Erdemli insan olabilme yolculuğu (2) - Erhan Erken
Erdemli insan olabilme bir oluş ve terakki sürecidir. Yunus Emre’nin ‘Hamdık piştik Elhamdülillah’ ifadesi bu süreci en iyi açıklayan sözlerden birisidir

Erhan Erken
Birinci yazımızda insanoğlunun erdemli bir insan olabilme yolunda kendi varlığını anlamlandırabilmesi ve benliğinin farkına varması yolunda başlangıç mahiyetinde temel noktalara değinmeye çalışmıştık. Bu yazımızda da daha çok olayın teknik yönü ve süreci ile ilgili bazı hususları dile getireceğiz.
Cesaret ve gayret
İnsanın erdemli bir insan olabilme yolunda öncelikle cesaret ve gayret içinde olmalıdır.
Bunun için kendini değiştirmeye niyet etmelidir. Erdemli insan olabilme bir oluş ve terakki sürecidir.
Yunus Emre’nin ‘Hamdık piştik Elhamdülillah’ ifadesi bu süreci en iyi açıklayan sözlerden birisidir.
Doğru karar alma
İnsanoğlu bu değişim ve oluş sürecini başkaları istediği için değil kendi karar vererek yapmalıdır.
Bir karar vermeden önce iyice düşünmeli, olabilecek tüm alternatifleri masaya yatırmalı, bir kere karar verdikten sonra artık geriye bakmamalı ve bütün gücüyle o kararları eyleme geçirmeye çalışmalıdır.
Düşünürken hislerini ve duygularını ihmal etmemeli fakat daima analitik düşünmeyi öncelemelidir ki daha rasyonel ve sıhhatli kararlar verebilsin.
Karar öncesi şartları iyice incelemeli, alacağı kararın kendisine ne getirip ne götüreceğini tahayyül etmelidir. Kararlarını alırken hep ince eleyip sık dokumalı ve iyice tefekkür etmelidir. Bu arada gönlünün sesini dinlemeyi ihmal etmemeli fakat hislerine de esir olmamalıdır. Burada önemli olan hislerini daima akıl süzgecinden geçirerek karar almaya çalışmaktır. En sonunda, tüm bu şartlar altında kendini mecbur hissederek değil gönlünden o işi yapmaya karar vermelidir.
Ancak o zaman bu kararlar sıhhatli olur. Kararı özgür olarak almalı, etrafındaki şartlar onu belli kararlara zorlamamalıdır.
Böyle bir süreç sonrası verilen karardan dolayı da kesinlikle pişmanlık duymamalıdır. ‘Keşke sözü’ insanoğlu için zararlı bir düşünce şeklidir. “Her işte hayır vardır” prensibi bu noktada insanoğlunun en önemli yoldaşı olmalıdır.
Benliğinin farkına varma, başlangıç ve bitiş sorularını doğru cevaplayabilme
Bu düşünce ve karar sürecinde “benliğini” doğru bir şekilde oturtmaya öncelikle önem vermelidir.
Hakiki benliğinin farkına varmalı; kendi alt benliklerine ve alt kimliklerine o gözle bakabilmelidir.
Kişisel bütünlüğüne azami dikkat edebilmelidir (gerçeğe saygı, yalandan kaçma, sahici olma, olduğu gibi görünme göründüğü gibi olma).
Kendini adadığı gelecekten, hedeflediği şeylerden ve kişiliğinden aldığı güçle hareket etmelidir.
Başlangıç ve bitiş temasını (mebde ve mead) hiç hatırdan çıkarmamalı bir gün öleceğini daima düşünmelidir. Bu iki önemli kavramı daima hatırda tutan bunun arasındaki hayatın öneminin de farkına varır. Kendine verilen hayatın bir gün biteceğinin idrakindedir. Yalnız bu bitiş bir son değildir. Dolayısıyla bu hal onda umutsuzluk oluşturmaz.
Hakikat yolunda kendini inşa etmeye niyet eden insan adeta bir çiftçi gibi tarlasını sürmeli, tohumunu ekmeli gerekli suyunu vermeli, yani yapması gerekeni zamanında yapmalıdır. Fakat eyleminin ürününü alabilmesi için sabırla beklemelidir. Bu aşamada neyi, niçin beklediğinin bilincinde olmalıdır.
Bu durumu anlatan en doğru söz sanırım şudur: “Gayret bizden başarı Allah’tandır.”
İnsan daima stratejik düşünmeye çalışmalıdır. Düşünceleri ve kararları rastgele olmamalı ve hepsi anlamlı bir yere oturmalıdır.
İnsan, hayatında kendisini genel eğilimlerinden ve kararlarından uzaklaştıracak, onlarla arasına mesafe koyacak hiç bir şeyin müptelası olmamalıdır. Özellikle kötü alışkanlıklardan şiddetle sakınmalıdır.
Her şeye saygıyla yaklaşmalı, zorunlu olmadıkça kendisini ilgilendirmeyen işlere burnunu sokmamalıdır. Taşıyamayacağı yükün altına girmemeye çalışmalıdır.
Anlamlı bir hayat sürme çabasında olan bir insan içinde bulunduğu duygusal durumu kendisi belirlemeye gayret etmelidir. Yine Doğan Cüceloğlu’nun verdiği bir örnekten hareket edersek: Mesela kişi hanımı ile tartışma yapıyor ve hanımı onu suçluyor. Burada tepki de verebilir. Fakat evliliğe saygı duyuyorsa (ki duyması doğru bir harekettir) ve bunun arızi bir durum olduğunu düşünüyorsa yapması gereken şey hemen karşı tepki göstermesi değil dinlemesi ve bu sayede iletişimi canlı tutmasıdır. Çünkü burada daha önemli olan evliliğinin değerini bilmesi, eşini kırmaması, onun niye böyle davrandığını anlaması ve sorunu çözmesidir. Burada en üstteki benliği, kişinin egosunu bastırabilmelidir. Başkasının davranışları onun duygusal durumunu belirlememeli bunu kendi bilinçli seçimi ile yapmalıdır.
İnsan alçak gönüllü olmalı, tüm evrenle “ben” değil “biz bilinci” içinde ilişki kurabilmelidir. Allah’la, insanlarla, bitkilerle, hayvanlarla özetle tüm evrenle dostça bir münasebet kurmaya çalışmalıdır. Ne başkalarını ezmeli ne kendini ezdirmelidir.
‘Sahip olmak’ yerine ‘olmak’ yaklaşımını tercih etmek
Erich Fromm’un kitabında belirttiği gibi “sahip olmak” yerine “olmak” onun için daha tercih edilir bir seçenek olmalıdır. Yani materyalist dünya şartları içinde insanlığın sürüklendiği noktada, insanoğlunun sahip olduğu maddi kazanımlarla bir değer ifade ettiği tarzındaki yanlış algıdan kurtulabilmelidir. Asıl olan başka varlıkların da mevcudiyetlerine saygı duyarak insanın kendi iç derinliğini keşfetme yolundaki gayretlerdir.
Kamil bir insan olma yolundaki kişi, her şeyi üstesinden gelinmesi gereken bir öğrenme fırsatı olarak görmelidir. Bilmelidir ki, sıradan insan bir olayla karşılaştığında ya pasif kalıp sonucu bekler ya da ortaya çıkan sonuç ile ilgili ona buna kabahat bulmaya çalışır. Erdemli olma yolundaki insan ise sürekli emek harcar, meselelerin üstesinden gelmeye çalışır. Etkin (girişimci) olmaya çalışır/çalışmalıdır. Edilgen olmaktan kaçınır (kaçınmalıdır).
İnsan nasıl güçlü olur?
İnsan niyetinin bilincinde, neyi niçin istediğinin farkında, istediği şeyi istediği için yapabilecek gücü kendisinde görebiliyorsa güçlüdür. Bu arada içinde yaşadığı kültürel çevre de insanı etkileyen önemli bir unsurdur. Bunun etkilerini de iyi hesaba katmak gerekir.
İnsan egolarını dizginleyebiliyorsa güçlüdür. Zayıf ve kötü duygularını frenleyebiliyorsa güçlüdür.
İnsan bazen hayatının direksiyonunu tam olarak elinde zanneder ama içinde bulunduğu ortam da onu farklı yönlere sürüklüyor olabilir. Sürekli müteyakkız olmak önemlidir.
Güç korkudan elde edilirse sağlıklı mıdır? Bu soruya evet demek mümkün değildir. İnsanın içinden gelmeyen, dışarıdan bir etkiye, bir korkuya, bir çekinmeye dayalı birçok husus için bu değerlendirme geçerlidir.
Mesela otorite de korkudan öte Erich Fromm’un Sahip Olmak veya Olmak kitabında bahsettiği gibi saygıya dayalı ise daha kalıcıdır.
Disiplin için de aynı şeyleri söylemek mümkün. Öz disiplin sıhhatli bir kişisel bütünlük alametidir.
Ayrıca insanlar arasındaki ilişkilerde de karşılıklı duyulan saygıdan dolayı oluşmuş bir disiplin varsa bunun da özel bir değeri bulunmaktadır.
Şükran duygusu
Hayatında kendisine bir şekilde katkıda bulunan her şeye ve herkese teşekkür duygusu beslemeli ve “şükran duygusu” içinde olmalıdır (en başta Allah’a).
Unutulmamalıdır ki şükretmesini bilmeyen gönül gerçek huzuru bulamaz.
“Ayrıca bir nimete şükür kendi cinsindendir” hükmünü akıldan çıkarmamalıdır. Sadece dille şükür yeterli değildir. Elde ettiği kazanımın aynı cinsinden kendisi de başkalarını istifade ettirmelidir. Nimete sahip olan en başta o nimeti veren Allah’a borçludur. Bu borcu da hem onun isteklerini yerine getirerek hem de onun kullarına hak yolunda hizmet ederek ödemelidir.
Böyle bir süreç içinde olan insan daima programlı ve ciddidir.
Bu kadar programlı ve kesin çizgilerle çizilme iddiasında olan bir hayat kişiye sıkıcı gelir mi?
Prof. Dr. Doğan Cüceloğlu bu konuda şöyle bir örnek veriyor: İnsanoğlu şayet oyun oynayan çocukların işlerindeki samimiyeti yakalayabilirse bu tarz programlı ve kurallı bir hayat ona hiç sıkıcı gelmez.
Nasıl ki çocuklar oyunun kurallarını kendileri koyuyorlar ve bu oyunu oynamayı gerçekten istiyorlarsa o zaman o oyun onlara sıkıcı gelmez ise, insan da kendi hayatı ile ilgili kuralları kendi inanarak ve içselleştirerek uyguluyorsa bu ona sıkıcı gelmeyecektir. Üstelik bu süreçte alacağı müspet neticelerden de büyük bir keyif duyacak ve mutlu olacaktır.
Alışkanlıklar, zaman yönetimi ve doğru iletişim
İnsanoğlu erdemli bir insan olma yolunda yürürken, alışkanlıklarını yeniden ele almalı, yanlış alışkanlıklarını değiştirmeye niyet etmeli ve o uğurda gayret göstermelidir. Yanlış alışkanlıkların değiştirilebilmesi için ilk adım insanın zihninde başlamaktadır.
Zamanını yönetirken daima bu zamanın kendine emanet olarak verildiğini hesaba katmalıdır. Kendisine verilen zaman nimetini en iyi şekilde değerlendirmenin önemli bir sorumluluk olduğunu hiç hatırından çıkarmamalıdır.
Bir hadis-i şerifte geçtiği üzere kıyamet günü âdemoğlu beş şeyden hesap vermeden Allah’ın huzurundan ayrılamaz:
1. Ömrünü ne yaparak tükettiğinden,
2. Gençliğini nasıl geçirdiğinden,
3. Malını nerede ve nasıl kazandığından,
4. Malını ve gelirini nerelerde harcadığından,
5. Öğrendikleri ile ne şekilde amel ettiğinden.
Buradaki ilk iki madde zamanın kıymetini çok net olarak anlatmaktadır.
İnsanoğlu cemiyet içinde yaşayan bir varlık olduğundan insanlarla iletişim çok önemlidir. Doğru iletişim kurmak için öncelikle karşımızdakini iyi dinlemek ve anlamak gerekir. Ayrıca vermek istediğimiz mesajı doğru bir yolla, anlaşılır bir şekilde ve doğru zamanda vermek de verimli iletişim için önemlidir.
Bir insanın anlatabildiği karşısındakinin anlayabildiği kadardır. Bu özellik ihmal edilmemelidir.
İletişim için kullanılan dil önemlidir. İnsanın her durumda kullandığı ifadeleri açık, yazı yolu kullanılıyorsa cümleleri anlaşılır olmalıdır. Verilen mesajın yerine ulaşıp ulaşmadığı ve doğru ulaştığı kontrol edilmelidir.
İnsan kullandığı dilin inceliklerini bilmelidir. İlave olarak gönül dili de ihmal edilmemelidir.
Sonuç olarak şu nokta hiç hatırdan çıkarılmamalıdır: İnsanoğlu çok değerli bir varlıktır. Bu değerinin daima farkında olmalı her hareketini bu değerle uygun bir tarzda yapabilmelidir.
Yazımızı Şeyh Galib’in önemli beyti ile sonlandıralım:
Hoşça bak zatına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen.
(Kendine güzelce bak çünkü alemin özüsün sen.
Varlıkların gözbebeği olan insansın sen. )
İnsan fıtratına uygun davranışlar içinde olabilirse erdemli bir insan olabilir. Bunun bir diğer adı da “eşref-i mahlûkat” olabilmektir.
Fıtratına uygun davranmazsa maazallah hayvanlardan aşağı bir dereceye düşebilir ki bunun da bir diğer adı “esfel-i safilin” derecesine inmektir.
Tüm bu tercihler insanoğlunun kendi elindedir.
Ne mutlu doğru tercihleri yapanlara…
Yararlanılan Kaynaklar
İhsan Fazlıoğlu (2015) Kendini Aramak,4.Baskı, İstanbul: Papersense Yayınları.
İbrahim Kalın, (2017) Ben, Öteki ve Ötesi: İslam – Batı ilişkileri Tarihine Giriş, 9. Baskı, İstanbul: Küre Yayınları.
Nurdoğan Arkış, (2016) Ben Kimim? Benlik ve Kimlik Bilincinin Temelleri, İstanbul: Final Yayıncılık.
Erich Fromm, (1997) Sahip Olmak ya da Olmak, İstanbul: Arıtan Yayınevi.
Daniel Kahneman,(2015) Hızlı ve Yavaş Düşünme, İstanbul: Varlık Yayınları.
Jonah Lehrer (2009) Karar Anı, İstanbul, Boğaziçi Üniversitesi Yayınları
Jane Allen (1999) Zaman Yönetimi, 1.Baskı, İstanbul: Hayat Yayınları.
Doğan Cüceloğlu (2001), Anlamlı ve Coşkulu Bir Yaşam İçin Savaşçı, 13.Baskı, İstanbul: Sistem Yayıncılık.
Rolf Dobelli; Hatasız Düşünme Sanatı: Yapmamanız Gereken 52 Düşünce Hatası, İstanbul NTV Yayınları
Muhammed Öztabak, (2011) BAŞARIYORUM, İstanbul: Erbain Yayınları.
Charles Duhigg (2012) Alışkanlıkların Gücü: Özel ve İş Hayatımızda Davranışlarımızın Ardında Neler Yatar?, İstanbul: Boyner Yayınları.
Temel Hazıroğlu: Yüceliş, İnsanlığın Tekamülü, İstanbul, İz yayınları, 2019