IMF'ye statükocu başkan aranıyor

Kemal Derviş'inIMF başkanlığına aday olmaması Türkiye için kısa vadede bir daha yakalanması güç bir fırsatın kaçırıldığı anlamına geliyor.

Analiz 24.05.2011, 09:23 27.05.2011, 10:11
IMF'ye statükocu başkan aranıyor

Sinan Özdemir/ Dünya Bülteni

II. Dünya Savaşı'nın ardından, dönemin siyasi ve ekonomik gerçekleri göz önünde bulundurularak, Avrupa IMF'nin, Amerika Dünya Bankası'nın başına geçti. Bu uygulama bu güne kadar sürdürüldü. Ancak değişen ve dönüşen dünyada düne ait dengelerin değiştiği ve yükselen güçlerin uluslararası kurum ve kuruluşlarda yeterince temsil edilmediklerini düşünmeleri  reform beklentisini güçlendiriyor. Dominique Strauss-Khan'dan boşalan IMF başkanlığı koltuğuna kimin geçeceği tartışmayı yeniden alevlendirdi.

Geçen hafta toplanan IMF yönetim kurulu seçim takvimini açıkladı.  23 Mayıs Pazartesi gününden itibaren 10 Haziran gününe kadar başvurular yapılacak. Kurul kararını en geç 30 Haziran'da açıklayacak. Kurul, yapılacak seçimin açık ve şeffaf olacağı sözünü veriyor. Üç adaydan fazla aday olması durumunda kurulun uzlaşmayla sayısını üçe indireceği ifade ediliyor. Başkanın seçimide yine "uzlaşmayla" gerçekleşecek. Hindistan'ı IMF'de temsil eden Arvind Virmani uzlaşmadan ziyade demokratik olması gerektiğini ifade ediyor çünkü uzlaşmanın şeffaflığı engellediğini düşünüyor.

Örneğin dünya zenginliğinin yüzde 20'sini üreten BRIC ülkeleri (Brezilya, Çin, Hindistan, Güney Afrika ve Rusya) yalnızca yüzde 11,06 oranında IMF'de oy sahibi. Bu oran Amerika için 16,8 (dünya zenginliğinin yüzde 30'unu üretiyor) Avrupa içinde 35,6 (dünya GSMH'sinin yüzde 30'unu üretiyor). IMF içinde BRIC ülkelerinin oy ağırlığı olması gerekenin altında. Amerika için fazla bir önemi yok çünkü Dünya Bankası'nın başkanlığını yürütüyor.

Avrupa'nın IMF'ye verdiği önem, içinden geçtiği ekonomik krizle de ilintili. Özellikle Avro bölgesi içinde yer alan İrlanda, Portekiz ve Yunanistan'da yaşanan krizin Avronun geleceğinin tehdit ettiği bir dönemde IMF'nin önemi bir kat daha arttı. Avrupalıların ileri sürdükleri argümanlardan biri de Avro krizini bir Avrupalıdan daha iyi anlayacak kimsenin olmayacağı ve bu sebeple başkanlığın bir Avrupalıya verilmesi gerektiği yönünde. Aslında 1980'lerde Afrika, 1990'larda Asya'yı vuran ekonomik kriz çerçevesinde Afrika ve Asya da aynı argümanı ileri sürebilirdi ama öyle olmadı. Avrupa başında bulunmadığı  bir IMF'nin sunacağı acı reçetelerden ve  herşeye rağmen kurtarılamayan devletlere para enjekte etmek yerine Avro bölgesinden  çıkmasını önermesinden korkuyor.

Yükselen güçlerin  Breton Woods'tan miras kalan uygulamaların değişmesi gerektiğini söylemeleri Batı'da pek ciddiye alınmıyor. Gelişmekte olan ülkeler diğer uluslararası kuruluşlarda kabul edilen coğrafi bölgelere göre başkanlıkların belirlenmesi esasının ekonomi içinde geçerli olmasını istiyorlar. Avrupalıların ileri sürdükleri bilgi ve tecrübe argümanı da önemini yitirmiştir. Çünkü Avrupa'nın dışından gösterilen adayların özgeçmişlerine bakıldığında Avrupalılar kadar bilgili ve tecrübeli oldukları anlaşılıyor.

Avrupa başkanlığı bir hak olarak gördüğü için bu tartışmanın yersiz olduğunu düşünüyor ve Strauss-Khan'ın yerine geçecek ismi dayatmaya çalışıyor. Fransa kurumun başına yine bir Fransızın geçmesini isitiyor ve Ekonomi Bakanı Christine Lagarde'nin ismini önermeye hazırlanıyor. Almanya kendi içinden isimler önermek yerine Fransa'nın tercihine sıcak bakıyor ama daha resmi bir açıklama gelmedi. Handesblatt gazetesi ironik bir şekilde Lagarde'nın adaylığını "Alman  aday" (Die deutsche Kandidatin) başlığıyla duyurdu. Gazete Lagarde Almanya'nın tezlerine yakın duruyor olsa da seçilmesi Almanya açısında bir yenilgi olacağı yorumunu yapıyor.

Yaşanan ekonomik krizden kısa zamanda toparlanmayı başaran Almanya'nın Fransa'nın adayına destek çıkarken kendi içinde bu görevi yapıbilecek Peer Steinbrück (eski Ekonomi Bakanı), Ackermann (Deutsche Bank'ın patronu) veya Axel Weber (Avrupa Merkez Bankası eski yönetim kurulu üyesi) gibi isimleri görmezden geliyor.  Bir ülkenin gücü uluslararası kurumların başında veya kilit görevlerde bulunan başkan ve uzman sayısıyla ölçülür düşüncesi ışığında tartışmalara bakıldığında  Avrupa'nın birinci ekonomisi olan Almanya'nın aday göstermemesi ve Fransa'nın adayına kapıyı açık tutması Almanya'nın ekonomi sahasında oynayabileceği rolle bağdaşmıyor .

Almanya'nın Lagarde'nin adaylığına sıcak bakması diğer Avrupa Birliği üyesi devletlerin başka bir ismi önermesini de engelliyor. Ne var ki Lagarde ismi Fransa'da devam eden bir yolsuzluk davasıyla birlikte anılıyor. Bu durum Lagarde'nin seçilme şansını azaltıyor. İngiltere'de , Tony Blair döneminde ekonomi bakanı ve ardından Başbakan olan Gordon Brown'un ismi zikrediliyor. Brown'un IMF başkanlığına sıcak baktığı biliniyor ancak Brown'un adaylığına Cameron sıcak bakmıyor. Cameron'un Brown yerine  Lagarde'ye destek vereceği ifade ediliyor.

Lagarde ve Brown'un dışında aday olma şansı yüksek olan diğer isimler şunlar: Agustin Carstens (Meksika), Tharman Shanmurgaratnam (Singapur) , Stanley Fischer (İsrail) ve Trevor Manuel (Güney Afrika). Bağımsız Devletler Topluluğu'nun adayı Kazakistan Merkez Bankası Başkanı Grigori Martçenko oldu.

Amerika önemli bir çoğunluğun desteğini alabilen adayı detsekleyeceğini açıklasa da desteği Avrupalıların uzlaşacağı isim üzerinde olacaktır. Çünkü Amerika'nın Dünya Bankası'nda Avrupalıların desteğine ihtiyacı var. Bu noktada Fransızlar Lagarde'ye Amerikan desteğine kesin gözüyle bakıyorlar. Ancak yukarıda da ifade ettiğimiz gibi Lagarde'nin isminin Fransa'da bir yolsuzluk davası çerçevesinde zikredilmesi seçilme şansını azaltıyor. IMF'nin, Dominique Strauss-Khan hadisesinden sonra yeni bir skandalla karşı karşıya gelmemeye özen göstereceğini düşünüyoruz.

Kemal Derviş hem Avrupalıların hem de yükselen güçlerin üzerinde uzlaşabileceği bir isim idi. Ancak Kemal Derviş aday olmayı düşünmediğini söylüyor. Brookings İnstitute'deki çalışamalarına yoğunlaşacağını ifade ediyor. Derviş'in aday olmayı düşünmemesi Lagarde'nin lehine olacak. Ne var ki Kemal Derviş'in aday olmaması Türkiye için kısa vadede bir daha yakalanması güç bir fırsatın kaçırıldığı anlamına da geliyor.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?