Oryantalist bakışı bırakacaklar mı?
Disiplinlerarası çalışmalar dergisi Dîvân'ın 27. sayısı İslam Siyaset Düşüncesi meselesinde neye dikkat çekiliyor.

Tarihe mal olmuş, gündem olduktan sonra insanların hayatlarında köklü değişiklikler meydana getirmiş her düşünsel birikimi farklı kültür dünyalarına mensup insanlar kendi yöntemleri/usulleriyle anlamaya çalışmaktadır. Bu anlama çabasının sahih sonuçlara varabilmesi için elzem olan ilk şey adil olmaktır dense, bu abartı sayılmamalıdır.
Modern Batının aziz İslam’ı anlama çabasının adı olan Oryantalizm, sadece basit bir anlama çabasının ötesinde kendi paradigmasına karşı en diri muhalefeti temsil eden İslam’ı kendi paradigmasının içerisinde dönüştürmeyi/asimile etmeyi de içkindir. Hal böyleyken, daha yolun başında asimile etme niyeti taşıyan bu tecessüsün adil olamayacağı gün gibi aşikâr hiç kuşkusuz.
Bilgi ve bilginin hâsıl edildiği usul/yöntem adı geçen dönüştürme sürecinin en başat araçları olma özelliğine sahip. Hıristiyan teolojiye ait okuma biçimlerinin aziz Kur’an’a da uygulanma çabası bundan uzak, bundan farklı şeyler değil. Kadim ulemanın, İmam Ahmed Bin Hanbel gibi, canları pahasına da olsa Kelam-ı İlahî’nin mahlûk olmadığına dair serdettikleri efkâr şimdiye bile hitap ediyor. ‘Metin’ ve okuma yöntemi ya da Retorik ve Tarihsellik vb tartışmalarda kadim ulemaya hala minnet borçluyuz. Tahrifin namütenahi ikliminde vücut bulan mevcut İncil’e ait anlama usullerinin aziz Kur’an’a da uygulanma çabası, Kur’an-ı Azimüş’şân’ı basit bir ‘metin’e yani ‘mahluk’a indirme terbiyesizliğine karşı hala onları minnetle yâd ediyoruz.
İş bu kadarla sınırlı değil tabii ki. Bu satırların yazarı topluma dair hemen hemen her şeyin içinde bulunduğu siyaset mefhumunun da aynı minvalde düşünülmesi gerektiği kanaatinde.
Dîvan: Disiplinlerarası Çalışmalar Dergisi’nin yirmi yedinci sayısı bu konu özelinde hazırlanmış: İslam Siyaset Düşüncesi.
Siyaset Düşüncesi Atölyesinin ürünü27321
Hızır Murat Köse hocanın öncülüğünde 2003 yılında Bilim ve Sanat Vakfı –Medeniyet Araştırmaları Merkezi bünyesindeki Siyaset Düşüncesi Atölyesi’nin katkılarıyla hazırlanmış dergi.
Biryandan İslam Siyaset Düşüncesinin mahiyetini belirlemeye çalışan diğer yandan ise bu kadim birikimin anlaşılması önündeki en büyük engel olan [maalesef Müslümanların böyle bir çalışması olmadığı için oryantalistlerin çalışmaları kaynak olarak kabul görüyor E.K.] oryantalist bakış açısının kör olduğu noktaları ortaya çıkarmayı amaçlayan bir çabanın ilk ürünü.
İslam Siyaset Düşüncesi’ni ele almanın imkân ve usulü meselesini açıklığa kavuşturmanın çabasında olan atölye çalışmasında İslam Siyaset düşüncesinin temel birkaç kitabı ve müelliflerinin neyi anlattıkları tartışma konusu yapılıyor. Çağdaş oryantalist bakış açısının ve literatürünün düştüğü çıkmazları/yanılsamaları şöyle sıralıyor:
"Klasik eserlerin kaleme alındığı tarihi bağlamın göz ardı edilmesinden kaynaklanan ‘Tarihî yanılsama’, yani kimi yerde retrospektif kimi yerde ise anakronik bir tarih okumasının yapılması,
Sosyal bilimlerin mevcut tasniflerini esas alarak mezkur metinleri ait oldukları disiplinlerden kopararak incelemekten doğan ‘disipliner yanılsama’, yani İslam’ı Hıristiyanlığa ya da moderniteye ait kalıplarla anlamlandırma çabası,
Leo Strauss ve ekibini özellikle İslam siyaset felsefesi metinlerinin anlaşılmasına dair geliştirdikleri okuma tarzının doğurduğu ‘batınî yanılsama’."
‘Olan’ ‘Olması gereken’e tercih mi edildi?
Derginin ilk makalesi Hızır Murat Köse hocaya ait. ‘İslam Siyaset düşüncesini Yeniden Okumak: Eleştirel Bir Giriş’ adlı makalede özellikle bahsi geçen yanılsamalar üzerinde duruyor hoca. Tarihi yanılsama ve disipliner yanılsamayı bu makalede işleyen Köse, batınî yanılsamayı daha geniş bir çalışmayla bize sunacak diye umuyoruz.
İslam siyaset düşüncesinin tarih içindeki öneminden hiçbir şey kaybetmeden bugün de güncelliğini koruduğunu dile getiren Köse özellikle müsteşriklerin tarihi yanılsamalarının altında yatan neden olarak şunu gösteriyor: Modern Batının geçtiği merhalelerden İslam’ın da geçmiş olduğu ya da geçmesi gerektiği yargısı.
Erken modern dönemde Batı Avrupa’da iktidar ile sosyal olgu arasında yaşanan gerilimin ve tutarsızlığın Müslümanlar arasında da yaşanması gerektiğini batılı siyaset bilimciler bir koşul olarak öne sürmektedir. İmparatorluğun hâkim olduğu her yerdeki mutlak iktidar olduğu Ortodoks yargının tartışıldığı, şehirlerin iktidarını ellerinde bulunduranların bu bölgelerde imparatora göstermelik olarak bağlı iken yani imparatorun meşru/lafzî/de jure iktidarına rağmen kendi de facto iktidarlarını inşa ettikleri sürecin Müslümanların tarihsel tecrübelerinde de olması gerektiği kanaatinde olan bu zevat şunu yapıyor: kısmen teleolojik bir tarih okumasıyla Müslümanların hiç tecrübe etmedikleri şeyleri kendilerine tecrübe ettiriyor.
Siyasî açıdan Machiavelli’nin ‘olan’ı, ‘olması gereken’e tercih eden realist siyasî yaklaşımı ile Thomas Hobbes’un sosyal sözleşme kuramının ve dinî alanda kilisenin yaşadığı reformasyonun bir benzerinin de İslam tarafında olacağı hurafesini yayıyorlar. Özellikle İmam İbn Teymiyye’nin kendi zamanında –Moğol istilası zamanında- fiili gücünü büyük oranda kaybetmiş olan halifeliği tartışma konusu yapmaktan çıkararak fiili emirlerin iktidarlarını meşru görmesini iktidar ile sosyal olgu arasında yaşanan gerilimin ve tutarsızlığın şahidi olarak göstermek hevesindeler. Oysa görmek istemedikleri bir şey var: İmam İbn Teymiyye için zannî bir konu olan siyasi yapı ve mekanizmaların ne şekilde olması gerektiği sorusu esas değildir; asıl mesele şeriatın yani meşru/lâfzî hukukun uygulanmasıdır.
Kat’iyyât ve Zanniyyât ayırımı
Batılıların görmek istemediği apaçık bir gerçek var ki o da İslam’ın kendi karakterinin siyasi tercihlerini ve usulünü kendine has bir şekilde inşa ettiğidir. Bu inşa sürecinin asıl amacı hukukun işletilmesi, adaletin gözetilmesi yani Şeriatın uygulanmasıdır. Bunun için İmam Cüveynî’nin yaptığı Kat’iyyât ve Zanniyyât ayırımının iyi bilinmesi gerekiyor.
İmam Cüveynî’ye göre Kitap, mütevatir sünnet ve İcma; diğer alanlarda olduğu gibi siyasetle ilgili olarak da Kat’iyyât şeklinde isimlendirilebilecek tevhid, adalet, yöneticilerin ehil ve emin olması, biat, istişare vb temel ilkeleri vaz ederler. Kat’iyyât sahasında vazedilen ilkelerin hangi mekanizmalarla nasıl işletileceği zanniyyât alanının konusuna girmektedir. Örneğin idarecilerin seçimle başa gelmesi kat’i bir mesele iken seçimin şekli zanni bir konudur.
Kat’iyyât ve zanniyyât ayırımını anlamak istemeyen müsteşrikler ve mustağripler hep İslam Siyaset Düşüncesini eksik anlamakla malul oluyorlar.
Hilafet sekülerleştirildi mi?
Derginin ikinci yazısı Özgür Kavak’a ait. “ ‘Siyasi-Fıkhî Ahkamın’ Fıkıh Usulü Zemininde Temllendirilmesi: Cüveynî’nin el-Gıyasî’sinde Kat’iyyât-Zanniyyât Ayırımı ve Modern Yorumları” adlı makalesinde imam Cüveynî’nin yaptığı Kat’iyyât-Zanniyyât ayırımının fıkıh usulünden alındığını dile getiren Kavak, İmam Cüveynî’ye göre kat’i olan hükümlerin ümmeti mutlak manada bağlayan meselelerden oluştuğunu, zannî olanların haklarında hüküm bulunmayan yani ulemanın ictihad alanına bırakılmış olana tekabül ettiğini söylüyor. Usulî olarak fıkıhtan alınan bu yaklaşım kitabın tüm konularının ele alınışında göze çarpıyor.
Siyasî-Fıkhî ahkâma dair kitaplarla uğraşan Wael b. Hallaq ve Patricia Crone’un bu ayrımı İmam Cüveynî’nin İmam Maverdî’nin Ahkamü’s-Sultaniye adlı eserindeki hilafet-halife anlayışına bir alternatif teori olarak gördüğünü söylüyor. Ve ardından ekliyor her iki isim de bu eksik yaklaşımlarından ötürü İmam Cüveynî’yi hilafeti sekülerleştirmekle itham ediyor.
Daha almamız gereken çok yol var
Derginin diğer yazıları da şöyle: M. Cüneyt Kaya Hocanın “ ‘Peygamberin Yasa Koyuculuğu’: İbn-i Sina’nın Ameli Felsefe Tasavvuruna Bir Giriş Denemesi” adlı makalesi ile Hümeyra Karagözoğlu’nun “Ahlak Düşüncesinde Siyaseti Aramak: İbn-i Miskeveyh’te Adalet Kavramının Siyasi Yansımaları” başlıklı yazısı. Ve derginin son makalesi Hatice Umut’un “İnsan Doğası Temelinde Farabî’nin Toplum ya da Devlet Görüşü”. Ayrıca dergide tanıtımı yapılan üç kitap da şunlar: Metin Bozan’ın İmamiyye’nin İmamet Nazariyesinin Teşekkül Süreci, Roy P. Mottahedeh’nin Loyality and Leadership in an Early Islamic Society ve Muhammad Qasim Zaman’ın Religion and Politics under the Early ‘Abbâsids: The Emergence of the Proto-Sunnî Elite’i.
Bu mütevazı ve fakat mütevazı olduğu kadar da önemli çalışmanın da gösterdiği gibi kendi hayat evrenimize ulaşmanın yolu kendimize ait olan hayatın tüm yönleri ve bilgisiyle yeniden bir araya gelmemizdir. Yitirdiğimiz hafızamız yerine geldikten sonra ancak sahih bir yola girebiliriz. Ve önümüzde yürümemiz gereken daha çok yol var!
Kaynak: dunyabizim