İstanbul’da hikayesi bilinmeyen camilerimiz - Osman Şahin

Hadikatü’l Cevami, (Cild:2 Sayfa: 96) şöyle denilir: “Ebu Eyyüb Ensari Radiyellahuanh Elbâri Hazreterinin hizmetlerinde bulunan iki zat ki birinin ismi Hasan diğerinin ismi Hüseyindir. Kayser-i Rum izni ile  İstanbul’a gelip beldeyi temaşa ederlerken bazı küffarın yersiz sataşmalarına maruz kalırlar. Tabiinden  bu iki zatı öldürmek isterler. "Adı geçenler firar ederlerken yetişip birini adı geçen mescidin olduğu mahalde (Babıali yakınlarında)  ve diğerini dahi yakınında şehit ederler ve o zaman mezkur mahalde bina olmadığından öldükleri yere defn ederler."

Kültür Sanat 05.05.2020, 08:29 05.07.2020, 22:44
İstanbul’da hikayesi bilinmeyen camilerimiz - Osman Şahin

Osman Şahin  
    
Yeraltı camii İstanbul,  Galata yakası sahilindedir. Buna “Kurşunlu Mahzen Camii” da derler. Bu cami “Mesleme bin Abdülmelik”  Hicri 98 senesinde  İstanbulu kuşatmasıyla ilgili  olduğundan  burada zikrine lüzum gördük. (Bu senenin mübarek Ramazan ayında  salgın virüs sebebiyle benzer manevi mekanları ziyaret etme imkanı olmadığından  burada sizlerle buluşturmayı uygun gördük)  Yoksa o devrin ve Mesleme’nin hayır eserlerinden değildir.  Bu cami Mithat Efendinin Mufassal Tarihi’nde   (Cild: 2 Sayfa: 208)  beyan ettiğine göre  aslında su sarnıcıdır. Hakikaten şekli ve inşa tarzı onu gösteriyor.  Mesleme bin Abdülmelik  98 tarihinde  İstanbul’u muhasara edip  Galata cihetini zabt edince  susuz olan sarnıcı ibadetgah ve sonra  silah ve mühimmat mahzeni olarak kullandı.  Bizans İmparatoru ile barış anlaşması yapıp  İstanbul’dan ayrıldığında içerisine bazı eşya bırakılarak yapılan anlaşma  mucibince  sed edildi (kapatıldı) ve kapısına kurşun akıtıldı.  Bu yüzden “Kurşunlu Mahzen” olarak isimlenmiştir. 

Hicri 1165 (Miladi: 1752) senesinde, Sultan Birinci  Mahmud’un  daveti üzerine İstanbul’a gelmiş olan   Şam ulema ve salihlerinden  Şeyh Muhammed Efendi El Muradî rüyasında  Üsküdar’dan Galata’ya bir köprü kurulmuş olduğunu  ve üzerinden melaike-i kiramın Galata cihetine  geçtiklerini ve sebebini sorup  Kurşunlu Mahzen içinde  medfun bazı Tabiini ziyarete gittiklerini  söylediklerini görmüş ve bunu Sadrazam Köse Mustafa Bâhir Paşa’ya bildirmişti (1). Mustafa Bahir Paşa Paşa mahzeni açtırıp temizlettirdi. İçinde hakikaten  birkaç kabir görüldü. Sözkonusu mahzen, Sultan Birinci Mahmut namına  cami olarak kullanıldı. Orada ilk kılınan Cuma namazında Sultan Birinci Mahmut da bulundu.  Namaz kıldıktan sonra  sadrazama,   hayra vesile olduğu için bir samur kürk giydirdi. (hil’at giydirdi).

Adı geçen Şeyh Muhammed Efendi el Muradî, Şam Müftüsü ve  “Silk el Dürer” sahibi  “Muhammed Halil Efendi El Muradî”nin büyük babasıdır. Hal tercümesi “Silk el Dürer” de   varsa da zikrettiğimiz rüyadan bahis yoktur.  Sicill-i Osmanî de Mustafa Bâhir Paşa’nın   tercüme-i halinde ve İstanbul’un camilerini anlatan emsalsiz kitap “Hadikatü’l Cevami”de  bundan bahsedilmiştir.

Yer altı Camiinin dört kapısı vardır. İkisi karaya ikisi deniz cihetine açılır. İçinde üç kabir mevcuttur. Havlusunda abdest muslukları  ve kapısı haricinde bir çeşme vardır.

Karaköy'deki Yeraltı Camii, imamı ve aynı zamanda Reis-i Hafızı Kurra olan hocası Ali hoca ile bütünleşmiş bir tabiin camiidir.

Mösyö Arnest Manburi İstanbul için hazırladığı “Rehber-i Seyyahin”de (Turistler için hazırladığı Rehber) kitabında  Yer altı Camii hakkında şu malumatı verir:

“Bu cami  Sultan Birinci Mahmud tarafından H. 1164’te tesis kılınmıştır.Nakşibendi Meşayihinden   Şeyh Muradzade Muhammed Efendi’nin,  malumat-ı tarihiyyeye (!)  istinaden  vukubulan müracaatı üzerine  Sultan Birinci Mahmut  zamanında bu mahalde yapılan araştırmalar ve kazılar neticesinde  iş bu camiin işgal etmekte olduğu mahalle vaktiyle İstanbul’un muhasarası ve Galata’nın da fethi sırasında Emeviler tarafından ilk defa olarak  bir cami inşa edilmiş olduğu tezahür eylemiştir. Mimari tarzı  ve  vaziyeti, eski kaynaklara göre tedkik edilince burasının  Galata Kulesi  temel inşaatı aksamından  olduğu anlaşılıyor ki  vaktiyle Haliç’i kapatan zincir buradan başlar idi.  Filhakika cami müteaddit ve kalın pilyayeleri (2) ve aralarında da engin ve gayet dar geçitleri havi  yer altı bir bina halindedir. Üst kısmında liman dairesini taşımakta olan bu âbide kadîm Galata surunun dış tarafına dayanmaktadır.”

(1)  Mustafa Bahir Paşa üç defa sadrazamlık makamına geçmiş ve 1138 senesi Şevvalinde Üçüncü sadaretten  azl ve Midilli’ye nefyolunarak orada idam olunmuştur.  Eyüp’te Otakçılar’da bir camii ve tekkesi vardır. Şair ve mahirdir. Bu iki beyt onundur:

Sipihre  gönderelim nâle-i  bülendimizi
Cihana bildirelim  bari kendi kendimizi
Bu nazm ile varalım hâk-i pâk-i devlete 
Çok oldu görmeyeli  Bâhira Efendimizi  

       
Yer altı Camiinde bulunan türbeler.

Not:1) Süfyan bin Uyeyne’nin Vehb bin Huşayre ile birlikte burada (Karaköy’de)  şehit olduğu  söylenmekte ise de,  klasik kaynaklarda Süfyân’ın 1 Receb 198’de (25 Şubat 814) Mekke’de vefat ettiği ve Harem-i Şerif’e 1 km. mesafedeki Hacûn bölgesinde defnedildiği belirtilmektedir.  (İslam Ansiklopedisi)  Amr bin El-As’ın tübesi ise Kahirededir. Bu kabirler muhtemelen   bu büyük şahsiyetlere izafe edilen makamlar olabilir.

BABIALİ’DE HASAN HÜSEYİN MESCİDİ

İstanbul’da. Babıali civarında. Fevkanidir. “Hasan Hüseyin Mescidi” namıyla meşhurdur. Hace Kasım Kunanî yaptırmıştır. Hadikatü’l Cevami, (Cild:2 Sayfa: 96) şöyle denilir:
“Ebu Eyyüb Ensari Radiyellahuanh Elbâri Hazreterinin hizmetlerinde bulunan iki zat ki birinin ismi Hasan diğerinin ismi Hüseyindir. Kayser-i Rum izni ile  İstanbul’a gelip beldeyi temaşa ederlerken bazı küffarın yersiz sataşmalarına maruz kalırlar. Tabiinden  bu iki zatı öldürmek isterler. "Adı geçenler firar ederlerken yetişip birini adıgeçen mescidin olduğu mahalde (Babıali yakınlarında)  ve diğerini dahi yakınında şehit ederler ve o zaman ezkur mahalde bina olmadığından öldükleri yere defn ederler. "İşte adı geçenlerden  Hasan isimli zat mezkur  mescidin altında ve Hüseyin dahi kapısı karşısında vaki yokuşun ortasında  müstakil türbede medfun olduklarından  sözkonusu mesci onların ismiyle yad olunur.

(2) Pilyaye:  Kesme kuvvetini karşılamak üzere betonarme kiriş ve döşemelere yerleştirilen, özel şekilde bükülmüş betonarme demiridir.

Not: 2)  Asr-ı Saadeti  ve benzer mekanları tarihi olayları akıcı bir lisanla anlatan Ömer Döngeloğlu hocamıza Allahtan rahmet ve mağfiretler dilerim. Bu yazıyı ona ithaf edelim.
 

Yorumlar (6)
Güngören 3 yıl önce
Çok güzel kuran okuyan bir imamı var. Ali Hoca. Demekki anlamlı hatıralar taşıyan kadim camilere atanan imamlar da donanımlı oluyormuş. Ben hutbelerde ayet okurken "ila ahirihi..." diyen çok imam duydum. Hutbeyi hazırlayanlar bu ayeti sonuna kadar oku diyor. Bizim imam da hutbede "ila ahirihi..." diyor.
Fatma Nur 3 yıl önce
InşaAllah birgün ziyaret eylemek nasib olur. Bu güzel, aydın bilgileri istifamıza sunduğunuz için teşekkür ederiz.. Allah razı olsun
Bilmem söylesem mi söylemesem mi? 3 yıl önce
Seda Hanım hassas bir konuya temas etmişsiniz. Birinci Dünya Savaşı sırasında şehitlerin dul, yetim ve öksüzlerine yardım olarak başta Hint Hilafet Komitesi olmak üzere,Mısırdan, Libya Lideri Şeyh Sunusi'den, Sudanlı Ali Dinar'dan ve dünyanın dört bir yanındaki Müslümanlardan yardımlar gelmişti. Sunusi ve Hilafet Komitesi Temsilcisi S. Chotani bizzat yardımları savaş mağdurlarına vermek için Anadolu'ya gelmişti. Acaba gönderilen o yardımlar yerinde kullanıldı mı? Kullanılsaydı şimdi Çoçuk Esirgeme Kurumunun (ÇEK) bir bankası olabilirdi. Sokaklarda sahipsiz ve himayesiz çocuk olmazdı. Mesela İş Bankasının üçte birine ortak olabilirdi. Gelir getiren AVM'ler, fabrikalar, bazı gökdelenler ÇEK'e ait olabilirdi. Öğretmenler, çoçuk eğiticisi pedagoglar iyi maaş veriyor diye Çocuk Esirgeme Kurumu veya Daruleytamın yurt ve okullarında çalışırlardı. İdareciler oraya atanmak için Ankara'daki adamlarının kapısını aşındırırlardı. Bütün mesele o fona gelen yardımların nerelere sarf edildiğini bilmekte. Umarım bu konuyu da mercek altına alan olur. Kısacası bu iş devletin yapabileceği zor bir iş. Aile ve Sosyal Politikalardan sorumlu bir bakanlığımız var. İyi de çalışıyor. Ancak bu konuya ne derece eğildiğini bilmiyoruz.
seda 3 yıl önce
Bir de hikayesi bilinmeyen, adı sorulmayan, görüldüğünde yol değiştirilen sokakta yaşayan gariban çocukları yazsanız, onların hikayelerini bizlere aktarsanız daha güzel olur
Gürsel 3 yıl önce
Yok edilmiş medeniyetin hikayeleri ne kadar da etkileyici. Devamını bekleriz. Ben Hasan Hüseyin Mescidini bulup fotoğrafını göndermek istedim. Ancak mescidi bulamadım. Anladım ki Karaköy Yeraltı Camii yere gömülüp üzeri kurşunlanarak kendini bugüne kadar korumuş ama Babıalideki Hasan Hüseyin Mescidi kendisini koruyamamış. Umarız duyarlı bir DB okuyucusu bu mescidi bulur ve fotoğrafını gönderir.
Kübra 3 yıl önce
Sayın Osman Şahin in ellerine sağlık kalemine kuvvet .....Güzel bilgilendirici bir yazı olmuş... Meleklerin bile ziyarete gittiği bahsedilen mekanları ziyaret etmek bizlere de nasip olur inşAllah..
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?