Rusya Türkiye ilişkilerine dair
Rus kamuoyu nefret söyleminin alasını, derinlikli ya da derinliksiz Türkiye analizlerinin envai çeşidini gördü. Türk büyükelçiliği saldırıya uğradı, Türk öğrencilere hayat dar edildi

Barış Mutlu | Moskova
Rusya Dışişleri Bakanlığı, Batı’nın Moskova’ya uyguladığı ambargolar bağlamında Türk-Rus ekonomik ticari ilişkilerinin "ek" ivme kazanabileceğini vurguladı, sözü edilen sorunlara rağmen ortak bir perspektifin varlığına dikkat çekildi. Resmi açıklamada, “Batı’nın Rusya’ya karşı yaptırım baskısı koşullarında ticari ekonomik alanlarında Rus-Türk karşılıklı işbirliği ek ivme kazanabilir. Her iki ülkenin ilgili kurum ve iş dünyası kurumları, ticari hacimlerin artması ve Rusya’ya yönelik Türk gıda ürünlerinin sevkiyatının artırılması ile konularda yoğun çalışmalar yapmakta. Burada önemli rolü enerji alanında işbirliği oynuyor” denildi, Akkuyu'dan Türk akımı projesine kadar birçok ortaklığın altı çizildi.
Rus Federal Uzay Ajansı Roskosmos tarafından önceki ay TÜRKSAT 4B adlı yeni uydunun fırlatılması bile, yüksek teknoloji alanında ikili karşılıklı işbirliğinin potansiyeli olarak değerlendirdi.
Peki ne oldu da her iki ülkenin yapıcı diyaloga devam etmekte kararlı olduğunu sık sık tekrarlayan, “Moskova ve Ankara küresel ve bölgesel tehditlere karşı mücadele işbirliğinin artırılması gerektiğinden yola çıkarak sağlam şekilde kalkınmanın sağlanmasından yana” diyen Rusya; saatlerle ifade edilebilecek bir süre içinde bambaşka bir noktaya geldi.
Bir görüşe göre İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana ilk kez uçağı düşürüldü, bir diğerine göre Türkiye olayın ardından Kremlin’i aramak yerine hemen NATO'ya koştu; gizemcilere bakılırsa Erdoğan, Putin’le G-20'de vardığı anlaşmayı bozdu (Rus liderin "sırtımızdan bıçaklandık" ifadesi buna yoruluyor) daha radikallere göre Türkiye hiçbir zaman güvenilecek bir devlet olmadı. Şüphesi olan tarihteki çatışmalara bakmalıydı, devleti idare edenlerin bundan sonrası için bu gerçekliğe göre hareket etmesi gerekirdi.
Şu kısacık zaman diliminde Rus kamuoyu nefret söyleminin alasını, derinlikli ya da derinliksiz Türkiye analizlerinin envai çeşidini gördü. Türk büyükelçiliği saldırıya uğradı, Türk öğrencilere hayat dar edildi (zaten dersleri kötü olanlara bin selam) Türkiye’ye gitmeyin, Türkiye’dekiler de bir an önce buraya gelsin denildi, Türk şirketleri baskı altına alındı, Türkiye’den ithal edilen ürünlere ciddi kısıtlamalar getirildi, vizesiz rejim iptal edildi, nihayetinde anakronik bir yasa ile Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarının Rusya sınırlarında çalışması yasaklandı.
Yani bir Rus vatandaşıyla ile evlenerek (ülke içinde yaşayan 20 milyondan fazla Müslümandan biri de olabilir bu) Rusya’da kalan, çoluk çocuk sahibi olan TC vatandaşına hiç eğip bükmeden, hatta olabildiğince doğrudan "güle güle" dendi. Sürekli oturum iznine ya da bilmem kaç yıllık vizeye sahip olmanızın ne önemi var? Çalışmanız yasaklanıyor. Yani Türkiye’de gayrimenkul zenginiyseniz sorun yok tabi, belli bir akış her türlü sağlanır. Ama ailenize Rusya’da çalıştığınız iş sayesinde bakıyorsanız, ya da sadece kendinize? Önemi yok, ne de olsa Rus yetkililer periyodik olarak, "bizim sorunumuz Türk halkıyla değil, yönetimiyle" diyor ya, o yeter.
İroniktir ki, mevcut yönetime en az destek sunan yurtdışı seçim bölgelerinden birinin seçmenleri bu krizden azami etkileniyor.
Sanki yılların biriktirdiği bir öfkenin kademeli biçimde boşalmasını yaşadık hep birlikte. İskender kebabını İskender füzeleriyle yan yana koyup "işte fark" diyen şovenistler, "dur, tüm Ruslar bir geri dönsün de o zaman bir atom bombası atalım" diyen siyasiler (!) hemen de doğalgazı kesmeyi öneren aşırı yaratıcı uzmanlar. işinin düştüğü devlet dairesinde "imzalamıyorum, götür devlet başkanınız imzalasın" a girenler. Saatlerce sınır kapılarında bekletilenler, oynanmayan voleybol maçları, iptal edilen konserler.
Şöylesi ortamda sağduyu beklenen üniversiteler bile sert bir tavır benimsedi, "Türk öğrencilere engeller çıkardığımız doğru değil ama Türk üniversiteleriyle ortak projelere son verdiğimiz doğru" dediler.
Kısa sürede bu öfke patlamalarını doğuran bir ilişki "iyi gidiyor" dendiğinde bile ne kadar sağlıklı olabilirdi ki? ya da şöyle soracak olursak; sizce de Türkiye ile Rusya biraz fazla ileri gitmemiş miydi? Yani Rusya'nın "hem de NATO üyesi" Türkiye ile bu kadar yakınlaşması risk değil miydi? Ya da Türkiye'nin Suriye gibi tansiyonu yüksek bir bölgede Rusya ile ilelebet karşı cephelerde ama iyi ilişkide kalması mümkün müydü?
Her biri ayrı bir kriz potansiyeli taşıyan anlaşmazlık başlıklarına bakalım:
Suriye: sürekli çelişki ve çatışma ihtimali üreten bir başlık. Suriye uçağının Ankara’da durdurulmasıyla hava sahası fiilen kapandı.
Irak: Türkiye'nin bölgedeki varlığına hep karşı çıkıldı. Kürtlere yardım seçeneği de tuzu biberi
Ermenistan: soykırım yasası, Rusya içinde önemli mevkideki Ermenilerin etkisi vs. bir yana sadece üssü nedeniyle bile hassas
Ukrayna: Ukrayna’ya Rusya'nın müdahalesine karşı çıkıldı. Erdoğan mh-17 yolcu uçağının düşürülmesinde Rusya'yı suçladı
Kırım: Yarımadadaki Rus varlığı hukuksuz bulundu, tatarlara yakın destek verildi: Türkiye'de toplantı yapmalarına izin verildi
Gürcistan: Türkiye savaş sırasında arabulucuydu. Fakat Gürcistan’la enerji dahil birçok projede ortak yer alarak Rusya'nın karşısında yer aldı
Yunanistan - Kıbrıs: Tarihi bağlar var. Akdeniz’deki enerji arayışlarında karşı blokta
Mısır: Sisi desteklendi, Akdeniz’de işbirliği arayışları Güney Kıbrıs ve İsrail’le gündeme geldiği için Türkiye karşıtı sayıldı
Kosova: Öncesi, kuruluşu ve şimdi: Türkiye ile Rusya tamamen zıt kutuplarda oldu
Kafkasya: Aktif olarak uzun zamandır ilgilenmiyor gözükse de Türkiye'nin gölgesi Ruslar için her zaman bölgenin üzerinde. Türkiye'deki diaspora da ağırlıklı olarak Rusya karşıtı
Karabağ: Türkiye'ye göre zaten meselenin müsebbiplerinden biri Rusya. Ve sorunun çözülmemesi işine yarıyor
Nato: Felsefi zıtlığı bir yana, hem savunma sanayisi ilişkisinde, hem ülke içine konuşlandırılan füze ve silah ünitelerinde uyuşmazlık potansiyeli var
ABD: Türkiye Rusya'nın ezeli karşıtı ABD’nin uzun süreli müttefiklerinden. Ruslara göre ülke içinde ABD karşıtlığı olsa da Türkiye, ABD ile ters düşmek istemez. Örneğin casus yazılımcı Edward Snowden, ya da Wikileaks'çi Julian Assange Türkiye'ye iltica edemezdi
Orta Asya'da çatışan çıkarlar, gümrüklerde bekletilen ürünler ya da sivil havacılıkta karşılaşılan sorunlar bunların yanında minör kaldığı için üzerinde durmaya değmez. Ama yukarıda sayılan bu ağır siyasi sorunların belki de yüzde onu bile iki ülke arasında mütemadi kıvılcımlanmalara neden olacakken; Rusya ile Türkiye'nin 25 yıla yakın bir süre ikili ilişkileri (Öcalan krizi ve çeçen meselesine rağmen) bu noktaya taşıması büyük ölçüde ikili ticaretin eseriydi. bu ticaret devletler arasındaki heyetlerle sağlama alınan steril ve sabit bir ruhun eseri değil, bizatihi halkların birbiriyle yakınlaşmasından doğan bir sonuçtu. Rusların (büyük bölümünün) en zor zamanlarında bavul ticareti adı verilen sistemle ayakta durabilmeleri, Sovyetler döneminde on yıllar süren yurtdışı çıkış yasaklarının Türkiye tatilleriyle bozulması, ortak evlilikler, artan uçak seferleri, ağır Rus ikliminde ışıldayan Türk meyveleri, sebzeleri... Fakat ticaretin biraz da sosyal ilişkilerin yüzü suyu hürmetine kurduğu bu tılsımlı köprü daha fazla dayanamadı. Henüz tamamen çökmedi ama büyük sarsıntılar sonucunda ağır hasar aldı, demir filizleri görünür oldu.
Birbirlerini geç bulup erken kaybeden taraflar; erken bulup geç kaybedenlerin iç sıkıntısıyla yola devam ediyor.