Türk Dünyası'nın çınarı İsmail Beğ.. Gaspıralı
Kırım denilince akla ilk gelen isimlerden biri hiç kuşkusuz Gaspıralı İsmail Beğ'dir. O'nun "dilde, işte, fikirde birlik" sözü Türk dünyası için bugün bile büyük önem taşıyor.

"Millete hizmet etmek istiyorsan, elinden gelen işle başla..." Bu sözler Türk dünyasının en büyük düşünürlerinden, gazeteci ve eğitimci İsmail Beğ'e ait. Onu milleti için çalışmaya iten ise Çarlık Rusyası'nın Orta Asya'daki Müslüman Türk halkları üzerinde kurduğu baskıydı.
İsmail Beğ 1851'de Kırım'ın Bahçesaray kenti yakınlarındaki Avcıköy'de doğdu. Gaspıra köyünden Mustafa Ağa'nın oğlu olması dolayısıyla Gaspıralı ismiyle meşhur oldu. Soylu bir ailenin çocuğuydu, Kırım'daki Müslüman ahalinin aksine rahat bir hayatı vardı. Ancak o milletinin yaşadığı zorluklar karşısında bigane kalamadı. Tahsilini Rus okullarında sürdürdü, Moskova'daki askerî okulu bitirdi.
MÜSLÜMANLARIN BİRLİĞİNİ SAVUNDU
O yıllarda dönemin Rus aydınlarından etkilendi. Ancak Slavların bir devlet halinde toplanma siyasetine karşı tepkiliydi. Müslüman nüfusun tek bir çatı altında birleştirilmesi düşüncesi idealiyle 1872'de İstanbul üzerinden Paris'e gitti. Ünlü Rus Yazar İvan Turgenyev'e asistanlık yaptığı Paris yıllarında Avrupa'daki "aydınlanma" akımına ilgi gösterdi.
Osmanlı zabiti olmak için İstanbul'a döndü ama müraacatı kabul görmedi. İstanbul'da Ahmet Mithat Efendi, Muallim Naci, Namık Kemal gibi birçok münevver ve yazarla tanıştı. İsmail Beğ bir yıl sonra Kırım'a döndü. 1879'da doğduğu şehir Bahçesaray'a belediye başkanı seçildi ve 4 sene boyunca bu görevi yürüttü. Düşüncelerini 1883'de kurduğu "Tercüman" adlı gazete aracılığıyla bütün Türk dünyasına ulaştırdı. Gazete birçok Türk lehçesinde basılarak çok geniş bir coğrafyada yankı buldu. Eğitime büyük önem veren Gaspıralı'nın gayesi sade bir Osmanlı Türkçesini tüm Türk dünyasının ortak diline dönüştürmekti.
Gaspıralı'nın fikirlerini üç esas maddede toplamak mümkündür:
1- Batının yeni ve faydalı fikirlerini öğrenip Müslüman dünyasında yaymak,
2- Maarifi yeni usule göre ıslah eylemek,
3- Osmanlı Türkçesini, bütün Türk dünyasının anlayacağı müşterek bir edebî dil haline getirmek.
Türklerin tek lisan kullanması hususunda şunu müdafaa ediyordu:
13. asırdan önce bütün Türklerin edebî dilleri tek ve müşterek idi. Çeşitli Türk boylarının ayrı ayrı ağız ve şiveleri vardı; fakat bunu sadece konuşmada kullanırlardı; yazıda kullandıkları edebî dil ortaktı. Bilge Kağan, Köl Tigin, Tonyukuk âbideleri; Altun Yaruk, Sekiz Yükmek, Irk Bitig gibi Uygur devri eserleri; Kutadgu Bilig, Atabetü'l-Hakayık gibi Karahanlı eserleri bu müşterek edebî dille yazılmıştı. 11. asırda Kaşgarlı Mahmud bu edebî dile "Hâkaniye" adını vermişti.
11. asırdan itibaren Oğuz Türklerinin Azerbaycan ve Anadolu'ya gelmesiyle ortaya çıkan coğrafî, siyasî, kültürel ve. lengüistik durum; Oğuz ağzının yeni bir yazı dili hâline gelmesine sebep oldu. Böylece 13. asırdan 19. asrın sonlarına kadar Türkler, iki edebî dil kullandılar. Bunlardan birincisi; Türkistan, Harezm, Kuzey-Kafkasya ve İdil-Ural'da, hattâ birkaç asır Mısırda kullanılan ve Hâkaniye Türkçesinin devamı olan Kuzey-doğu Türkçesi idi. Araştırmacılar buna "Müşterek Orta Asya Türkçesi", "Çağatayca" gibi isimler de verirler.
İkinci edebî dil; Azerbaycan, Anadolu, Kuzey Irak ve Suriye ile Balkanlarda, hattâ birkaç asır Kuzey Afrika'da kullanılan Batı Türkçesidir. Buna "Osmanlıca" da denmiştir. Ancak Türklerin kendileri, Kuzeyde olsun, Doğuda veya Batıda olsun kullandıkları dile "Türk dili" veya "Türkî" diyorlardı. Azeri Türkçesi Osmanlı'dan pek farklı olmadığı için onu ayrı bir edebî dil saymıyoruz. Fuzulî, hem Azerbaycanlıların, hem de Osmanlıların şâiri idi.
Gaspıralı, eğitim hakkındaki fikirlerini "geri kalmışlığımızın tek nedeni cehaletimizdir. Avrupa'da neyin icat edildiğine veya neler olduğuna dair hiçbir fikrimiz yok. Bu izolasyondan kurtulmak için bunları okuyabiliyor olmamız gerekirdi; Avrupa fikirlerini yine Avrupalı kaynaklardan öğrenmeliyiz. İlk ve ortaokullarımızın müfredatlarına bu dersleri koymalıyız ki, göz bebeklerimiz yani öğrencilerimiz bu fikirlere ulaşabilsin" diye açıklıyordu.
Eğitim reformunda kız öğrencilere ayrı bir önem veren Gaspıralı "Kadınlar Dünyası" adlı bir dergi de çıkardı. Gaspıralı aynı zamanda Rusya'daki İslam Birliği'nin kurucuları arasında yer aldı. 1907'de kurulan birlik Rusya'daki Müslüman Türk aydınları bir araya getirdi. İsmail Beğ ilk olarak tertip edilen "Rus Müslüman Kongresi"nin organizatörlerinden biri oldu.
Gaspıralı'nın ünlü "dilde, fikirde, işte birlik" şiarı ise Anadolu dâhil olmak üzere bölgedeki pek çok millî uyanış hareketini tetikledi. Onun düşünceleri, daha sonraları 1944'de sürgüne gönderilen Kırım Türklerinin vatana dönüş için verdiği demokratik mücadelenin temelini oluşturdu. İsmail Beğ'in 35 yıl boyunca çıkardığı Tercüman gazetesini bastığı Bahçesaray’daki evi bugün müze olarak hizmet veriyor. 2014 yılı da vefatının 100. Yılı nedeniyle, Türkiyenin teklifiyle UNESCO tarafından İsmail Gaspıralı yılı ilan edildi.
Kaynak: Kuzey Haber Ajansı