banner39

Ulucanlar'da açan çiçekler! | FOTO

İbrahim Ethem Gören, Katı' sanatkarı Handan Nisrin Şahin ile Ankara Ulucanlar Cezaevi Kültür merkezi'nde 7 Nisan Cuma günü açtığı katı' sergisi üzerine hasbihal etti

Kültür Sanat 11.04.2017, 13:16 13.04.2017, 23:36
Ulucanlar'da açan çiçekler! | FOTO

İbrahim Ethem Gören / Dünya Bülteni 

Katı’ sanatkarı Handan Nisrin Şahin ilk kişisel sergisini Ankara Ulucanlar Yarı Açık Cezaevi  Kültür ve Sanat Merkezi’nde açtı. 7 Nisan Cuma günü Ankaralılara ve ilkbahara katı’ sanatının en güzel örnekleriyle; bahar ve yaz çiçekleriyle içten bir “merhaba” diyen sergi özelinde katı’ ustası Handan Nisrin Şahin ile hasbihal ettik.

İbrahim Ethem Gören: Handan Nisrin Hanım. Öncelikle serginiz hayırlı mübarek olsun. Sergiye geçmezden önce geleneksel sanatlarla tanışma serencamınıza dair bir sual iletmek isterim. Öz sanatlarımızla nasıl tanıştınız?

Handan Nisrin Şahin: Çok teşekkür ediyorum. Öncelikle geleneksel sanatlarla aktif olarak ilgilenmemin nispeten geç başlamış olduğunu söyleyebilirim. Lise eğitimim sırasında gelenekli sanatlardan özellikle ebru konusunda eğitim almak istedim. Fakat mümkün olmadı. 1983 yılında evlenerek Ankara’ya taşındım. O dönemde Ankara’da gelenekli sanatlarla ilgilenen bir kişi ile tanışma şansım olmadı. 1992 yılında bir yıllık bir yurtdışı görevinden sonra İstanbul’a yerleştik. Ebru sanatı ile ilgili arayışım tekrar başladı. 2000’li yılların başlarında birkaç atölyede ebru çalıştım. Fakat bu çalışmalarım çok tatminkâr olmadı ve ebruya ara verdim. Daha  sonra günümüzün usta ebru sanatçılarından olan Sadreddin Özçimi ile tanışma fırsatım oldu. Tam da aynı günlerde çok da iyi bilmediğim katı’ sanatı ve bu sanatın ustalarından Emel Nurhan Oğan ile de tanışma şansım oldu. 2009 yılından itibaren ebru ile birlikte katı’ da çalışmaya başladım. Fakat üç yıl sonra ebruyu bırakmak zorunda kaldım. Halen katı’ çalışmaya devam ediyorum.

Katı’da ne arıyorsunuz?

Aslında bu sorunuzu katı' ile sınırlamadan genel manada hayatta ve bilhassa sanatta ne aradığımı ifade etmeye çalışarak cevaplamak isterim, müsaadelerinizle.

MODERN SANATA KARŞI KLASİK VE GELENEKSEL SANATLARIMIZI SAVUNDUM

Tabii ki, buyurunuz Handan Hanım.

Hayatımın her döneminde içinde bulunduğum sosyal ortama nazaran, bir nebze de olsa, farklı olmaya veya düşünmeye zorlayan bir güdü vardı sanki içimde. Tabiata, kişilere ve olaylara bir ölçüde farklı bakış açısına sahip olmayanlar arasında sanatçı çıkmasını beklemek beyhudedir diye düşünüyorum. Bizim neslin çocukluk ve gençlik dönemleri gerek Türkiye’de gerek dünyada klasiğin ve kadim değerlerin küçümsenip, modernitenin hayat tarzı da dahil olmak üzere birçok sanat dalında öne çıktığı zamanlardı. Bu durumu hiç kabullenemedim. Modern sanata karşı daima  klasik ve geleneksel sanatlarımızı savundum ve hayat şartlarının elverdiği ilk fırsatta da ebru ile gelenekli sanatlara başlamış oldum. Az önce de belirttiğim gibi, ilk ebru çalışması denemelerimde, belki bu itirazcı yapımın bir yansıması olarak, aradıklarımı tam manasıyla bulamadım ama arayıştan da vazgeçmedim. Sadreddin Özçimi Hocam ile gerçek manada gelenekli ebru öğrenmeye başladığım günlerde katı’ sanatı ile de tanıştım. Bu sanatın çok az biliniyor olduğunu öğrenmek, bendeki farklı olma düşüncesini harekete geçirdi. Bundan hareketle bu sanat, farklı olma ve fark edilme isteğimi gerçekleştirmeme  zemin hazırladı. 

GELENEKSEL SANATLAR İCRACISINA FARKINDALIK SAĞLIYOR

Aradıklarınız sizi nereye götürüyor?

Farklı olmaktan ve fark edilmekten bahsettim biraz önce. Bu sanat, meşguliyetim ilerledikçe bana farklı olmanın yanında farkında olmayı da öğretti. Etrafımdaki nesneleri ve varlıkları daha önceden fark edemediğim ayrıntılarıyla gözlemlemeyi ve yaratılışın sırlarını daha dikkatli ve şuurlu bir şekilde düşünmeyi öğretti. Her yeni eserde mutlak yaratıcının sanatındaki ihtişamının biraz daha farkına vardığımı hissediyorum.

ALLAH’IN YERYÜZÜNDEKİ HALİFESİ OLAN İNSAN BELLİ ÇAPTA BİR ESTETİK ANLAYIŞA SAHİP OLMALIDIR

Serginizin “Estetik Sanatın Ruhudur” şeklinde bir iddialı bir ismi var. Sizce sanat ve estetik nedir?

Sergimize "Estetik Sanatın Ruhudur" ismini verdik. Çünkü, estetik anlayışı ve kaygısı olmadan ortaya çıkan şeyin bir sanat eseri olamayacağı kanaatindeyim. Cenab-ı Hakk “Ahsen-ül Halikîn” olduğuna göre, O’nun yarattığı her şey estetik değer ihtiva eder. Allah’ın yeryüzündeki halifesi olması hasebiyle, insanoğlunun ortaya koyduğu ürünlerin de sanat eseri sayılabilmesi için kendi çapında bir estetik anlayışa sahip olması gerekir diye düşünüyorum.

‘Estetik Sanatın Ruhudur’da Ankaralılara ve sanatseverlere neleri ifade ediyorsunuz?

Bu sergimizde öncelikle az tanınan ve bilinen bir sanat dalı olan Katı' hakkında Ankaralılara ve sanatseverlere bir parça da olsa bu konuda fikir vermeye ve farkındalık oluşturmaya çalıştık. 

Sergiye nasıl hazırlandınız? Belli bir konunuz/gündeminiz var mı?

Bu sergimizde daha önce katılmış olduğum Siyer-i Nebi, Esma-ül Hüsna, İstanbul'un Fethi, Yemiş Odası, Gaznevi Albümü, Levni projelerinden parçalarla birlikte serbest kompozisyon çalışmalarım yer alıyor.

Kaç eseriniz var? Hangi teknikleri kullandınız?

Bu benim ilk kişisel sergim ve 26 eser yer alıyor. En eski çalışmam 2010 yılına ait. 6-7 yıllık emeğimin sonuçları olan bu eserlerde sanattaki gelişmemi görmek de mümkün. Eserlerimde katı’ tekniklerinin tamamının yer aldığını söyleyebiliriz. Geometrik kesim, yalın kat ve çok katlı kesim, mukattaa gibi.

Sergi mekânı hakkında bilgi verir misiniz?

Sergimiz Ankara Altındağ'da yer alan Ulucanlar Yarı Açık Cezaevi Kültür ve Sanat Merkezi'nin Matbaa Atölyesi salonunda yapılmaktadır. Bu kompleks 1925 yılında Türkiye Cumhuriyetinin ilk cezaevi olarak inşaa edilen ve  kapatıldığı 2006 yılına kadar kapalı ve yarı açık cezaevi olarak kullanılan ve bugün Ulucanlar Kapalı Cezaevi Müzesi ve Ulucanlar Yarı Açık Cezaevi Kültür ve Sanat Merkezi olarak hizmet veren binalar topluluğundan oluşmaktadır.

Ulucanlar Cezaevi pek çok ilim, sanat ve siyaset adamına ev sahipliği yapmış.

Evet... İskilipli Atıf Hoca’dan Nazım Hikmet ve Necip Fazıl Kısakürek’e; Dr. Nazım Bey’den Bülent Ecevit’e; Muhsin Yazıcıoğlu’ndan Osman Bölükbaşı’na ve Talat Aydemir’e kadar siyaset ve sanat hayatımızın birçok ünlü kişisinin ömrünün bir kısmını geçirdiği  bu mekân 2011 yılından itibaren Müze ve Kültür ve Sanat Merkezi olarak kullanılmaktadır.

Ulucanlar Yarıaçık Cezaevi Kültür ve Sanat Merkezi’nin atmosferinden bahseder misiniz?

Altındağ Belediyesi tarafından bir Müze ile Kültür ve Sanat Merkezine dönüştürülen bu eski cezaevinin bugün Kültür ve Sanat Merkezi olarak kullanılan yarı açık cezaevi kısmı sergi ve toplantı salonları ile ‘Sanat Sokağı’ndan oluşmaktadır.

Sanat Sokağı’nda neler var?

Sanat Sokağı’nda hat, ebru, tezhip, minyatür, resim, keçe, ağaç oymacılığı, mozaik gibi sanatların icra edildiği ve öğretildiği 20 civarında atölye bulunuyor.

SANAT BİR MEDENİYET GÖSTERGESİDİR

Uzun yıllar Ankara’da bulundunuz. Ankara’da nasıl bir sanat ortamı var?

Küçük bir Anadolu kasabası iken Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte şehir ve başşehir haline gelen Ankara’daki sanat ortamının şehrin tarihinden bağımsız olması düşünülemez. Sanat bir medeniyet göstergesi olduğuna göre, şehir olmayan yerde sanatın gelişmesi de beklenemez. Özellikle yeni kurulan bir devlet, bir de geçmişiyle hesaplaşma ve kadim sanat ve kültürünü yok sayarak kendisine yeni bir kültür ve sanat inşaası çabasına girerse, o yerde özellikle klasik sanatların yaşamasını ve gelişmesini beklemek beyhude olacaktır.

Fakat her şeye rağmen Türkiye’nin son yıllardaki dönüşümüne paralel olarak gelenekli sanatlarımız konusunda Ankara’da da önemli mesafeler alındığını söylemek mümkün. Özellikle belediyeler bu konuda son derece gayretli faaliyet göstermekteler. Bu manada, Altındağ Belediyesi, Ulus, Hacıbayram, Hamamönü gibi eski Ankara semtlerini de bünyesinde barındırıyor olmanın da avantajıyla sanata destek konusunda örnek projelere imza atmakta. Hamamönü ve Hamamarkasındaki tarihi binaların restorasyonu ve bu binaların sanat merkezi, sanat sokağı gibi sanata hizmet veren mekânlara dönüştürülmesi önümüzdeki yıllarda Ankara’nın bu konudaki açığının kapatılacağı yolunda ümitvar olmayı sağlıyor.

Ankara’nın geleneksel sanatlar ortamını İstanbul’la kıyasladığınızda karşınıza neler çıkıyor?

Geleneksel sanatlarımızla ilgili Ankara ve İstanbul'daki ortamları karşılaştırmak nerdeyse muhal diye düşünüyorum. Ama yine biraz önce ifade ettiğim gibi son yıllardaki ümit verici gelişmeler Ankara’daki sanat ortamının hızla gelişeceğini müjdeliyor. Ancak bu konuda binlerce yıllık bir birikime sahip olan İstanbul’a yaklaşması çok kolay olmayacak.

Serginize Ankaralıların rağbeti nasıl oldu?

Ankaralılar sergimize beklediğimizin bir hayli üstünde rağbet gösterdiler diyebilirim. Aslında serginin tanıtımını yeteri kadar yapamadık. Buna rağmen açılışa  ikiyüze yakın ziyaretçi katıldı. Takip eden günlerde de ziyaretçimiz hiç eksik olmadı.

Bu ilgiyi neye bağlıyorsunuz?

Ankaralılar özellikle geleneksel sanatlarımıza aç kalmışlar diye düşünüyorum. Ayrıca sergiyi gezenlerin çok büyük bir bölümü katı’ sanatını ilk defa  duyduklarını ve gördüklerini ifade ettiler. Yeni bir sanatın varlığını öğrenmek ve sanat eserlerini kendi yaşadıkları şehirde görmek insanlara ayrı bir mutluluk veriyor.

Bundan sonraki hedefleriniz nelerdir?

Geç sayılabilecek bir yaşta öğrendiğim katı’ sanatında kendimi geliştirmek ve Allah sağlık ve ömür verdiği sürece isteklilerine öğretmek hedeflerimin başında geliyor. Tabi olarak ortaya yeni eserler koydukça farklı şehirlerde sergiler düzenleyerek insanlarımızın beğenilerine sunmak da hedeflerim arasında yer alıyor.

KATI’ AYNI ZAMANDA SABIR EĞİTİMİDİR

Sizin ilave etmek istediğiniz hususlar nelerdir?

Sergimizi tanıtımınızdan dolayı teşekkürlerimi sunuyorum.

Katı’ sanatına ilgi duyanlara nasıl bir mesaj iletmek istersiniz?

Katı’ sanatıyla aktif olarak ilgilenmek ve öğrenmek isteyenler uzunca bir eğitime hazırlıklı olup katı' öğrenmenin ve yapmanın aynı zamanda bir sabır eğitimi de olduğunu hiç unutmamalıdırlar.

Serginizin hayır ve bereketlere kapılar aralamasını niyaz ediyorum Handan Nisrin Hanım.

 

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?