yaşamanın yollarını ararken hükümet Suriye kriziyle doğrudan veya dolaylı ilişkisi olduğunu düşündüğü 11 bin 700 kişiyi takiple meşgul. Son kertede Müslümanlar sembolik çıkışların ötesinde somut adımların atılmasını bekliyor. Rahatsızlıkların kültürel kökenlerine inilmedikçe cumhuriyet ortak paydasında herkesi buluşturmadıkça, onlar açısından, vatandaşlığın kazanılması veya kaybedilmesi kendi başına bir anlam ifade etmiyor.