Kürt Siyasi Hareketi'nin 'Reform Paketi'ne' tepkisinin psikolojik arka planı
30 Eylül 2013 tarihinde Başbakan tarafından açıklanan "Reform Paketi'nin" üzerinden iki hafta geçti ama hala gündemde ilk sıradaki yerini koruyor. Paket, Romen sorunundan azınlıklar meselesine, başörtünün kamusal alanda serbest bırakılmasından nefret suçuna uygulanan cezanın arttırılmasına, seçim kanununda yapılacak değişikliklerden okullarda okutulan "Andımızın" kaldırılmasına kadar çok geniş bir yelpazede yapılacak reformları içeriyor. Ama aslında 21 Mart 2013 tarihinde Diyarbakır'da yapılan Nevruz kutlamalarında Abdullah Öcalan'ın mektubunun okunmasıyla başlayan, Kürt sorununda silahlı dönemin bitirilmesi, silahlı militanların ülke sınırlarının dışına çekilmesi ve karşılıklı diyaloga dayalı siyasal çözüm sürecinin başlatılması da göz önünde bulundurulduğunda paketi daha çok tartışılır kılan ve gündemde tutan, Kürt meselesinin çözümüne dair içerdiği hususlar ve Alevi sorunu olmuştur.
Pakete dair günlerdir yapılan yorum ve tartışmalara bakıldığında, gezi olayları travmasını üzerlerinden atamayan liberal-sol ve ulusalcı kalemlerin, " yetmez, ama artık yeter!" gibi kışkırtıcı, toptan retçi ve ön yargılı yaklaşımlarını bir yana bırakırsak, genel anlamda yaklaşım; "Yetmez ama evet!" noktasında olmuştur. Ama zaten Başbakan'ın kendisi de, gelebilecek bu türden eleştirileri ön görmüş olmalı ki, paketi açıklarken; " Bu ne ilk pakettir, ne de son olacak! " demişti.
Kamuoyunda ve medyada yapılan bu tarzdan tartışmalar ve eleştiriler önemli olmakla beraber, aslında daha çok merak edilen, çözüm sürecinin karşı tarafında yer alan BDP'nin, Kandil'in ve daha da önemlisi Abdullah Öcalan'ın pakete dair yaklaşımlarıydı.
BDP...
İlk açıklama BDP Eş Başkanı Gülten Kışanak'tan geldi; "Bu paket Türkiye’nin demokratikleşme ihtiyacına yanıt veren bir paket değildir."
Bağımsız milletvekili ve DTP Başkanı Ahmet Türk ise ilginç bir benzetme ile tepkisini ortaya koymuştu; "İzin verirseniz bu paketi biraz şeye benzetmek istiyorum. Bir kabağa baktığınız zaman çok büyük görünüyor, görkemli görünüyor. Ama kabağı ikiye böldüğünüz zaman bakıyorsunuz içi bomboş. O kabağın içi bomboş, bu paketin de içi bomboştur."
En sert açıklama ise, paket açıklandıktan sonra pek ortalıkta gözükmeyen ve günlerce sessiz kalan Eş Başkan Selahattin Demirtaş'ın istifa edeceği iddiaları üzerine Diyarbakır'da yaptığı basın açıklamasında paket ile ilgili değerlendirmesinde geldi; "...Açıkladığı paketin süreçle de alakası yok. Ortada diyalog da yok. Hükümet fiili olarak süreci bitirmiş haldedir" demişti.
Kandil...
Nihayet geçen hafta içerisinde Kandil'den, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanlığı tarafından, "Demokratik Çözüm Deklarasyonu" başlığında uzun bir açıklama yapıldı. Burada özellikle "reform paketi" ile ilgi açıklamalara bakıldığında, ilk eleştirinin paketin hazırlanış yöntemi ile ilgili olduğuydu. Bu konudaki ifadeler şöyleydi; "Kürt Halk Önderi ve Kürt Özgürlük Hareketi “Biz süreci tek taraflı yürütemeyiz, bu süreç iki taraflı hale gelmeli” dediği halde hükümet haftalarca demokratikleşme paketi açacağım diyerek iki taraflı bir sürecin var olduğu gerçeğinin üstünü örtmeye çalışmıştır."
Paketin içeriği ile ilgili eleştirilerde dahi sık sık bu "tek taraflılık" vurgusu yapılıyor ve AKP’ nin bunu yapmakla gelinen aşamada görüşmeleri hala oyalama ve Apo’yu da bir araç haline getirme biçiminde bir strateji izleyerek Kürt Hareketini tasfiye etme enstrümanı olarak yaklaştığı şeklinde bir eleştiri yöneltiliyor. Yine paketin "bir seçim paketi" olduğunu ve bu paketin Kürt Sorununun çözümüne katkı sağlayamayacağı belirtiliyor.
Öcalan...
Hepsinden daha önemlisi de, Abdullah Öcalan'ın bu konuda yapacağı açıklamalardı. İmralı'ya giden BDP heyetinin yaptığı görüşmelerin ayrıntıları internet sitelerine düştü. Çok detay belirtilmemekle beraber, Öcalan'ın açıklamalarının özeti şu;
1-Çözüm sürecinin önemini vurgulanıp devamı temenni ediliyor.
2-Hala " büyük ve dağ gibi sorunlar önümüzde duruyor" deniliyor.
3-Kendi çözüm önerilerini yazılı ve sözlü olarak Devlete iletildiğini ve "Anlamlı derin müzakereler için Devletin tavrının beklendiği ifade ediliyor.
4-"Bu bir yıl içinde yasal herhangi bir zemin oluşmadığı gibi ne bir ret, ne de bir ilerleme sağlanmamıştır" denilerek aslında o da BDP ve Kandil gibi pakete yönelik memnuniyetsizlik belirtiliyor.
Kürt siyasi hareketinin bu üç cephesinden yapılan açıklamalara ve eleştirilere bakıldığında, her ne kadar paketin içeriğine yönelik bir eleştiri öne çıkıyor gibi görünüyor olsa da, aslında yapılan bu eleştirilerin ve hoşnutsuzluğun temelinde, bu paketin hazırlanma sürecine dahil edilmemelerine duyulan öfkenin etkin olduğunu görüyorum. Yoksa bu pakette Kürt Sorununa dair yer alan hususların neredeyse tamamı, Kürt siyasi hareketinin talep listesinin önemli maddelerini teşkil ediyordu. Bunlar;
Seçim barajının indirilmesi, değiştirilen köy ve yer isimlerinin iadesi, alfabedeki bazı harflerin kullanımı üzerindeki yasağın kaldırılması, farklı dillerde seçim propagandasının yapılabilmesi, ana dilde eğitim ( şimdilik özel okullarda izin verilse de, süreçte genelleşeceğini düşünüyorum), siyasi partilere para yardımı konusunda barajın düşürülmesi gibi hususlardır.
Hükümet ise seçim sathi mailine girildiği bu süreçte, gerek muhalefete bir koz vermemek ve gerekse de kamuoyunda "terör örgütünün dayatması" algısını önlemek amacıyla, hem paketin içeriğini geniş tuttu hem de böyle bir müzakereden uzak durarak, daha çok "akil insanların" hazırladığı raporlarda yer alan talepler üzerinden giderek bir paket hazırladı.
Aslında bu eleştirileri yapanlarla siyasi ortamların dışında birebir konuşulsa eminimki bir çoğu, bu paketle atılan adımların, çözüm sürecinde önemli bir aşama olduğunun önemini teslim edeceklerdir.
Eee, siyasetin realitesi biraz da böyle bir şey...