De Gaulle mü? O yapmazdı/ Arthur Goldhammer

Libya’daki ayaklanma, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’ye uzun zamandır can attığı bir fırsatı sundu: Nihâi zafer vaad eden riskli bir uluslararası harekâta liderlik etmek

Makale-Yorum 24.03.2011, 11:48 25.03.2011, 11:32
De Gaulle mü? O yapmazdı/ Arthur Goldhammer

Libya’daki ayaklanma, Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy’ye uzun zamandır can attığı bir fırsatı sundu: Nihâi zafer vaad eden riskli bir uluslararası harekâta liderlik etmek. Fransızların la grandeur (ihtişam) dedikleri şeyin peşinde olmak, beşinci cumhuriyetin kurucusu General Charles de Gaulle nazarında bir devlet başkanının başlıca var olma sebebidir. Fransa ulusal çıkarlarını ve bağımsızlığını inatla savunan halefleri, generalin bu görüşünü büyük ölçüde paylaştılar.

Ancak Sarkozy’nin ihtişam fikri, “de Gaulle” veya “Mitterand’ın” ihtişam fikrinden başkadır. Önceki iki cumhurbaşkanı kendilerini tarih öğrencisi olarak, ulusal çıkarlar hakkında uzak görüşlü adamlar olarak görürlerdi. Sarkozy ise ânın yaratığıdır, günlük haber çevrimleriyle yaşar. Risk, nabzını artırır ve iştahını açar. Sarkozy, Neuilly belediye başkanı iken bombacı delinin teki bir anaokulu sınıfını rehin aldığında öne çıkmıştı. Sarkozy odaya girdi, bombacıdan teslim olmasını istedi ve elinde bir çocukla bekleşen kameraların önüne çıktı. Kriz onun parçasıdır.

2008 yılında Rusya’nın Güney Osetya’yı işgal etmesiyle başlayan kriz sırasında AB dönem başkanlığıyla meşgulken kendisini krizin ortasına attı, mekik diplomasisi estirdi, Gürcistan hükümetini devirme tehditlerini yerine getirmemeleri için Rusları ikna etti. Ancak risk üstlenme hırsı her zaman sonuç getirmedi. Sarkozy, Muammer Kaddafi’nin can düşmanı olmazdan evvel, 2007 Aralık ayında onu Paris’e davet ederek Kaddafi’yi yeniden uluslararası topluma kazandırmaya çalışmıştı. Bu jest, Sarkozy’nin insan haklarından sorumlu yardımcısının eleştirisini çekti ve Kaddafi’nin dengesiz davranışları yüzünden bir utanç halini aldı. Daha kötüsü, Sarkozy’nin bu girişimi aynı yılın başlarında Kaddafi’nin Libya’da mahkum bulunan Bulgar hemşireleri serbest bırakma kararına karşılıktı galiba. Kaddafi bu lütfu karşılığında Fransa’dan 100 milyon avroluk silah satış vaadi ve nükleer santral inşası gibi başka haraçlar da almıştı. Libya lideri, bu tekliflerine rağmen, Sarkozy’nin biricik projesi “Akdeniz Birliğine” katılmayı “Arap Birliğini” enkaza çevireceği gerekçesiyle daha sonra reddetmişti. Kaddafi, Sarkozy’i kayal kırıklığına uğrattıysa, Arap Birliği’de bu askeri harekâta katılarak Kaddafi’yi kesinlikle hayal kırıklığına uğratmış olmalıdır.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın Libya diktatörüne karşı askeri harekâtı desteklemek için hayal kırıklığından başka nedenleri de var. Sarkozy, tamamen meşru olan insâni nedenleri ve  - ayaklanmacıların taraftarı oldukları ya da olmadıkları - “ortak demokratik değerleri” vurgulamayı sever. Fakat hükümetinin “Arap baharına” verdiği ilk tepkideki dağınıklığı örtbas etmeyi de ümit ediyor. Tunus’taki göstericiler bir diğer diktatörün, Zeynel Abidin bin Ali’nin silahlı güçleriyle karşı karşıya geldiklerinde o zamanın dışişleri bakanı Michèle Alliot-Marie Tunuslu meslektaşlarına, kitle kontrol tekniklerini öğretmek için Tunus’a Fransız çevik kuvvet polisi göndermeyi teklif etmişti. Ayaklanmanın ilk günlerinde Tunus’ta tatil yapıyordu ve yaşlı ebeveyninin iş anlaşması yaptığı Zeynel Abidin’in bir ahbabına ait özel jetiyle uçmayı kabul etmişti.

Bu ifşaatlar nihayetinde Alliot-Marie’yi istifaya mecbur etti ve hem geniş bir tecrübesi bulunan hem de Sarkozy’nin eski rakibi olan Alain Juppé dışişleri bakanı oldu. Fakat Sarkozy, Alain Juppé Brüksel’de Avrupalı ortaklarıyla görüşürken ayaklanmacıları tanıma ve Libya hava limanlarını bombalama kararı alarak dışişleri bakanını afallatı. Juppé bu karardan habersizdi ve durumu gazetecilerden öğrendiğinde küçük dilini yutmuştu. Yaraya tuz basarcasına, Fransa’nın politikası Élysée Sarayı’nın merdivenlerinde playboy filozof ve avare insancıl Bernard-Henri Lévy tarafından duyuruldu; Lévy, Sarkozy’nun dostu ve ayaklanmacılar kampında kendi özel bağlantılarını kurmuş. Haberlere göre Juppé makamına karşı yapılan bu tahkir üzerine istifa tehdidinde bulunmuştu ama bu tarihe kadar koltuğunda oturmayı sürdürüyor.

Sarkozy 2012 yılında yeniden seçilmek için zorlu bir mücadeleyle karşı karşıya. Sarkozy’nin aldığı destek zirvesinde: Yüzde 25. Çeşitli kamuoyu araştırmaları, aşırı sağcı Ulusal Cephe’nin yeni lideri Marine Le Pen’in ve bazı Sosyalist adayların gerisinde üçüncü sırada bulunduğunu gösteriyor. Sarkozy’nin partisi, Libya saldırısının yolda olduğu geçen hafta sonu yapılan kanton seçimlerinde büyük bir mağlubiyet aldı. Böylesi şartlar altında, ülkesini savaşa sokan bir liderin sandıkta avantaj elde etmeye çalıştığından şüphelenilir. Fransa savaş uçakları Libya’ya saldırdığında cumhurbaşkanı’nın aldığı oylarda farkedilir bir destek dalgası oluşmadı.

Sarkozy’nin gerçek amaçları hakkında şüphe varsa, bizzat cumhurbaşkanı mesuliyetini kabul etmelidir. Çeşitli yetkililer, Fransa hükümetinin Libya’daki kargaşa hakkında duyduğu endişelerden birinin de devlet inkırazı durumunda teknelerle Avrupa’ya girmeye teşebbüs edecek  mülteci akını olduğuna işaret ettiler. Le Pen, bu endişeyi abartmak için İtalya’nın Libya kıyılarına kışkırtıcı derecede yakın olan Lampedusa adasına gitti ama cumhurbaşkanı’nın partisi de benzer korkulara oynadı. Geçen hafta, iktidar partisi milletvekili Chantal Brunel, Kuzey Afrikalı mülteciler Avrupa sahillerine çıktıklarında onları “tekrar teknelere bindirmekle” tehdit etti. Daha önce ise Avrupa İşleri Bakanı Laurent Wauquiez Tunus’taki ayaklanmalar sonrasında  yasadışı göçe müsamaha gösterilmemesi uyarısında bulumuştu. Bu tür beyanatler, cumhurbaşkanının yüksek insâni söylemine zarar vermekte ve art niyetli olduğuna dair şüphelere yol açmaktadır.

Dahası, çöldeki savaş planlandığı gibi gitmezse “de Gaulcü ihtişam” kolay kolay ele geçmeyebilir. Bingazi çevresindeki hedefleri ilk önce Fransa uçakları bombaladı elbette; hatta Amerika cruise füzeleri hava savunma sistemlerini vurmadan önce. Fakat gerçek şu ki, saldırının ağır kısmını taşıdıkları varsayılan Fransa ve İngiltere, ABD’nin kuvvet intikal yeteneklerine sahip değildir. Askeri çarpışma, uçuşa yasak bölge kararını uygulamanın ötesine geçti ve Libya zırhlılarına ve ağır silahlarına saldırmaya vardı. Askeri müdahale, Kaddafi’nin paralı askerlerini savaşmanın risklerinin faydasından daha fazla olduğuna ikna etmediği takdirde eğitimsiz ayaklanmacılar daha yakın bir desteğe ihtiyaç hissedebilirler. Fakat paralı askerler çekip gitseler bile sâdık Libya askerleri muharebe sahasında kalacaklar ve hava desteği alan ayaklanmacıların askerleri mağlup edip edemeyeceklerini bekleyip görmek gerekecektir. Son olarak da Kaddafi devrilse bile, Libya’nın geleceği onun devrilmesinden sonra belirlenecek ve Fransa o süreç üzerinde söz sahibi olmak isteyen diğer taraflarla uğraşmak zorunda kalacaktır. Kısacası, Fransa’nın müdahalesi, Fransa’nın küresel erişiminin hatta bir zamanlar hâkim oyuncu olduğu bölgedeki erişiminin sınırlarını göstermeye hizmet edebilir.

Bu bizi Sarkozy’nin kumarındaki önemli bir diğer cihete götürüyor. Fransa’da çoğu Afrika’dan gelmiş büyük bir göçmen nüfus var. Fransız müslümanlar, özellikle de genç müslümanlar kendilerini Tunus ve Kahire’deki gençlikle ve seküler protestolarla özdeşleştirdiler. Bingazi’de bir kıyımı önleme çabası hoşlarına gitmiş olabilir ama askeri tırmanma protestolara yol açabilir. Askeri mâcera yanlış bir dönemece girdiğinde, Fransız emperyalizminin acı hâtıraları kolaylıkla açık bir muhalefete dönüşebilir.

Bir de Sarkozy inisiyatifinin sorunlu olduğunu ispatladığı bir Avrupa Birliği meselesi var. Brüksel’de Avrupalı ortaklarla yapılan görüşmeler sürerken Sarkozy’nin ayaklanmacıları aceleyle tanıması ve ayaklanmacıların liderlerinin tam olarak kimler olduğu ve hangi siyasi kuvvetleri temsil ettikleri hakkında açık göstergelerin olmayışı – Sarkozy’nin Lizbon Anlaşması uğruna haçlı mücadelesi verdiği günlerde müdaafa ettiği - ortak Avrupa dış politikası fikrini gülünç duruma düşürdü. Dış mâceralarının pek çoğunda Avrupa’nın hassasiyetlerine umursamaz bir tavır takındı ve Libya’ya askeri harekâta şevkle yaklaşmayan Şansölye Angela Merkel’i olumsuz duygu ve düşüncelere itti. Sarkozy’nin çabucak bir askeri harekâta başlama eğilimi Avrupa işbirliğini kısa veya orta vadede berbat etmiş olabilir.

Fransa ve ingiltere’nin bir uçak gemisini paylaşmalarından belli olan uzlaşmaları, Libya meselesiyle ilerledi; her ne kadar NATO’nun operasyondaki rolü hakkında geçici anlaşmazlığa düşseler de İngiltere Başbakanı David Cameron ve Sarkozy genelde hemfikirler. Kaydetmeye değer olan bir fark ise şu: Cameron, savaşa gitmeden önce Avam Kamarası’ndan güvenoyu arayışına girdi. Sarkozy ise bu tür ayrıntılarla uğraşma zahmetine girmedi.  O, Fransa parlamentosunu kontrol ediyor. Geçmişin de son bon plaisir Borboun kralları gibi keyfine göre hareket etti. Başkanlığı Fransa’daki yürütme makamına yaraşır nişân ve alâmetleri taşımadığı varsayılan Barack Obama da aynısını yaptı. Egemenliğin olağanüstü hal ilan etme gücü olduğu söylenir. Eğer öyleyse, Libya müdahalesi Sarkozy’nin Muhteşem Ulus üzerindeki egemenliğinin çarpıcı bir göstergesidir. Libya’da batı müdahalesi için bastırarak kendisini riske attı ve şimdi de askeri operasyonu tamamlamaya çalışıyor her ne kadar bu, Fransa ordusunun yeteneklerini kırılma noktasına kadar pekâla zorlayabilecek de olsa.

Kaynak: Foreign Policy

Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı

 

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?