'İnsan Hakları mı, İslam Hakları mı?'
Endonezyalı göçmen işçilerin sorunu "lokal" yöntemlerle değil, İslami hassasiyetlerin ve hükümlerin dikkate alınacağı kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulmalıdır.

Mehmet Özay/ Dünya Bülteni
İslami hassasiyet taşıyanların dünyanın dört bir köşesinde her gün yükselen onlarca sorun karışısında duyarlılık gösterdikleri malum. Bir yandan son yarım yılı kapsayan süreçte Ortadoğu'nun genelini kapsayan gelişmeler, neredeyse yüzyıllık Filistin sorunu, demokratiksizleştirme çabaları ve insan hakları ihlâlleri, yoksulluk, az gelişmişlik, doğal felâketler vs vs. Ancak gündeme pek de nüfuz etmeyen konuların arasında hayatın tam da ortasında günbegün yaşanagelen sorunlar da yok değil. Siyasetten azade olmalarından mıdır bu konuların sağlıklı bir şekilde yer ettiğine pek rastlamıyoruz. Bunların bir yanında aile, gençlik gibi sorunlar yer alırken, öte yanında öyle ki hiç de kimsenin dikkat çekmeye yanaşmadığı Müslüman göçmen işçiler sorunu bulunuyor. Sosyo-ekonomik sorunlar ve çalkantılar kadar, ülke içi askeri darbeler, sivil savaşlar nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda kalan ve böylece post-modern göçebe olgusunun özneleri haline gelen sığınmacılar bir yandan ayakta ve hayatta kalma mücadelesi verirken, bir yandan da 'misafir' olarak bulundukları ülkelerdeki çeşitli çıkar odaklarının "hışmından" nasiplerini alıyorlar. Bunun en iyi örneklerinden biri Malezya ve Singapur gibi Güneydoğu Asya'nın görece daha gelişmiş ülkelerinde ve Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri gibi petro-dolar zengini Körfez ve Ortadoğu ülkelerinde çalışan milyonlarca Endonezyalı işçiler geliyor. Endonezya yerel ve ulusal basını kadar zaman zaman Malezya ve Singapur basınına da konu olan Endonezyalı işçiler olgusu sıradan bir vakıa değil. Tıpkı hiçbir sosyal hadisenin sıradan olmadığı gibi... Her birinin zaman ve mekânına göre belirli bir önemi ve ağırlığı bulunuyor.
Endonezya sahip olduğu insan potansiyeli nedeniyle dışarıya işçi gönderen bir anlamda dışarıda gerek kalkınmışlık düzeyi ve nüfuz potansiyelinin görece azlığı, gerekse refah düzeyinin doğal bir uzantısı olarak yerlilerin artık çalışmak istemedikleri "pis işleri" görecek kadrolara ihtiyaç gibi faktörlerle Endonezya'dan işçi talep ediliyor. Sadece Endonezya mı? Bengaldeş, Pakistan, Hindistan'ı da aynı kategori içerisinde değerlendirmek mümkün. Bir yandan endüstrileşme kulvarında ciddi yol kat eden varsılların giderek arttığı, öte yandan sahip olduğu ve giderek artış gösteren kırsal nüfus nedeniyle bir yandan Bengaldeş, Pakiştan ve Hindistan gibi Güney Asya, öte yandan Vietnam, Tayland, Filipinler, Burma (Myanmar) gibi Güneydoğu Asya ülkeleri de dışarıya yasal veya yasadışı yollardan dışarıda işçi göçü veriyor.
Ancak Endonezyalı işçilerin durumu özellikle Endonezyalı kadınların ev hizmetlisi, çocuk ve yaşlı bakıcısı gibi rollerle talep edilmeleri dolayısıyla önemli bir ağırlığı oluşturuyor. Elbette inşaat, tarım, endüstriyel işçilik gibi altyapı ve üretim sektörlerinde çalışan ve sayıları milyonları bulan erkek işçileri göz ardı etmek mümkün değil. Bu insanların dertleri bambaşka. Dertlerini dinleyecek muhatap bulmaları ise pek mümkün gözükmüyor, en azından şimdilik. Endonezyalı kadın işçiler sorunu zaman zaman Endonezya basınında yer bulduğunu ifade etmiştik. Bunun biricik nedeni ne bu kadınların göçmen olarak bulundukları ülkelerdeki sorunların derinlemesine analiz ve çözümü, ne geride bıraktıkları özellikle de çocuklarının eğitim, sağlık vb. hizmetlerinin nasıl karşılandığı konusuyla alâkalı. Haberlerin yegâne kaynağı, bu kadınların hizmetli ve bakıcı olarak çalıştıkları Malezyalı, Suudi Arabistanlı "sahip ve sahibelerinden" gördükleri baskı ve zulüm. Peki bu insanların sahibi kim? Kendi ülkelerindeki siyasi yönetimlerin bulaştıkları zulüm ve insan hakları ihlâlleri elbette kendilerine el uzatılmasının önündeki önemli bir engel. Ancak son dönemde, özellikle Endonezya Devlet Başkanı Susilo Bambang Yudhoyono ile birlikte Endonezya yabancı işçilerin özellikle de kadın işçilerin maruz kaldıkları zorbalıklara karşı sesini yükseltmeye başladı. Bunun en son örneği ise Suudi Arabistan'da ev sahibesini öldürdüğü gerekçesiyle üç çocuk annesi Royatı adında Endonezyalı bir bayanın infazı oldu. Sorun sadece hizmetlinin ev sahibesine yaptığının karşılığı değil. Sorunun temeli daha derinlere gidiyor... Sırada, farklı nedenlerle de olsa aynı cezayla yüzleşmeyi bekleyen 23 Endonezya vatandaşı daha bulunuyor. Endonezya'nın en yoksul kesimleri arasından çıkan bu kadın işçiler vatanlarında bıraktıkları çocuklarının eğitimi ve geleceği için binlerce kilometre ötede çalışmak zorunda kalıyorlar. Yani çalışmaları ve tüm kaygıları arkada bıraktıkları çocukları. Her ay ülkelerine gönderdikleri paralarla çocukları okullarına devam edebiliyor. Tıpkı geçen ay hayatını kaybeden annenin üç çocuğu gibi... Bu gelişme üzerine, Endonezya Cidde'deki büyükelçisini konu hakkında detaylı bilgi almak için Cakarta'ya çağırırken, aynı zamanda, Cakarta'daki Suudi Arabistan elçisine nota verdiği gibi, bizzat Yudhoyono kaleme aldığı protesto mektubunu Suud Kralı'na gönderdi. Benzer hadiseler Malezya ile de yaşandığını hatırlatalım. Ancak Endonezya Üniversitesi'nden bir hukuk profesörünün de belirttiği gibi Suudi Arabistan'daki durum, kelimenin en hafif anlamıyla "hor davranmaktan" çok daha ötelere taşıp işçilerin ölümlerine kadar vardığından çözümü de aciliyet arz ediyor.
Sürekli tekrar eden bu türden olaylar karşısında sesini giderek daha 'gür' çıkaran Yudhoyono, bu ay başında, Suudi Arabistan'da insan hakları konusunda gerekli adımlar atılmadıkça, bu ülkeye işçi göçünü durduracakları uyarısını yapmıştı. Suudlu yetkililer ise sorunu tartışıp görüşmek ve bırakın İslamî hükümler bağlamında çözüm bulmak yerine, camiada popülaritesi malum insan hakları denilen olgular bütününe uyacak düzenlemeler yapmaya dahi yanaşma gereği duymadan, bu ülkeden işçi almayacağı yönünde "tepkisel" bir karşılık vermişti. Endonezya'nın konuyla ilgili aldığı moratoryum kararı 1 Ağustos'da yürürlüğe girecek. Karşılıklı restleşmelerin ardından iki ülke yetkilileri arasındaki görüşmeler "donmuş" görünüyor. Bununla birlikte, halen Suudi Arabistan'da çalışmakta olan 1.5 milyon civarındaki Endonezyalı işçiye dair kaygılar devam ediyor.
Resmi yollardan ya da insan simsarlarının kurbanı olarak "modern köleler" olarak pazarlanan bu insanların kaderleri hizmet verdikleri ev halkının iki dudağı arasında. Aslında bu ne Suudi Arabistan ne de Malezya'nın "tekeli" ile çözümlenecek bir sorun. Bu sorun, başlıbaşına İslam ümmetinin kendi içerisinde iletişimsizliğinin, bizatihî kendi sorunlarına yabancılaşmışlığının, kaygısızlığının bir ifadesi. İslam dünyasının çeşitli köşelerinde dinimizin insan haklarına, işçi haklarına, kadın haklarına verdiği öneme dair vaazları, biraz da Batı'nın kışkırtıcı çıkışlarına karşı 'savunmacı bağlamda gündeme gelse de, pratikte bunun ne kadar yerli yerine oturduğu, en azından Endonezyalı kadın işçilerin maruz kaldıkları sorunlar bağlamında, çelişkili bir durum teşkil ediyor.
İslam ümmetini temsil makamındaki bölgesel ve uluslararası kurum ve kuruluşların hayatın tam ortasına oturmuş bu ve benzeri sorunları çözecek iradeye sahip olup olmadıkları ise tartışmaya açık. Halen reform yapmakla vakit geçiren kimi kurumlar tam da yanıbaşlarında vuku bulan bu hadiselere kayıtsızlıkları ile tarihe geçiyorlar. Peki Endonezya bu sorun karşısında şimdi ne yapacak? Endonezya'da sorun ulusal çapta tepki topluyor. Bundan dolayıdır ki, Yudhoyono bu baskıyı ve huzursuzluğu doğrudan tanık oluyor. Suudi yetkililerle sorunun halledilemeyeceğinden hareketle çeşitli uzmanlar Endonezya makamlarının konuyu Birleşmiş Milletler'e taşıması konusunda kamuoyu oluşturuyorlar. Aklınıza "Yudhoyono, niçin Birleşmiş Milletler'e gidiyor? Bu sorunu çözebileceği örneğin İslam Konferansı Teşkilatı gibi başka kurumlar yok mu?" türünden sorular gelebilir. Evet bu soruları zihnimizin bir tarafında tutmakta yarar var... Öte yandan, 'Human Rights Watch' gibi uluslararası insan hakları örgütleri Suudi Arabistan'daki Endonezyalı işçilerle ilgili kaygıları dile getiren raporlar yayınladığı biliniyor. Bu yıl yayınlanan bir raporda hareket özgürlüklerinin kısıtlanması, gıda eksikliği, şiddetli psikolojik ve fiziksel ve cinsel taciz" gibi konular dikkat çekiyor. Bağımsız kuruluşlar oldukları bilinen bu kurumların raporları dikkate alınır mı bilinmez, ancak acil olarak yapılması gereken biri Müslüman nüfusunun en yoğun yaşadığı ülke, diğeri bu ülkeden işçi göçüne konu olan bir diğer İslam ülkesi arasındaki sorunun "lokal" yöntemlerle değil, İslami hassasiyetlerin ve hükümlerin dikkate alınacağı kalıcı bir şekilde çözüme kavuşturulması olacaktır.