Tahsin Hoca Ahilik usullerine göre talebe yetiştirirdi

Geleneksel İslam-Türk sanatlarını Osmanlı bakiyesi sanatkârlardan öğrenen Dündar Tahsin Aykutalp'in oğlu ve talebesi müzehhip Hayri Aykutalp ile gelenekli sanatlar ve Tahsin Hoca üzerine konuştuk

Hayata Dair 01.01.2014, 14:42 01.01.2014, 14:42
Tahsin Hoca Ahilik usullerine göre talebe yetiştirirdi

İbrahim Ethem Gören/ Dünya Bülteni - Kültür Servisi

Yakın dönem tezhip-çini sanatımızın en önemli simalarından Dündar Tahsin Aykutalp 16 Aralık 2013 günü Fatih Camii’nden ebediyet âlemine yolcu edildi.

Geleneksel İslam-Türk sanatlarını Osmanlı bakiyesi sanatkârlardan öğrenen ve öğrendiklerinin tamamını uzun yıllar görev yaptığı Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde talebelerine aktaran Tahsin Hoca ve manevi mirası üzerine oğlu ve talebesi müzehhip Hayri Aykutalp ile eskilerin efradını cami a’yarını mani dedikleri tarzda bir mülakat yaptık…

İbrahim Ethem Gören: Hayri Bey, öncelikle başınız sağ olsun… Her fanide olduğu gibi babanız Dündar Tahsin Aytutalp de “İrciî” emrine uyarak Hakk’a yürüdü… Mülakata babanıza rahmet niyazıyla başlayarak ilk sorumuzu iletelim: Babanız genel manada nasıl bir insandı…

Hayri Aykutalp: Babam zahirde sert yüz görünümlü olan, içinde fırtınalar kopan, alçak gönüllü, disiplinli bir kişiydi. Haksızlığa tahammül edemez ve bilmediği konuda iddia eden birisi değildi. İşini layıkıyla yapan bir sanatkârdı, iyi bir öğretmendi, iyi bir eş, iyi bir baba ve iyi bir dede idi.

Laubaliliğe dayanma gücü zayıftı. Duygusaldı, hayatı çok zorluklarla aralamıştı, çok ezilmişti. Acıma duygusu gelişmişti, sevgisini kesinlikle hissettirmezdi, sevdiğini içten severdi. Annemin ifadesine göre doğduğumdan yürüdüğüm zamana kadar geçen zaman da beni bir kere bile kucağına almamış. Ben sevgisinin dışavurumunu torunlarına gösterdiği şefkatten anlayabilmişimdir. Düzenli bir yaşamı vardı. Yapacağı işleri önceden tasarlar ve hiçbir işini son dakikaya bırakmazdı. Yapacağı işleri kararlılıkla ve programlı bir şekilde yerine getirirdi.

TAHSİN HOCA RESİM EĞİTİMİNİ CEVAT DERELİ’DEN ALMIŞTIR

Tahsin Hoca’nın sanat ve estetikle irtibatı nasıl başlamış?

Tahsin Hoca’nın kendi ifadesine göre haşarılı, afacan ama bir o kadar yetenekli biridir. İlkokul çağlarında Fatih ilçesi Koca Mustafapaşa Silivrikapı semtinde ikamet eder, mahalle arkadaşlarınla oyunlarını Fatih Sultan Mehmet Han’ın fethettiği surlarda oynar ve “Fatih Sultan Hazretleri bu kaleleri nasıl aldı?” diye merak edermiş. Ayrıca Fatih’in topuna benzer bir top bile imal etmiştir. Taşı bıkmadan, üşenmeden oymuş ve Fatih’in topunun bir minyatürünü oluşturmuştur. İçine barut ve bilye koyarak bunu kullanma fırsatı da bulmuştur. Babamın yaptığı bu top büyük dayımın barut ölçek hatasıyla parçalanmıştır.

Tahsin Hoca’nın bilinçli olarak sanat ve estetik ile tanışması ortaokuldaki resim öğretmeni Saim Bey ile başlar. Daha sonra onun teşvikiyle Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavına girer. 400 kişinin katıldığı ve serbest tasarım model üzerindeki sınavı birincilikle kazanır.

Tahsin Hoca, sınavı kazanan diğer öğrencilerle beraber üç aylık deneme eğitimine alınır. Bu eğitimi ünlü ressamlarımızdan olan Cevat Dereli vermiştir.

Ortaokuldaki resim Hocası dediniz… Hocası, babanızda ne görmüş/keşfetmiş?

Tahsin Hoca, ortaokuldaki resim öğretmeni Saim Bey’in konusunda çok uzman biri olduğunu söylerdi. Demek ki çok dikkatli ve ilgili bir öğretmen olmalıydı ki pilot olma hayali kuran babamdaki resim ve tasarım yeteneğini keşfederek babamı güzel sanatlara yönlendirmişti.

Tahsin Hoca’nın ilk gençlik yıllarında ne tür resimler çizmiş?

Uçak resimleri çizmiş. Hayalinden çizdiği uçak resimleri ve o dönemlerde helikopter olmadığı halde çizdiği uçakları helikopter gibi havada tutmak istemesi, yani bir helikopter gibi tasarlıyor olması öğretmenin dikkatini çekmiş. Ve böylelikle Saim Bey, babamla özel olarak ilgilenmiş; babamın çizgilerinin resim sanatında gelişmesi için çok güzel bir şekilde yönlendirmiş.

Siz bu eskizleri gördünüz mü?

Çizimlerini ben hiç görmedim, zaten o da anladığım kadarıyla gençlik döneminde bunları kaybetmiş ama sohbet ortamı olduğunda böyle anlatırdı. Eski konular açıldığında önce resim öğretmenini rahmetle anar ve anlatmaya başlardı. Demek ki o öğretmen de işinde çok başarılı olmalıydı ki Tahsin Hoca onu hiç unutmamıştı. Kısaca Saim Bey sıra dışı bir öğretmen, bir dâhidir olmalıydı ki sıra dışı çizim yapan, davranış gösteren bir öğrenciyi keşfedebilmişti.

TAHSİH HOCA HAŞARI BİR ÇOCUKLUK DÖNEMİ GEÇİRMİŞTİR.

Babanız çocukluk yaşamına dair size neler anlatırdı?

Tahsin Hoca, çocukluğunun belirli bir bölümünde babasının, görev icabı İstanbul dışında olmasından dolayı aşırı yaramaz ve acımasız bir şekilde geçtiğini ifade ederdi. Silivrikapı mezarlıklarının içinde bulunan selvi ağaçlarına tırmanır, buralara yuva yapmış kargaların yavrularını yuvadan alarak, koynunda sakladığı yavrunun feryadına aldırmadan sokak arkadaşlarına karga kolonilerine nasıl hükmettiğini ispat etmeye çalışırmış.

O dönemlerde İstanbul’un her semtinde elektrik olmadığından geceleri sokaklar günümüzdeki kadar aydınlık olmadığından yatak çarşafını üzerine sarıp “hayalet” taklidi yaparak arkadaşlarını korkuturmuş.

Yine o zamanlarda buzdolabı olmadığından yiyecekler tel dolaplarda saklanırdı. Babam, tel dolaptaki yiyecekleri çalmaya çalışan sokak kedilerini yakalayarak kuyruklarına teneke takarak eziyet eder ve cezasını acımasızca verirmiş!

Üç lastikli sapanıyla hiç acımadan kuşları vurur ve vurduğu kuşların kafalarını acımadan kopartırmış.

Babam, dedeme ait mavzeri günlerce uğraştıktan sonra av tüfeğine çevirmiş. Bununla ava çıkarmış. Ben oğlu olarak küçüklüğümde tüfeği görme imkânım olmuştu. Ama sonra ne olduğu konusunda bilgim yoktur. Babamın bu korkusuz ve nispeten zalim hali mahallerindeki bir demirci ustasını tanıyana kadar devam etmiş.

KÂZIM USTA TAHSİN HOCA’NIN HAYATINDA DÖNÜM NOKTASI OLMUŞTUR

Tahsin Hoca’nın çocukluk döneminde insanlar, ısınma aracı olarak mangal kullanırlarmış; özellikle kulaklı mangallar… Tahsin Hoca bunun için de bir fikir geliştirmiş ve günümüzde kullandığımız borulu sobalara benzeyen bir soba projesini gerçekleştirmek için gittiği demirci dükkânında Kâzım Usta ile tanışmış.

Kâzım Usta, Tahsin Hoca’nın projesi doğrultusunda sobayı imal etmiş ama gerek Tahsin Hoca’nın maddi imkânsızlığı gerekse Demirci Kâzım Usta’nın finansmanının olmamasından dolayı bu buluş seri üretime geçememiştir.

İnançlı bir kişilik sahibi ve aynı zamanda hafız olan, ayrıca mahallenin imamlığını da yapan Kâzım Usta, Tahsin Hoca ve birkaç haşarı arkadaşını himayesi altına alarak onlarla özel olarak ilgilenmiş, dini konularda onları eğiterek Allah korkusu duygularının gelişmesi için elinden geleni yapmış ve bu yönde haşarı çocuklar üzerinde çok da başarılı olmuştur.

Babam, ne zaman adı anılsa Kâzım Usta’yı hayır ve rahmetle yâd ederdi. Kazım Usta kısaca onu Allah’ın izniyle zalimlikten kurtarmış ve İslâm dinini yaşayan bir genç haline getirmiştir.

Tahsin Hoca’nın Akademi’de bölüm tercihi ne yönde olmuştur?

Akademi’ye girmesinin gayesi sinema, reklam ve afiş bölümünde okumaktır. Tahsin Aykutalp’in yaşı o dönemde mezkûr bölüme girmek için iki ay büyük olduğu için maalesef çok istediği bölümü okuyamamıştır.

Geleneksel Türk El Sanatları bölümüne girişi bilinçli bir tercih mi?

Hayır. Bazı hocaların teşvikiyle tesadüf olarak girmiş olduğu Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nde dört sene okumuştur. O dönemde Akademi’de lise diploması da verilmektedir. Babam oradaki lise tahsilinin ardında iki yıl daha okuyarak yüksekokul diplomasını almıştır. Ana sanat dalı tezhip ve yardımcı sanat dalı çini okuyarak buradan 1953 yılında mezun olmuştur.

Yeteneğini her alanda bilinçli bir şekilde kullanmıştır. Annesinin mahalle arkadaşlarından sonradan öğrendiği husus, dedesinin de camileri süsleyen bir nakkaş olmasıdır. Hâsılı, bu durum Tahsin Hoca’nın yeteneğinin genetik bir şekilde ceddinden geldiğini de göstermektedir.

O yıllarda sanat ve estetiğe daha ziyade zengin kesim alaka duymaktadır. Babam, Güzel Sanatlar’a fakir bir çevreden gelmiştir. Orada da kendine iyi bir arkadaş çevresi ve yer edinmiştir.

TAHSİN HOCA DİNİ İNANÇLARINDAN HİÇ BİR ZAMAN TAVİZ VERMEMİŞTİR

Güzel Sanatlar Akademisi’nde Ressam Cevat Dereli’de resim; Hattat Mustafa Halim Özyazıcı’dan hat; Rikkat Kunt ve Muhsin Demironat’tan tezhip ve minyatür dersleri almış. Feyzullah Dayıgil’den çini; Necmettin Okyay’dan ebru; İsmail Yümnî’den hakkaklık meşk ederken Beykozlu Hüseyin Hoca’dan altın ezmeyi öğrenmiş. Tezyini sanatların tüm şubelerinde yetkinlik kazanmak için çaba göstermiş… Babanız Akademi’deki tahsil yıllarına ait sizlerle neler paylaşırdı?

Hayatında çeşitli dönemeçlerden geçmiş Tahsin Hoca önce haşarı ve zalim bir kişilikken daha sonra hümanist ve inançlı bir kimliğe bürünmüştür. Tahsin Hoca, Akademi yaşantısını İslâm inancının üzerine oturtmaya çalışmıştır. Okuduğu dönemde Rikkat Hoca’nın evinde zaman zaman verilen -Ramazan ayına isabet etse bile arkadaşları yer içerken o onlarla birlik olmak adına- partilere katılır, sofraların hazırlanmasına da yardım eder, ama orucundan da taviz vermezmiş. Tahsin Hoca’nın bu ilkeli davranışı arkadaşları tarafından kimi zaman alay konusu yapılırmış. Tahsin Hoca bu durumdan rahatsız olur ve üzülürmüş, ama Kazım Usta’dan aldığı dini eğitimi onun ruhunda iyi yer etmiş ki hiçbir şekilde dini inançlarından taviz vermemiştir.

Tahsin Hoca arkadaşlarıyla birlikte olmasına karşılık tasarım çalışmalarında kesinlikle birlikte onlarla çalışmaz; yapılacak tasarımların arkadaşları tarafından taklit edilmemesi için onlarla ortak çalışmalar yapmazmış. Ödev teslimi sırasına Tahsin Hoca’nın çalışmalarını gören arkadaşları hayranlıklarını gizleyemezlermiş.

Tahsin Hoca tezhipte iki büyük ustaya talebe olarak Rikkat Kunt Hanımefendi’den ve Muhsin Demironat Usta’dan Türk tezyini sanatlarının inceliklerini öğrenmiş… Okuduğum ve dinlediğim kadarıyla babanız hocalarına gönülden bağlı bir talebe… Siz de vefayat yazımızda bayramlarda ilk önce babanızın hocalarına gittiğinizden söz etmiştiniz… Babanızın hocalarına bağlılığına dair neler söylemek istersiniz?

Tahsin Hoca birçok hocadan ders almasına karşılık iki hocasını hiçbir zaman dilinden ve gönlünden düşürmemiştir. Babam, Rikkat Hoca’nın disiplinli ve çok temiz bir işçilik sergilediğini söylemeden geçemezdi. Muhsin Hoca için de “tasarım dehası” derdi. Babamın amacı her zaman Muhsin Hoca’nın seviyesini geçmek olmuştur.

TAHSİN HOCA “HOCASIZ SANATKÂR OLUNMAZ” DERDİ

Muhsin Hoca, vefatından kısa bir süre önce Tahsin Hoca’ya yaptığı çalışmaların güzelliğinden dolayı “Tahsin, sen bu sanat alanında beni geçmişsin” demiştir. Bu da Tahsin Hoca’ya yerilebilecek en güzel ödül olmuştur. Tahsin Hoca sanat yaşantısını Muhsin Hoca’nın geliştirdiğini hiçbir zaman dilinden düşürmemiştir.

Babanızın “Hocasız sanatkâr olunmaz” dediğini biliyoruz. Bu bağlamda sanat eğitiminde hocanın durduğu yer ve öneme dair babanız neler düşünürdü?

Güzel bir söz vardır, bunu herkes bilir. “Kem aletle kemâlat olmaz” derler. Tahsin Hoca bu hususta şöyle derdi: “El sanatlarıyla uğraşan sanatkarların güzel işler üretmesinde yardımcı olarak kullanılan araç ve gereçler gibi hocaların da her zaman bir yerde bulunarak, her zaman danışılması gereklidir. Hocalar, bir büyük ya da bir usta olarak dirsek temasının kesinlikle bırakılmaması gereken şahsiyetler olmalıdır.

AHİLİK YÖNTEMİNE GÖRE TALEBE YETİŞTİRMİŞTİR

Sanatkâr bir öğrenci ne kadar iyi çalışsa da ya da ne kadar çok iş yapsa da hocasını bir baba gibi görmeli, yaşadığı dönemde onun bir adım gerisinde kalmalı ve son sözleri hocasına söyletmelidir.”

Tahsin Hoca Osmanlı döneminin parlak dönemlerinde çok başarılı bir şekilde kullanılan Ahilik usulüne göre talebe yetiştirmiştir.

Bu bağlamda babanıza göre hoca talebe ilişkisi nasıl olmalı, nasıl ilerlemelidir?

Tahsin Hoca’ya göre hoca-öğrenci ilişkisi öğrencinin öğrenim görmeye başladığı günden başlayarak hocasının dünyayı terk etmesine kadar sürmelidir. Tahsin Hoca’nın nazarında talebe-hoca münasebetleri bir bakıma şeyh ile mürit ilişkisi gibi olmalıdır… Nasıl ki mürit şeyhine hizmet ederek şeyhinden el alır ve şeyhi ahirete göçtüğünde en mahir müridi hocasının yerini alarak yeni müritler yetiştiriyorsa tezyini sanatlarda da babam aynı usulün takip edilmesini arzu ederdi.

HİÇBİRŞEKİLDE KOPYA ESER YAPMAMIŞTIR

Babanız tezyini sanatları öğretmede nasıl bir metot izlerdi?

Tahsin Hoca süsleme sanatlarında öğrendiği ekolün takipçisi ve öğreticisi olarak öğrencinin kişisel yaratıcılığını geliştirmeyi öncelerdi. Bunun için motifleri önce tek tek sonra da kompozisyon içinde nasıl kullanılabileceğini gerek bağlantı gerek estetik kuralları öğreterek başlardı işe. Öğrenci motif çizmesini becerebiliyorsa o zaman kompozisyona geçmesine teşvik ederdi. Kompozisyon çalışmalarında kişisel gelişimini sağlamak için ve öğrencinin kişisel yaratıcılığının gelişmesi için önceleri ilgilenmiyormuş gibi davranır öğrenciyi ona sezdirmeden izler ve öğrencinin kesinlikle kopya yapmasını engellerdi. Çok bilgili bir hoca ve el sanatlarında çok çalıştığı için kopya yapmaya kalkanları hisseder, onları sanat adına yükselmeleri için engellerdi. Kısaca Tahsin Hoca ne kopya bir eser/çalışma yapmıştır ne de yapmaya teşvik etmiştir. Böyle bir sanat disiplininden dolayı Tahsin Hoca’nın öğrencileri sanat adına daha başarılı olmuşlardır.

FIRÇA TUTAN ELLERİN KUVVETLENDİRİLMESİ İÇİN SPOR YAPILMASINI TAVSİYE EDERDİ

Babanızın disiplinli olduğunu söylüyorsunuz… Sanat zaten bizatihi disiplindir. Nasıl bir disiplinden bahsediyoruz? Örnek verir misiniz?

Tahsin Hoca disiplinli biriydi. Sanat zaten disiplinsiz olmaz, bunu hepimiz idrak ediyoruz. Tahsin Hoca, sanatkârın disiplininin önce yaşantısından başlamasını savunurdu. Çalışma saatleri kadar uykuya vakit ayrılmasını, yemek zamanlarına bile dikkat edilmesini salık verirdi. Hatta fırça tutacak elleri kuvvetlendirilmesi için mutlaka spor yapılmasını bile söylerdi.

MOTİFLERLE SOHBET EDER, FIRÇASINI KONUŞTURURDU

Babanızın tasarım kabiliyeti, fırça işçiliği ve sair levha sanatları nasıldı? Bahsettiğiniz disiplin babanızın sanatında nasıl yansıma bulurdu?

Tahsin Hoca’nın tasarım yeteneği çok gelişmişti. Çizgi film kahramanları nasıl sıra dışı hareketler yaparlar ve her seferinde hayatta kalmayı başarırlarsa kalemi eline aldığında onun nasıl bir çizim yapabileceğini tasarlayamazdınız ve bu yönde her seferinde hayretlerinizi gizleyemezdiniz.

Ondaki bu kabiliyetin Allah vergisi olduğunu düşünüyorum. Yaptığı tasarımları fırçaya dökmeden önce karşısına geçip izler, renkleri zihninde oluşturur, sonra fırçasını konuştururdu. Motiflerle adeta sohbet eder gibi çalışırdı.

“GÜMÜŞ LÂLE ONLARIN OLSUN!”

Burada sırası gelmişken bir anımı anlatmak istiyorum. Tahsin Hoca, yanlış hatırlamıyorsam, Geleneksel Türk El Sanatları bölümünün hocalarından birine Gümüş Lâle ödülü verileceğini duymuş ve çok heyecanlanmıştı. Çünkü bir ödül alabileceğini hayal etmişti, fakat kısa bir süre sonra bu ödülün kendisine verilmeyeceğini anladı ve onu ilk olarak yaşlı gözlerle görmüştüm. Hem ağlıyor, hem kızıyor, hem de elindeki kalemiyle bir lâle motifi çiziyordu. Bir süre sonra biraz sakinleşince çizdiği lâle motifinin bugüne kadar bir benzeri olmadığını sanatın içinde olan biri olarak anladım. Üzgün bir halde dedi ki: “Gümüş Lâle onların olsun, ben de kendime lâle çizerim ve kendime armağan ederim.” Bu durum sanat adına çok üzüntü vericidir. Sanatçıya yapılabilecek en kötü davranıştı bu keyfiyet. Buna sebebiyet verenleri şiddetle kınıyorum.

 

KLASİK HERAT VE OSMANLI SANATINI YAŞATMAK İSTERDİ

Babanızın sanat anlayışı hakkında neler söylemek istersiniz? Tahsin Hoca geçmişten aldığı ilhamı geleceğe taşımıştır. Tahsin Hoca’nın sanat anlayışı klasik Herat ve Osmanlı sanatını yaşatmaktı. Her zaman bu ekolleri iyi öğrenemeyen kişilerin ileriki yıllarda modern çalışma gayretlerinin sonuçsuz kalacağını savunurdu.

Tahsin Aykutalp ekolü dendiğinde ne anlamamız gerekir?

Tahsin Hoca ekolü demek Kara Memi, Baba Nakkaş, Ali Üsküdarî, Muhsin Demironat ekolleri demekti. Tahsin Hoca ismini andığım üstadların günümüzdeki temsilcisiydi.

Babanızın pek sergi açmadığını biliyoruz. Eserlerini nasıl değerlendirirdi?

Tahsin Hoca kişisel sergi açmamıştır. Öncelikle hocalarından kendisine böyle bir kültür geçmemiştir, geçseydi kesinlikle uygulardı. Ayrıca geçimini tezhip yaparak sağlardı ve çalıştığı tüm tezhip çalışmaları sipariş olarak yapmış kupon çalışmaydı bu çalışmaları sanatseverlerin görüşüne sunmayı da yaptığı sanatın yüzünün eskimesi olarak nitelendirmesinden dolayı kişisel sergi açmamıştı. Birkaç karma sergide rica üzerine bir iki yapıtını sergiletmiştir. Çalışmalarının taklidinin yapılmasını kesinlikle istememiş ve bu konuda da başarılı olmuştur.

EVİMİZ MÜZE GİBİYDİ

Ne kadar eseri vardır? Bu eserlerden yola çıkarak bir katalog hazırlama niyetiniz olacak mı? Tahsin Hoca’nın hat, tezhip, minyatür vb. koleksiyonu var mıydı?

Tahsin Hoca, iki binden fazla tezhip çalışmasının üzerine imza atmış olduğunu söylerdi. Bu çalışmaların %80’ini Hattat Hamid Hoca’nın hat yazılarına yaptığı tezhipler oluştururdu. Tezhip yapmış, bunun yanında Necmeddin Okyay Hoca, Halim Hoca ve Hamit Hoca’nın öğrencilerinin, ayrıca daha önceki dönemlerde tarihi nitelik kazanmış ünlü hattatların yazılarını tezhiplemiştir.

Evimiz müze gibiydi, duvarlarını süsleyen eserler müşteriler tarafından sipariş verilmiş ve daha sonra çeşitli sebeplerle alınmamış çalışmalardı.

NECMEDDİN OKYAY’IN GÜN IŞIĞI GÖRMEMİŞ EBRULARINA SAHİPTİ

Tezhip çalışmalarının dışında yaklaşık kırk adet 50x70 ebadında Necmeddin Okyay Usta’nın seçme ebrusu, gün ışığı görmemiş koleksiyonlarındandır. Katalog ya da kitap fikrim tabii ki vardır. Bunun için çalışmalara başlamış bulunuyorum.

Babanızla öğrencilik ilişkiniz nasıl başladı, ilerledi?

Babam Tahsin Hoca ile öğrencilik ilişkim tabii olarak doğumumdan itibaren başlamıştır. Bilinçli olarak ise lise dönemime rastlar bu münasebetimiz. Yaz aylarında okulların tatil olduğu dönemlerde babam beni İslâm-Türk sanatlarına alıştırabilmek için çini desenlerinin kopyalarını yaptırırdı.

Muhsin Hoca ile birlikte yaptığımız işlerde çıraklığı mutlaka ben üstlenirdim.

Bu meyanda bir hatıranız var mı?

Var, Üniversiteye girmeden önce yaşadığım bir anımı anlatmak isterim yeri gelmişken. Çırağan Sarayı’nın karşısında bulunan Setüstü’nde Bağfaş Gübre Fabrikaları’nın sahibi Recep Bey’in evinin Edirnekâri tavan süslemelerini yaparken babamın bir başka yerde bulunması gerektiği için beni orada bırakıp diğer işine gitmişti. Babamın evden dışarıya çıktığını gören evin bekçisi de iş bitti zannedip şantiyeyi kitlenmiş gitmiş. Ben de işimi bitirince eve gitmek üzere şantiyeden çıkmaya çalıştığımda kapının kilitli olduğunu fark ettim. Tabii günümüzdeki gibi cep telefonu yoktu seksenli yıllarda. Bir süre yardım çağırmak için bağırdım binanın pencerelerinden fakat sesimi işitip de yardıma gelen olmadı. Etrafı araştırırken bir de baktım ki bir uzun merdiven var şantiye içinde. Merdiveni güç-bela pencereden aşağı sarkıtarak oradan çıkmıştım.

Üniversiteye gireceğim yılda babam benim Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin Geleneksel Türk El Sanatları bölümünü tercih etmemi ister ve böylelikle oğluna sanatını miras bırakma niyetini açıkça ifade ederdi. Bunun için beni bir buçuk aylık bir eğitim kampına almıştı. Bu benim için bir kâbustu. Evde her gün en az 12 saat resim çalıştırır, bazen de bu süre daha da uzayabiliyordu. Ressam Cevat Dereli Hoca babamı eğitmiş ise o da aynı teknikle beni Güzel Sanatlar Sınavına hazırlamıştır. Sınavı kazanınca esas zor dönem o zaman başladı benim için.

HOCA’NIN OĞLU OLMAK ZOR!

Nasıl bir dönemden bahsediyorsunuz?

Çok disiplinli bir hoca olan Tahsin Hoca üniversitede kendine “hocam” denilmesini istemiş; daha önce evde gördüğüm disiplini artık üniversite ortamında da göstermeye bağlamıştır. Bunun üstüne üstük bir de sınıf arkadaşlarım babama kızdıklarında “hocanın oğlu” olmamdan olayı hınçlarını benden almak isterlerdi! Her başarılı çalışmamdan sonra “torpilli bir öğrenci olduğum” söylenirdi. Eşitliği sağlayabilmek için evde ödev tashihi yapmazdı Tahsin Hoca. Böyle bir baskılı eğitimimden dolayı üniversiteden mezun olduğumda bu sanat ile uğraşmamak istemedim. Yüksek lisans eğitimimde Yıldız Teknik Üniversitesi Mimarlık Fakültesi’nden dersler alarak eğitimimi değişik bir boyuta taşıyarak bir süre restorasyon çalışmaları yaptım. Daha sonraki yıllarda yeniden mesleğimi icra etme kararı aldım.

Bir öğrenci gözüyle cevaplayacak olursanız babanız nasıl bir hocaydı? Öğrencileriyle nasıl iletişim kurardı?

Tahsin Hoca öğrencileriyle kimi zaman mesafeli kimi zaman baba edası ile ama her zaman mesleğin inceliklerini öğretmek için olgun ve ciddi bir tavırla davranırdı.

Babanızın hangi yönleri sizi en fazla etkilemiştir? Tahsin Hoca’nın en belirgin özellikleri nelerdir?

Beni etkileyen yönü bir desen çizimi sırasında kalemini dans ettirir gibi tutuşu ve kompozisyon oluştururken dilinde her zaman bir türkü söylemesiydi. En belirgin özellikleri dürüst ve adil olması, haramdan korkmasıdır.

Babanızın yetiştirdiği pek çok öğrenci var. Tahsin Hoca’nın talebeleri tezhip ve minyatür sanatını geleceğe taşıyacaklar. Babanızın özellikle ilgilendiği sanatkârlar kimlerdi?

Evet, babam bahsettiğiniz gibi çok öğrenci yetiştirmiştir. Bunların bir kısmı kendi felsefesini onaylayan öğrencilerdi, babamı arayıp sorarlardı. Tahsin Hoca bu davranıştan oldukça razı olur, öğrencilerine daha fazla ilgi gösterirdi.

Kimler bu vefalı talebeler?

Ali Rıza Özcan, Asiye Kafalıer, Özden Şişman, Orhan Dağlı, Taner Alakuş, Zehra Karamahmut Sivil ve Celaleddin Karadaş… Tahsin hoca isimlerini saydığım talebelerini diğerlerinden biraz daha farklı tutardı.

İcazet müessesesine nasıl değerlendirirdi Tahsin Bey? Sizinle birlikte icazet verdiği sanatkârlar var? Siz ne kadarlık bir eğitimden sonra icazet aldınız. İcazet süreciniz hakkında bilgi verir misiniz?

Tahsin Hoca icazet müessesesine önem verir ve layık olmayana; yani gerçekten bu sanatı öğrenip öğretici olmak isteyene icazet verilmesinin gerektiğini savunurdu. Ben oğlu olarak yanında en uzun eğitim alan öğrencisi olmama karşılık hiçbir zaman “Bu işleri benden sonra yapacak ve ismimi yüceltecek olan Hayri’dir” şeklinde bir paylaşımı olmamıştır. Babamı tanıyan birçok kişi benim onun oğlu olduğumu ve sanatının mirasçısı olduğumu sonradan öğrenmiştir. Hâlâ babamla akrabalık münasebetimizi bilmeyenler de vardır.

VEFÂ İSTANBUL’DA SADECE BİR SEMTİN İSMİ OLARAK KALDI

Babanız, Rikkat Hanım ve Muhsin Beye örnek bir vefa göstermişti. Tahsin Bey, hocalarına gösterdiği vefayı öğrencilerinden görebildi mi?

Bu soru, içimi en acıtan sorudur diyebilirim. Bir koca çınar, o kadar öğrenci yetiştirmiş ve uzun bir rahatsızlık süresi içinde hayatını bitirmiştir. Hastalığının başladığı dönemde ona ilgi duyan, en azından bayramlarda ziyaretlerine gelen öğrencileri daha sonra telefonla hâl-hatır sormaya kadar ilgi seviyelerini azaltmışlardır. Son dört yılında ise hiçbir öğrencisi aramamış ve ziyaretine de gelmemiştir. Kısaca vefâ öğrencileri arasında bir semt ismi olmaktan ileriye geçememiştir.

HAYAT ETME BULMA DÜNYASIDIR

Bunun dışında çeşitli sergiler açan ve medyaya röportaj veren öğrencileri sanatı Tahsin Hoca’dan öğrendiklerini söylemekten bile imtina eder hale gelmiştir. Şimdi soruyorum: Tahsin Hoca sayesinde bir yerlere gelmiş bu öğrenciler ileride nasıl üstat olacaklardır? Tahsin Hoca’ya göre sanat kendiliğinden öğrenilemez. Peki bu öğrencileri nasıl hocalık yapacaklar da öğrenci yetiştirecekler, çünkü hayat etme bulma dünyasıdır.

Babanızdan geriye kalan boşluğun doldurulması için talebelerine ne tür görevler düşüyor?

Böylesi bir vefâsızlık örneği gösteren sevgili öğrencilerinin üstüne sırtlarındaki yüklendikleri yükü taşımak düşer, ama sağlığında yalnızca menfaatleri için Tahsin Hoca’yı kullanmaya çalışan ama bu davranışları Tahsin Hoca tarafından fark edilen bu sanatçı dostlarımın şimdi herhangi bir menfaatleri kalmadığı için bir şey yapacaklarını sanmıyorum. Yoksa sanat birlikten güç alarak yüceltilmesi gereken bir olgudur.

Bir vasiyeti oldu mu?

Tahsin Hoca üstlendiği hizmet bayrağının ilelebet taşınması taraftarıydı, bunun dışında oğlu olarak bana bir vasiyeti olmamıştır.

DÜNYA GÖRÜŞÜ DEĞİŞİP DURAN FİKİRLERLE BİRLİKTE DEĞİŞMEDİ

Son olarak merhum Tahsin Bey’e dair neler söylemek istersiniz?

Tahsin Hoca bir çınardı ve öğrettiği tezhip sanatı gibi klasik kalmıştır. Onun dünya görüşü, değişen dünya ile birlikte değişime uğramamıştır. Önümüzdeki yıllarda yaşadığı zamanda göremediği değeri ve ekol temsilciliğini sanat tarihi kitaplarının sayfalarına geçecek; belki o zaman ruhu şâd olacaktır.

İlginiz için teşekkür ederim…

Allah razı olsun, sevenler dualarını eksik etmesinler.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?