banner39

"Gönüllerimiz üzgün ama kainatın sahibine daha yakın durumdayız"

Ahmet Efe Hoca, "Bu sene başımıza gelen deprem felaketinden dolayı millet olarak gönüllerimiz üzgün ama kainatın sahibine daha yakın durumdayız." dedi.

Hayatın İçinden 27.03.2023, 09:10 27.03.2023, 09:18
"Gönüllerimiz üzgün ama kainatın sahibine daha yakın durumdayız"

Ebubekir Camii emekli imam-hatibi Ahmet Efe Hoca bu yılki Ramazan iklimi ve Kadir Gecesinin ehemmiyetiyle ilgili kıymetli değerlendirmelerde bulundu.

Yakın bir zamanda yaşadığımız büyük depremlerin manevi tedavisi hakkında tavsiyelerde bulunan Ahmet Efe Hoca, 2 büyük depremden sonra gelen Ramazan ayı için, "İnsan üzgün olduğu zamanlarda kalbi incelir, merhamet duyguları artar. Bu sene başımıza gelen deprem felaketinden dolayı millet olarak gönüllerimiz üzgün ama Kâinatın Sahibi’ne (C.C.) daha yakın durumdayız. İşte bu yüzden bu sene Ramazan-ı Şerif’i daha olgun ve engin duygularla karşılıyoruz inşallah." yorumunda bulundu.

Milli Gazete'den Abdussamet Karataş'a konuşan Ahmet Efe Hoca'yla yapılan röportaj şöyle:

“KADERE OLAN İMANIMIZ TESLİMİYETİ SAĞLIYOR”

Hocam 6 Şubat’ta yaşadığımız depremler ülkece hepimizi derin bir acıya ve üzüntüye sevk etti. Böyle zor bir iklimde Ramazan-ı Şerif’in gelişini nasıl değerlendirirsiniz?

İnsanoğlu fıtratı icabı acılardan, sıkıntılardan, üzüntü ve can sıkıcı şeylerden hoşlanmaz. Hep sevinçli olmak, rahat etmek, yoklarla yüzleşmemek ister. Ama karşı koyamadığımız Sünnetullah’ta (Rabbimizin koyduğu kanunda) işler bizim istediğimiz gibi olmuyor. Yollar inişli çıkışlı. Gündüzün aydınlığı yanında gecenin karanlığı, acının yanında tatlı, zenginliğin yanında fakirlik, sağlığın yanında hastalık da var. Ayağımızın altında uslu uslu duran yerin üstündekileri bir hışımla silkeleyip attığı da var. Her şey zıddı ile kâimdir demişler. Biz de bu Sünnetullah’ın kuralları içinde bulunuyorsak, istesek de istemesek de onun her türlü tecellisi ile karşılaşmaya hazır olmalıyız. Bir Arap atasözünde hayatı tanımlarken “bir gün lehinde bir gün aleyhindedir” der. Hayat böyle. Ancak çok şükür bizim kadere olan imanımız olup bitenlere isyanı değil, teslimiyeti sağlıyor. Bu teslimiyet bize bir sekinet, bir sükûnet, bir tatlı huzur veriyor, bizi Rabbimize daha çok yaklaştırıyor. Ayrıca insan üzgün olduğu zamanlarda kalbi incelir, merhamet duyguları artar. Bu sene başımıza gelen deprem felaketinden dolayı millet olarak gönüllerimiz üzgün ama Kâinatın Sahibi’ne (C.C.) daha yakın durumdayız. İşte bu yüzden bu sene Ramazan-ı Şerif’i daha olgun ve engin duygularla karşılıyoruz inşallah.  

“RAMAZAN-I ŞERİF’İN EN GÜZEL İHYÂSI NEFİS MUHASEBESİ İLE OLMALIDIR”

Bir Müslüman, Ramazan-ı Şerif’i en güzel şekilde nasıl ihyâ edebilir? Bu konuda bizlere neler tavsiye edersiniz?

Bu seneki Ramazan-ı Şerif’in en güzel ihyâsı nefis muhasebesi ile olmalıdır diyebiliriz. Evet deprem bir afet, bir kader ama bu kaderin afet haline dönüşmesinde, o ortamın hazırlanışında insan olarak bizim payımız nedir? Kader deyip geçiştirmek, sorumluluktan kaçmak olmaz mı? Yapılarımızı depreme dayanıksız yapıp bunca canın ve malın telef olmasına sebep olduksa bu kaderin suçu mu? Bunları sorgulamalıyız. İnsanlarımızı mühendislik bilgileri ile yükler ama bu bilgiyi insanlığın zararına değil, yararına kullanması gerektiğini öğretmezsek yani öğretir eğitmezsek başımıza gelen felaketin görünen sebebi kim olur dersiniz? Akif ne demiş:

Ne irfandır veren ahlaka yükseklik ne vicdandır

Fazilet hissi insanlarda Allah korkusundandır.

Yüreklerden çekilmiş farz edilsin havfi Yezdan’ın

Ne irfanın kalır tesiri kat’iyyen ne vicdanın

İnsanın vicdanını, zamirini, iç âlemini çekip çevirecek dinden başka bir güç varsa beri gelsin. Kanaatimce bu seneki Ramazan-ı Şerif’i ihyâ etmenin en güzel yolu milletçe bunun muhasebesini yapmaktır. Batıl bir din anlayışına sahip olan Japon milleti vatandaşına gıpta ettiğimiz birtakım değerleri verebiliyorsa İslam gibi bir dinin mensupları olarak bizler bunu başaramazsak daha çok deprem enkazı temizler, gözyaşı dökeriz. 

KADİR GECESİ, BİN AYDAN DAHA HAYIRLI

Ramazan-ı Şerif’in en önemli duraklarından biri de Kadir Gecesi. Rabbimiz bu geceyi ‘Bin aydan daha hayırlı gece’ olarak tanımlıyor. Kadir Gecesi neden bu kadar önemli? Bu mübarek gecenin ehemmiyetini bize anlatabilir misiniz?

Yüce Rabbimiz Duhan Sûresi’nde “Biz Kur’an’ı mübarek bir gecede indirdik” buyuruyor, Kadir Sûresi’nde bu gecenin adını koyuyor, “Kadir Gecesi” diyor. Bu sûrede Rabbimiz Kadir Gecesi’nin bin aydan daha hayırlı olduğunu bildirmiştir. Eski Arap örfünde bin ay kesretten yani çokluktan kinayedir. Çünkü onlar binden yukarı bir sayı kullanmazlardı. Bu yüzden aslında Kadir Gecesi’nin hayırlı oluşu sınırsızdır diyebiliriz. Bu gecenin -eskilerin tabiriyle- kadr-u kıymeti nereden geliyor? Hiç şüphesiz bu, o gece Kur’an-ı Kerim’in indirilişiyle alakalıdır. Şerefü’l-mekân bimekîn derler. Yani bir yer veya makamın şerefi orada bulunan veya o makamda oturanın şerefiyle yücelik kazanır. Asr-ı Saadet, fazilet ve şerefini Rasulüllah’ın (S.A.V.) o asırda gelişinden aldığı gibi Kadir Gecesi de bu hayır ve faziletini Kur’an’dan almıştır. Asıl bereket ve faziletin kaynağı Kelamullah’tır. O gece geldiğinde bir taraftan anlamadan da olsa elfazını okuyup her harfine on sevap kazanmaya çalışırken diğer taraftan Kur’an-ı Kerim’in hayatımızdaki derin izlerini düşünelim. O hayatımızda olmasaydı, onu hayatına sokmayanlar gibi olurduk. Rabbimizin ifadesiyle hayvanlar gibi hatta daha da aşağı olurduk. Gusül bilmez, alnımız secdeye gelmez, yüzümüz kıbleye dönmez, midemizin ve nefsimizin keyfinden başka şeyi düşünmez biri olurduk. Çevremizde bunların örnekleri pek çok. Kur’an bizi adam ediyor. Dünyamızı da, ukbamızı da kurtarıyor. Bu kadar yüce bir kitabın indiği gece en hayırlı gece olmasın da başka hangi gece olsun efendi! Ramazan on bir ayın sultanı, Kadir Gecesi de Ramazan ayının sultanı.

“İTİKÂF UZLETTİR, HALVETTİR, KENDİNLE BAŞ BAŞA KALMADIR”

Ramazan-ı Şerif’le birlikte hatırladığımız ‘itikâf’ ibadeti gündelik hayatın yoğunluğu içerisinde unutulmaya yüz tutan sünnetler arasında yer alıyor.  Peygamber Efendimiz’in (S.A.V.) hiç aksatmadan icra ettiği ‘itikâf’ ibadeti nasıl yapılır? İtikâf yaparken hangi hususlara dikkat etmek gerekir? Sizden öğrenebilir miyiz?

Evet ifade ettiğiniz gibi çok az Müslüman’ın ihyâ etmeye gayret ettiği bir sünnet. Ama son senelerde elhamdülillah daha da yaygınlaşmaya başladı. Efendimiz her sene Ramazan-ı Şerif’in son on gününü itikâfta geçirirmiş. İnsanın midesi ne kadar hafif olursa zihni o kadar berraklaşıyor. Ramazan’da midemiz kısmen de olsa hafifliyor, dinleniyor. Bunu bir fırsat bilip itikâfla kendimizi dinlesek iyi olur. İşin uzmanları ‘işinizden gücünüzden kendinize de vakit ayırın’ diyorlar. İtikâf uzlettir, halvettir, kendinle baş başa kalmadır. Gidişatımızın muhasebesidir, seyyiâtımız mı ağır basıyor hasenatımız mı? Ömür geçiyor, ahiretimiz için daha neler yapabiliriz, bunun gözden geçirilmesidir itikâf.

İTİKÂFTA NELERE DİKKAT EDİLMELİ?

İtikâf günde beş vakit cemaatle namazın iade edildiği bir camide yapılır. Niyetle başlanır. İtikâf niyeti olmadan camide ne kadar oturursak oturalım itikâf yapmış olmayız. Ameller niyetlerle ibadet hüviyeti kazanır. İbadetle âdeti ayıran şey niyettir. Sünnet üzere bir itikâf Ramazan’ın son on gününü bir camide bekleyerek geçirmekle eda edilir. Ama kişinin durumuna göre daha az hatta sadece bir gün bile olabilir. İtikâfa başlayan kişi vakitlerini Kur’an okuyarak, namaz kılarak, zikirle tefekkürle meşgul olarak geçirir, lüzumsuz lakırdılar yapmaz. İstirahatini camide yapar, zaruri ihtiyaçlarının dışında camiden çıkmaz. Yemeğini getireni yoksa yemek için çıkar en kısadan ihtiyacını temin edip döner. Son orucun iftarını camide yaptıktan sonra itikâfını tamamlamış olur.

ANLAMLI BİR İTİKÂF ANISI

Söz itikâftan açılmışken müsaadenizle itikâf gayretlisi bir hocamı rahmetle yâd etmek isterim. Mekke Ümmü’l-Kurâ Üniversitesi’nde doktora danışman hocam vardı, Ahmet Abdürezzak el-Kübeysî, beden gözü kapalı idi ama kalp gözü açık, her haliyle hâzâ Müslüman denmeye lâyık bir zat idi. Her sene Harem-i Şerif’te itikâfa girerdi. İtikâf hükümleri ile ilgili bir de kitap yazmıştı. Ramazanların birinde hanımı biraz rahatsız oldu. Ben de, “Hocam bu sene itikâfa girmeseniz daha iyi olmaz mı?” dedim. Hocam buna hiddetlenir gibi oldu ve, “Ya şeyh Ahmet, itikâf kitabı yazmış biri olarak ben itikâf yapmazsam kim yapacak” dedi ve yoluna devam etti. Allah rahmet eylesin, makamı cennet olsun. Allah, itikâflarımızı kabul eylesin.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?