banner39

Trump'ın savaş oyunu

ABD'nin yeni Başkanı Trump'ın askeri lisede okumuş olması, başkumandan rolüne girmesini kolaylaştırsa da, kestirilmesi güç bir kişiliğe sahip olması, diplomasi gibi söz ve hareket dengesi gerektiren bir sahada ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecektir.

Analiz 12.05.2017, 17:18 12.05.2017, 17:18
Trump'ın savaş oyunu

Sinan Özdemir / Brüksel

Ocak ayında Beyaz Saray’a taşınan Donald Trump, oval ofiste, yüz gününü geride bıraktı. Amerika Birleşik Devletleri’nde Başkan Trump’ın içpolitikaya dair verdiği kararlara itiraz edecek birileri çıksa da dışpolitikaya ilişkin sergilediği tutuma, verdiği kararlara cılız eleştirilerin dışında herhangi bir tepkinin gelmemesi dönüşümün başarıyla sonuçlandığına yorumlanabilir.

Özellikle adaylığı döneminde gündeme getirdiği konularda (NATO’nun geleceği, Kudüs’ün statüsü, iki Çin…) geri adım attığı düşünülebilir. Ancak aceleci çikarsamalardan kaçınılmalı. Şu an için küresel meselelere ilgisi yalnızca askeri operasyonlarla sınırlı. Askeri lisede okumuş olması (New York Military Academy) başkumandan rolüne girmesini kolaylaştırsa da , kestirilmesi güç bir kişiliğe sahip olması, diplomasi gibi söz ve hareket dengesi gerektiren bir sahada ne kadar başarılı olacağını zaman gösterecektir.

Adaylığı döneminde yöneltilen eleştirilerin başında, askerlikten muaf olması sebebiyle, başkumandan olamayacağı idi. Bu imagoyu ilk yüz gününde Afganistan, Yemen, Irak, Somali, Libya , Suriye ve şimdi Kuzey Kore konularında verdiği veya vermeye hazırlandığı (İran) kararlarla yıktığı söylenebilir. İlk yüz günde verdiği müdahale kararlarının dışında selefinden farklı olarak askeri komuta merkezlerine (Africom, Centcom…) sağladığı otonomi, karar verme gücü, bir cihetiyle işini kolaylaştırsa da kontrolü kaybetme tehlikesi de taşıyor. Amerikan savaş ve müdahale tarihine bakıldığında silah endüstrisinin oynadığı rol yadsınmayacak boyutlarda. Bu minvalde, Afganistan’da 13 Nisan günü kullanılan 10 ton ağırlığındaki bombanın (16 milyon dolar) Centcom’un kararıyla kullanıldığı düşünüldüğünde merkezden bağımsız karar vericilerin artması ister istemez nüfuzlarını da artıracaktır.

Trump , Suriye müdahalesi kararının hemen ardından Afganistan’da kullanılan söz konusu bombayla (GBU-43/B) bir ilke de imza attı. Tahrip gücü yüksek bu bomba dağ başına değil de herhangi bir şehre bırakılsaydı binlerce sivilin hayatına mal olabilirdi ! Şiddet gücü bu denli yüksek bir silahın izin alınmaksızın kullanılması kararlılığının bir işareti olarak değerlendirilebileceği gibi sorumluluğu yıkma çabası olarak da okunabilir. General Vatel’in emriyle 17 Mart’ta gerçekleştirilen Musul bombardımanında ölen iki yüze aşkın sivilin hesabı bu durumda kime sorulmalı ? Faturanın çoğunlukla siyasi otoriteye kesildiği düşünüldüğünde , istese de istemese de , Washington’un sorumluluğunu ortadan kaldırmayacaktır. Centcom’un Washington’dan bağımsız Suriye’ye ek dört yüz asker çıkarması , PYD’ye sağladığı askeri ve manevi destek (ör. ABD Başkanı Trump'in onayladığı PYD’ye ağır silahlar gönderilmesi ile ilgili karar ) askeri tercihlerin çok ötesinde siyasi bir tercihte bulunduğunu da göstermektedir. Amerika’nın Suriye’ye yönelik 7 Nisan günü gerçekleştirdiği hava saldırısı Trump’ın kararlılığını göstermekle kalmadı tek taraflı , ateş gücünü, orantılı/orantısız dünyanın herhangi bir noktasına kullanabileceğini de gösterdi.

Trump’ın Amerika birleşik devletleri’nin menfaatlerini korumak için Afganistan'dan Somali'ye uzan bir hatta askeri merkezlere daha fazla otonomi vermesi yeni sorunların da habercisi olacaktır. Merkezden bağımsız hareket edebilecek olan karargahların rekabetini artıracağı gibi lokal bazda ilişkileri giriftleştirirken siyasi hesabı olanlar için Kongre’ye giden yolda sıçrama tahtası görevi görecektir. Karargahların hızlı hareket etmesini sağlamak üzere verilen bu karar, belirsizlikleri yeterince hesaba katmayı engelleyeceğinden, Musul’da veya Suriye’de olduğu gibi sivil kayıpları artıracaktır.

Son haftalarda dünya gündemine yerleşen Kuzey Kore ilgiyi bir anda Ortadoğu’dan Çin-Japon Deniz'e kaydırdı. Çin’in dışında krizinin diplomatik yollarla çözümlenebileceğine inanan bir ikinci devlet yok ! Yakın çevresinde yaşanan gerilimler güvenliğini tehdit ediyor. Kuzey Kore’yi küresel ekonomiye bağlayarak yeni bir yol alabileceğine inansa da Amerika’nın nükleer programından vazgeçmesi şartını ileri sürmesi üçüncü yol şansını ortadan kaldırıyor. Geçen zaman içinde, Kuzey Kore'nin nükleer silahların bağımsızlığı için nedenli önemli olduğunu kavraması 1994 öncesi şartlara dönülmesini güçleştiriyor. Amerika’nın uzun müzakerelerden sonra sağlanan çerçeve anlaşmaya uymaması diplomasinin en önemli şartı sayılan güveni ortadan kaldırmıştır. Trump’ın Çin Devlet Başkanı’nı ağırladığı saatlerde iki savaş gemisini Japon Deniz'ine göndermesi “caydırıcı” olmaktan çok tehdit algısını artırmıştır. Kore’nin nükleer faaliyetlerinde geri dönüşü mümkün olmayan bir yola girdiği kabulü güç bir gerçek. Çin-Japon denizinde suların ısınması Trump’ı karar vermeye zorluyor. Bu çerçevede Obama Yönetimi'nin bekle gör stratejisine son vereceğini söylemek mümkün. Riskler kadar belirsizliklerin de kestirilemediği bir ortamda gerçekleşecek bir müdahale bölgeyi geri dönüşü mümkün olmayan bir yola sokacaktır.

Kuzey Kore gibi İran’da olası bir müdahaleye hazırlanıyor. İsrail’in Washington’da yürüttüğü yoğun mekik diplomasiyle, Viyana’da büyük devletlerle sağlanan anlaşmaya rağmen , İran’ı hedef tahtasına yerleştirmesi gelecek aylarda nükleer programını yeniden gündeme getirecektir. Konunun yalnızca İsrail’in güvenliği bağlamında değerlendirilmesi olası bir müdahalenin bölgede yaratabileceği kaosu değerlendirmeye dahil etmelerini engelliyor. Bir süre önce görevinden uzaklaştırılan General Flynn gibi Savunma Bakanı James Mattis de İran’a müdahale opsiyonunu açık tutuyor. Konu üzerinde çalışmaların yürütüldüğü biliniyor. Aynı çevreler İran dosyası gibi İsrail'in güvenliği için Ortadoğu'da değişeceği hesabı yapılan sınırların içinden yeni bir tampon devletin oluşturulabileceğine de inanıyorlar. Sıcak bakmayanlar İran’ın müdahale durumunda Hürmüz Boğaz'ını kapatarak küresel bir krizi tetikleyebileceğinden endişe duyuyorlar.

Bu minvalde Trump’ın küçük ve etkisiz devletlere karşı (Afganistan, Suriye, Somali, Yemen…) yürüttüğü müdahaleci politikaları İran ve Kuzey Kore için aynı bakışla yürütemiyeceği ; belirsizlikler saptanmaksızın gerçekleştirilecek müdahalelerin Çin denizinde ve Ortadoğu’da kaos oluşturmakla kalmayacağı bütün dünyayı etkisi altına alacak krizlere de davetiye çıkaracağını söylemek mümkün. Son kertede , Trump’ın dünya meselelerine bigane kalacağı noktasında verdiği izlenimin daha ilk ayında Yemen’e karşı İHA’larla yürüttüğü operasyonlarla boşa çıkardığı söylenebilir (Barack Obama’nın bir yılda yaptığı operasyon sayısını bir ayda yakaladı). İlk yüz gününde verdiği kararlarla Amerikan güvenlik politikaları çizgisinde kalacağı ve sürekliliği sağlarken selefini bile geride bırakacak şekilde ateş gücünü sonuna kadar kullanmakta çekinmeyeceğini göstermiştir.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?