banner39

Libya'da Nisan tereddüdü

Libya , 2010 yılında yeni stratejik konseptini kabul eden NATO'nun ilk ciddi sınavı oldu. Libya müdahalesinin gelecek müdahalelere örnek teşkil edeceği düşünülüyordu ancak yaşananlar NATO'nun AB sendromuna yakalandığını gösteriyor.

Analiz 19.04.2011, 11:30 19.04.2011, 11:30
Libya'da Nisan tereddüdü

Sinan Özdemir/ Dünya Bülteni

Libya müdahalesi birinci ayını doldurmak üzere... Uluslararası toplum yaşananları kontrol altında tutulabilmek için çalışmalarını sürdürüyor. Diplomasi sahnesi hiç olmadığı kadar hareketli. Geçen hafta Doha, Berlin ve Brüksel Libya konulu uluslararası konferanslara ev sahipliği yaptı. Cuma günü Obama, Sarkozy ve Cameron Libya müdahalesine ilişkin  The Times, Le Figaro, El Hayat ve İnternational Herald Tribune'de ortak bir yazı yayımlayarak düşüncelerini paylaştılar. Koalisyon cephesindeki hareketliliğe karşın BRİC ülkeleri ve Güney Afrika, Pekin'de bir araya geldi ve en başında müdahale konusunda taşıdıkları şüpheleri bir kere daha dile getirdiler. Uluslararası toplum Kaddafi'nin gitmesinde hemfikir ancak bu gidişin yöntemi -siyasi ve askeri öncelikler- konusunda anlaşamıyor.

Kargaşa yalnızca genelde gözlenmiyor, aynı zamanda koalisyon güçlerinin omurgasnı oluşturan NATO ve Avrupa Birliği'nde de gözlemleniyor. Bu noktada Berlin'de toplanan NATO üyesi devletlerin yaptıkları açıklamalara bakmak yeterli olacaktır. Müdahalenin siyasi hedefleri Kaddafi'nin gitmesiyle sınırlı. Askeri hedefler  noktasında da ortak bir görüşün olduğunu söylemek zor.

Avrupa Birliği cephesinde de müdahale daha başlamadan farklı sesler yükseldi. Almanya'nın müdahaleye sıcak bakmaması müdahale taraftarı ülkleri kızdırdı. Almanya'nın İsviçre olmadığı başta Alman basını olmak üzere çeşitli basın yayın organlarında ifade edilen eleştirilerin başında geliyor. Almanya, Türkiye gibi insani boyutu öne çıkarmayı tercih etti. Paris'in Berlin'den habersiz müdahaleyi başlatması da Berlin'de soğuk duş etkisi yaptı. Şansölye Merkel, Sarkozy'nin Libya muhalefetini Libya'nın yegane temsilcisi olduğu kararını herkes gibi medyadan öğrendi. Sarkozy'nin bu kararı aynı zamanda Lady Ashton'u da saf dışı bıraktı.

Lady Ashton Libya dosyasında pasif kalmakla eleştiriliyor. Yeniden oluşturulan AB diplomasisinin  Libya müdahalesinde sınıfta kaldığı ve çok önemli bir şansı kaçırdığı ifade ediliyor. Müdahalenin ilk gününden bu yana AB kendi içindeki ihtilafı sürdürüyor. Katar'da gerçekleşen 13 Nisan toplantısında da Almanya, İngiltere ve Fransa'ın isyancılara silah sağlanması konusundaki görüşlerine destek vermedi. 14 Nisan'da Kahire'de gerçekleşen toplantıda da Lady Ashton AB içindeki çok seslilik sesbebiyle tarafları dinlemekle yetindi.

Fransa ve İngiltere, Amerika'nın çekilmesiyle doğan boşluğu doldurmakta zorlanıyor. NATO'nun  en önemli ülkesi Amerika'nın kendi iç politikasındaki sıkıntılar sebebiyle Libya operasyonunu –İngiltere ve Fransa'nın aksine- bir zorunluluk olarak görmüyor tam aksine bir tercih olarak algılıyor. Irak ve Afganistan'dan sonra bir üçüncü cephede aktif görünmek istemiyor. Operasyonların komutası koalisyonun diğer iki üyesi tarafından sağlanıyorsa da soğuk savaşın bitmesinden bu yana ilk defa Amerika pasif olarak bir uluslararası operasyona destek veriyor.

Amerika içinde de Obama'nin Libya konusunda pasif kaldığı eleştirilerini yöneltenler yok değil. Eski rakibi John McCain bunlardan biri. Richard Cohen,  Washington Post'ta  yayımladığı "A president without doctrine" başlıklı makalesinde Obama'nın Libya konusunda çekilme karararının iç meselelerden kaynaklanmadığı Başkan Obama'nın Amerikan dış politikasını "sıfır doktrin" doktriniyle yürütmeye çalıştığını ifade ederek Obama'nın "çekilme" kararını yerden yere vuranlardan. Özellikle Cumhuriyetçiler Amerikan dış politikasının her hangi bir doktrine dayanmadığını iddia ediyorlar. Euroasia Group'tan İan Bremmer de dünyanın G-8 tarafından idare edildiğini söylüyor. Bu görüşler  uluslararası ilişkilerde tek bir ülkenin egemenliğinden yana olanların ileri sürdüğü eleştirilerin başında geliyor.  

Libya , 2010 yılında yeni stratejik konseptini kabul eden NATO'nun ilk ciddi sınavı oldu. Libya müdahalesinin gelecek müdahalelere örnek teşkil edeceği düşünülüyordu ancak yaşananlar NATO'nun AB sendromuna yakalandığını gösteriyor. Liderlik sorununun dışında NATO ilk defa bu kadar çok sesliliğe tanık oluyor.

Müdahalenin birinci ayında sivillere dönük kayıplar artarak devam ediyor. Kaddafi kadar koalisyon güçleri de sivilleri hedef alıyor. Kaddafi'nin operasyonları eleştirirken ileri sürdüğü  sivillerin hedef alındığı argümanı ve bundan dolayı operasyonların/saldırıların bir an önce durudurulması gerektiği görüşü  karşıtlarının da itiraz edemiyeceği bir argümana dönüşmekte.

NATO ve AB içinde sağlanamayan tek sesliğe rağmen Fransa ve İngiltere Birleşmiş Milletler'de yeni bir kararın oylanmasını ve müdahalenin karadan sürdürülmesinde anlaştılar ancak BRİC üyleri böylesi bir senaryoya sıcak bakmıyor. Amerika'nın operasyonlardan "çekilmesinden" sonra İngiltere ve Fransa müdahalenin mali yükünü taşımakta zorlanıyor. Her iki ülke de ekonomik olarak zor bir dönemden geçiyor. Kemer sıkma politikaları sebebiyle savunma harcamalarında kısıtlamalara giden İngiltere ve Fransa'nın yakınlaşması da bu sebepten.

Karadan müdahaleye BRİC ülkeleri gibi Berlin ve Ankara da karşı çıkıyor. Askeri çözümden ziyade siyasi çözüm istiyorlar. Uluslararası dengelerin yeniden şekillendiği bir dönemde Almanya ve Türkiye , yüzde yüz olmasa da,  BRİC ülkelerine yakın görüşlere sahip olması şekillenmekte olan yeni dünyanın, eski dünyanın tek taraflı müdahaleci anlayışından uzaklaştığı ve  19. yüzyıldaki güç dengesine benzer bir dengenin öncelendiğini gösteriyor. 

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?