Hilmi Yavuz'un yaraları sarılacak
Hilmi Yavuz, şairliğinin 60. yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Medeniyet ve Kültür Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle düzenlenen bir sempozyuma konu olacak

Ali Koçak/ Kültür Servisi
Sanırım AKP'li yılları anlamak bakımından önemli göstergelerden biri de Müslüman entelektüel vasfının sahiplenilişinde ve tabii ki bundan uzak durma seçimlerinde yaşanan dönüşümdür. Anlaşılması ve anlamlandırılması zor bir konudur bu. Bu yıllarda bir zamanlar Müslüman aydın veya entelektüel vurgusunu sahiplenenler muhafazakârlığa evrilirken "Müslüman aydına" sahip çıkmak Hilmi Yavuz'a kalmıştı. Konu hakkındaki kitabının arka kapak yazısında özellikle buna dikkat çekilmesi manidardı. Elbette, aydın sapmasının patika olmaktan çıktığı bir vasatta "Müslüman aydın" lığın sahipleniliyor olması hayırlı bir gelişme olarak okunabilir(di). Fakat bu sahiplenme halinin konjonktürel oluşu bu okumayı mümkün kılmıyor. Sırasında Mustafa Suphici, sırasında başka birşey. Oysa yıllar evvel şunları dile getiren Necati Cumalı ne kadar haklı: "Hiçbiri değil gerçekte bunların." Hele İslamcıları Kemalizm'le özdeş gören yorumlarını göz önünde bulundurduğumuzda neyin gerçek olup olmadığı daha iyi anlaşılacaktır. Bu sürecin ayrıntılı bir kronolojisi için –"bir hatıra kadar kötü olmayı" göze alan- Enis Akın'ın Duvar'da yayımlanan yazısına bakılabilir. Tabii Divan dergisinde ve Umran dergisinde farklı meseleler etrafında ona yöneltilen eleştiriler ve Türkçe şiirde "tabut" sözcüğünün kullanımı üzerinden yapılan dokumalar da.
Bütün bunları tekrar etme gereği duymamın bir sebebi var: Hilmi Yavuz'un, şairliğinin 60. yılında Kültür ve Turizm Bakanlığı ile Medeniyet ve Kültür Araştırmaları Merkezi işbirliğiyle düzenlenen bir sempozyuma konu olması. Sempozyumun tarihi ve içeriği konusunda şu bilgiler yer alıyor: Yetmiş altı yıllık yaşamına altmışa yakın eser sığdıran Hilmi Yavuz Sempozyumu, 8 Aralık Cumartesi günü İstanbul Legacy Ottomon Otel'de saat 10.00'da başlayacak. Burada ister istemez aklıma şu mesele takıldı: Bilindiği üzere, Yavuz'un son yıllarda oluşturduğu yeni kitaplarının birçok yazısı eski kitaplarının "yeni bütüne"/kolaja dahil edilmesiyle oluşturulmuştu. Sadece bir örnek vereceğim: Hilmi Yavuz ilk basımı 1998 yılında yapılan Modernleşme, Oryantalizm ve İslâm kitabı, Modernleşmeye çalışan bir İslâm ülkesinin nasıl Oryantalistleştiğini Bilim, Din, Ateizm, Avrupalılık, Rasyonalite, Sivil Toplum, Kent, Kimlik, Felsefe, ATÜT, Osmanlılık, Entelektüellik, Laiklik, Oksidentalizm gibi konulardaki kuramsal yazılarıyla aktarmaya çalışıyordu. Yavuz'un bu eseriyle iki binli yıllarda yayımlanan İslâm'ın Zihin Tarihi ve Türkiye'nin Zihin Tarihi adlı eserleriyle hayli ortak yazıların yer alması.
Acaba yeni kitaplara dâhil edilen önceki kitaplar/ parçalar da altmışa yakın olduğu söylenen esere dâhil mi? Dâhilse, bu konuda kamuoyu sayısal çokluğun altında cüceleştirilerek yanıltılmış olmuyor mu? Doğrusu bunu okuyunca şunu bilmek isteği oluştu bende: Yavuz'un "antikapitalist Müslümanlara" tavsiye ettiği "kibrin reddine dayanmak" meselesi bu konu çerçevesinde nasıl anlaşılmalıdır? O yüzden bu rakamın altında kibir izleri görüyorum ben. Öte yandan "entelektüel utanç" olması gereken eski kitapların ve yazıların yeni bir kitaba dönüştürülmesinin izahının yapılmamış olması "asli muhabbeti" engelliyor!
Neyse biz devam edelim sempozyumun içeriği hakkındaki bilgileri aktarmaya: Yavuz'un "eserlerinin anlaşılmasına katkı sağlamak ve çok yönlü bir kültür adamını farklı açılardan tartışmak niyetiyle" düzenlenen sempozyumun açılış konuşmalarını Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, Cumhurbaşkanlığı Sekreteri Prof. Dr. Mustafa İsen ve AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Doç. Dr. Hüseyin Çelik yapacak. Prof. Dr. Halil İnalcık ve Prof. Dr. İlber Ortaylı'nın da katılacağı sempozyumda Yavuz'un başta şiirleri olmak üzere "sahih şiir" tezi, özgün poetik görüşleri, Türk şiirine kazandırdıkları, savunduğu İslâm estetik medeniyeti tezi, "İslâm medeniyeti" üzerine ileri sürdüğü bakış açısı, Türkiye'de ilk post-modern anlatıları kaleme alması, gazetede yazdığı yazılarla yazar-muharrir geleneğini devam ettirmesi ve hocalığı konuşulacak. "Yahya Kemal ve Hilmi Yavuz'da İktidar Sorunsalı" başlıklı bir bildiri de olsaydı keşke!
"Sahih bir şiirin 60 yıllık serüveni: Hilmi Yavuz'un şiiri", "Hilmi Yavuz'un denemeciliği ve anlatı yazarlığı", "Batı ve Doğu düşüncesi kavşağında Hilmi Yavuz ve İslâm medeniyeti düşüncesi", " "Hilmi Yavuz'un fikir yazıları", "Hilmi Yavuz'un hocalığı" başlıklarıyla tüm gün sürecek sempozyuma çeşitli üniversitelerden öğretim görevlilerinin yanı sıra gazeteci-yazar Doğan Hızlan, sinema yönetmenleri Ezel Akay ve Derviş Zaim, Büyükelçi Prof. Dr. Kenan Gürsoy ve yazar Nilüfer Kuyaş da katılacak. Anlaşılan Nurettin Sözen katılmayacak!
Sempozyum haberini mail adresimde görünce nedense aklıma Hilmi Yavuz'un son şiir kitabı Yara geldi. Yavuz bu kitabı vesilesiyle yapılan bir söyleşide son on yılda çok yaralandığını ifade ediyor ve sözü AKP iktidarına getiriyordu: "AK Parti'nin Türkiye yararına gerçekleştirdiği devrim sayılabilecek şey askeri vesayetin tasfiyesidir. Paul Eluard bir şiirinde "Gece hiçbir zaman tam değildir" diyor. Yani zifiri karanlık olsa bile bir ışık vardır. Böyle bir ışık var ama bu, gecenin karanlığının hâkim olmasını değiştirmiyor.
(...)
AK Parti'nin Türkiye'nin yararına yaptığı işleri bir kefeye, kötü yaptığı veya yapamadığı şeyleri diğerine koyuyorum. Askeri vesayetin tasfiye edilmiş olmasının büyük ağırlığı var. Ama AK Parti'nin gerçekleştirdiği bu büyük dönüşüm, son 10 yıla olumlu ve iyimser bakmamı mümkün kılmıyor."
O yüzden bu sempozyumun bir gönül alma ve yaraları sarma girişimi olarak okunabileceğini düşünmeden edemedim. Kusura bakmasın, ama buradan böyle görünüyor. Yavuz'un Yara adlı kitabına baktığımızda dikkat çekici bir şekilde bazı ifade kalıplarının tekrar edildiğini görüyoruz: "akrep izleri", "kuşatıldık kusmukla", "pis bir şafak", "çamur gibi tan yeri", "güneş lağımdan doğuyor şimdi", "her şey cüzamlı, döküntü", "şiirler dönüştü kezzaba", "yollar, ilhâda dönüştü", "bir leşe yazdın kendini", "kanıyor durmadan içimdeki köhne bahar", "kara sinekler üşüştü", "ülkemden cerahat akıyor", "habis bir sonbahar" vs. Belki bu ifadeler ileride AKP devrinin eleştirisi için işe koşulur!
Yavuz, İslamcılıktan Zaman gazetesinde yazı yazmasına kadar pek çok konuya değiniyordu Yara vesilesiyle yapılan söyleşide. Türkiye'de yaşanan sorunların sadece iktidar partisinden kaynaklanmadığını ifade eden Yavuz şöyle devam ediyor: "AK Parti çok fazla iktidarda kaldığı için bunların mesuliyeti ona aitmiş gibi görünüyor ama değil. Bu Tanzimat'la başlayan bir süreç. AK Parti'ye eleştirim şu: Sen Müslüman hassasiyetleri olan bir partisin, bunu açıkça söylüyorsun. "Dindar nesil yetiştirmek istiyoruz" diyorsun. Dindar nesil yetiştirmek istiyorsan bu her şeyden önce bir ahlâk dini. Peygamber ahlâkını referans alan bir din. Peygamber'in bir hadisinden yola çıkarak söylersek, "Allah güzeldir ve güzel olanı sever"den iktidarın ne derece nasiplendiğini sorgulamak gerekir. Etik ve estetik bir medeniyet inşa eden İslâm, bize neyin güzel, neyin çirkin, neyin ahlâklı, neyin ahlâksız olduğu konusunda çok ciddi ve temel referanslar verir. Bu referansları hayatımıza yeniden geçirecek bir misyonu üstlenmediği için AK Parti'yi eleştiriyorum."
Hilmi Yavuz, nedense son aylarda AKP döneminde tartışılan konulara temas ettikten sonra çevresindeki insanların meselelere kaba saba yaklaşmasından kaynaklanan entelektüel yaranın giderek kanadığını tekrar etme gereği duyuyor. Yavuz, için düzenlenen sempozyum sanırım onun "sağda" olduğuna ilişkin çıkarımları haklı kılacak. Nereye giderse gitsin bu onun ayırt edici vasfı olarak anılacak.
Anlaşılan o ki, kalbi iktidardan uzak tutmak çok zor. Belki, Yavuz iki kere haklıdır: "cerahat tarihidir bu ülkenin" "Çıldırmak işten değil bu ülkede. Gerçekten çok ızdırap çekiyorum inan bana..."