banner39

23.09.2013, 09:27

Mısır: Yuhalamaktan alkışlamaya; 'demokratik' bir askeri darbe yapmak

Muhammed Mursi, Haziran 2012'de oyların yüzde 51'ini alarak cumhurbaşkanlığı yarışını kazandığı zaman insanlar onun zaferini kutlamak için Tahrir Meydanı'nda toplandılar. Kalabalıklar, "Allahu ekber" ve "Kahrolsun askeri yönetim" diye bağırdılar.

Bunun üzerinden sadece bir sene geçmişken bu kez kalabalıklar, ülkenin demokratik olarak seçilmiş ilk cumhurbaşkanının ABD destekli ordu tarafından çeşitli medya kuruluşlarınca demokratik olarak nitelendirilen darbeyle görevden alınmasını alkışlıyordu. Peki ne olmuştu?

Mursi, görevde olduğu kısa süre zarfında hem Mısırlıları hem de dış ülkeleri yabancılaştırdı. Çoğu Mısırlının onun "güç gaspı" yaptığı algısına kapıldığı ve bununla yüzde 33 gibi küçük bir katılımlı referandumda yüzde 64'le kabul edilen yeni anayasadan dolayı alarma kapılıp bu duruma karşı çıktığında kuşku yok ama protestocuları sokaklara döken muazzam faktör, tartışmasız şekilde ekonomiydi. Ekonominin idaresindeki gelişmelerde görülen yetersizlikler, yakıt kıtlığı ve IMF kredilerinin gecikmesi de Mısır'da süregiden karışıklıklara katkı yaptı.

Burada, Mısır'da ekonominin önemli bir yüzdesinin ordu tarafından işletildiği de bahsedilmeye değer. Mısır ordusu konusunda uzman olan Robert Springborg, New York Times'a yaptığı açıklamada, "İşlerini tahkikatlar ve hesap sormalara karşı korumak Mısır ordusunun kırmızı çizgisidir" dedi.

Yine not edilmesi gereken başka bir şey de, görünürdeki yakıt kıtlığı sırasında Kahire'de benzin istasyonlarında görülen uzun kuyrukların darbeden hemen sonra kaybolduğu gerçeğidir. Bu durum, yakıt krizinin "karışıklıklar ve devrilmesinden birkaç gün önce Mursi hükümetine karşı hoşnutsuzlukları beslemek üzere kasıtlı olarak çıkarıldığı" spekülasyonlarına yol açtı.

Sosyal ve ekonomik kriz içinde, kendisini "Temerrüd" olarak adlandıran Mursi muhalifi bir grubun 1 Mayıs'ta 30 Haziran için bir milyon kişilik yürüyüş organize etmesi sürpriz olmadı. Grup ayrıca, aynı zamanda başsavcılığa o tarihe kadar 15 milyon imza toplama gayesiyle imzalı bir dilekçe teslim etmeyi planladığını bildirdi. "Hareket organizatörleri bir ay içinde ülke çapında seyahatler gerçekleştirdiler, kapı kapı dolaşıp otobüslerde, restoranlarda, iş yerlerinde ve hatta internette imza topladılar." Bunlar yedi milyonun üzerinde imza topladıklarını iddia ettiler. Dört hafta sonra da 28 Haziran'da Washington Post, grubun 22 milyon imza topladığını bildirdi (Bu zaman aralığı ve zorluklar göz önüne alındığında bu rakam kesinlikle Guinness Rekorlar Kitabı'na girer, tabii doğrulanabilirse).

"Temerrüd" tarafından aktarılan bu rakam bir realite olarak kabul edildi ve medya organları tarafından hiç sorgulanmadan yayıldı. Karşıt protestocular planlandığı üzere Tahrir'de yürüyüş yaparken tanklar ve askerler Mursi taraftarı kalabalıkları başlangıçtan itibaren engellediler. Böylece medya lenslerinin  sadece Mursi karşıtı gösterici denizini görüntülemesi ve Mursi taraftarlarının marjinalleşmesi sağlandı.

Bu eylemler, doğrulanmamış 22 milyon imza iddiasıyla birlikte askeri bir darbenin "demokratik" darbe olarak adlandırılmasında önemli rol oynadı.

Burada, Müslüman Kardeşler'le uzun süre devam eden bir ilişkiye sahip olan Washington'un Mursi'yi niçin reddettiği sorulabilir.

Bu sorunun çok sayıda cevabı var. Asıl cevap, onun planın bir parçası olmamasıydı. Amerikan ana akım medyasında Hüsnü Mübarek'in yerine başkasının geleceğine dair spekülasyonlar görülmesi 2007 başlarına kadar gider. Mübarek'in sağlığının bozulmakta olduğu tartışılırken, Michael Stackman'ın Ekim 2007'de New York Times'taki yazısında, Mübarek'in yerine geçecek kişinin, İsrail ve Washington'a karşı aynı politikaları takip edecek biri olmasının önemine değinildi.

Bunlar akıllardayken, 2008'de, genç, 'sivil toplumdan' Mısırlılar, genç Mısırlı eylemcileri "Mısır'ın geleceği için ümit" olarak nitelendiren eski Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile görüştüler. "Mısır'ın ümitleri" ayrıca ABD Milli Güvenlik Danışmanı ve ünlü bir Kongre üyesiyle de görüştüler. Bu görüşmeler The Freedom House (Özgürlük Evi) tarafından organize edildi. Fonlarının yüzde 80'ini National Endowment for Democracy (Demokrasi İçin Milli Bağış) kurumu -bir CIA hareket alanı- dahil ABD hükümetinden almasına rağmen kendisini "bağımsız" olarak adlandırılan Freedom House kuruluşu, "sivil seferberlik, stratejik düşünme, yeni medya, avukatlık ve sosyal yardım konularında ileri eğitim" sağladığını iddia etti.
Freedom House 2010'da Mısır'ın "ümidi" için yeni medya araçlarını öğretmekle övündü.

Freedom House'ın övünmek için gerekçeleri vardı. Mübarek'in sağlığı ve ölümcül hastalığı esas alındığında, 2010 Mübarek'in halefini belirleme ve üzerinde mutabık kalınması için önemli bir yıldı. Nisan 2010'da, İsrail yanlısı Jerusalem Post eski UAEA başkanı, Mısır doğumlu Muhammed El Baradey'in "Mısır siyasetine heyecan katacağını" ifade etmeye cesaret etti. O da öyle yaptı. Baradey; Carnegie, Soros ve Ford (Ford Vakfı, Soğuk Savaş'ta CIA fonları için bir kanal oldu - Saunders 2000) tarafından finanse edilen Uluslararası Kriz Grubu'nun Mütevelli Heyeti'nde görev yaptı. Baradey burada Şimon Peres, Suudi Arabistan'dan Prens Türki El Faysal, Richard Armitage, Zbigniew Brzezinski ve diğer meslektaşlarıyla omuz omuza çalıştı.

Mursi'nin seçilmesi, (özellikle Suriye ile bağları kesmesinde olmak üzere) Washington'la yakın iş birliği yapmasına rağmen, sadece Washington'un Mübarek'e halef bulma çabalarını sekteye uğratmakla kalmadı, Mursi Washington'a çok sayıda sorun çıkardı. Tek sorun, onun ifade ettiği bildirilen "Yahudiler domuzların ve maymunların neslindendir" sözü değildi. Onun göreve seçilmesi sadece HAMAS tarafından değil, ABD destekli Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas tarafından da sıcak şekilde karşılandı. Abbas, Mursi'yi "Mısır'ın yüce insanlarının seçimi" olarak adlandırırken üst düzey yardımcılarından Saib Erekat, Mursi'nin demokratik şekilde seçilmesinin "Filistin davasının tüm Mısırlıların bir numaralı önceliği olduğu anlamına geldiğini" söyledi. Washington Filistinlileri sevindirme ya da İsrail'in taleplerine karşı çıkma işinde değildi.

Mursi hiçbir şeyi umursamayarak ihtilafı daha da derinleştirdi. Mursi'nin, göreve geldikten kısa bir süre sonra sivil toplum örgütlerini Mısır'ın dışına çıkarması Freedom House'ın öfkesini çekti (STK'lardan, Colin Powell tarafından gücü katlayanlar olarak bahsedilir. Bunlar ABD politikalarının dünya çapında  uygulanmasında etkilidir). Mursi bunlara ilaveten, ordunun elinde olan askeri gücü ele geçirmek için güçlü askeri şahsiyetleri görevi bırakmaya zorladı. Juan Cole bunu "generallere karşı darbe" olarak ifade etti. İsrail bu adımı "İsrail'i tehdit etmek için Mısır'da istikrarsızlık" ve "Müslüman Kardeşler eşiğimizde" diye nitelendirdi. Ama Mursi, genelkurmay başkanı olarak, ABD ve Suudi Arabistan'la yakın bağları olan Abdulfettah El Sisi'yi atayarak hata yaptı.

Belki de en ciddi kabahati, Nil sularının yönünün değiştirilmesini planlamış olan İsrail ve Suudi Arabistan tarafından desteklenen bir baraja olan muhalefetiydi. 2012'de Suudi Arabistan'ın Nil'den pay talep ettiği bildirildi. İsrail'in emelleri ise çok daha gerilere gider.

İlk olarak Theodor Herzl tarafından 1903'te ortaya atılan yön değiştirme planı, İngiliz ve Mısır muhalefetinden dolayı düştü ama 1970'lerde yeniden gündeme getirildi. İsrail'in düşüncesi, bu sefer Mısır'ı Nil suyunu İsrail'e çevirmeye ikna etmekti. 1978'de Devlet Başkanı Enver Sedat, "Hayfa'da İsrail kamuoyuna Nil suyunu Negev çölüne getireceğini bildirdi. Sedat, kısa bir süre sonra İsrail Başbakanı Menachem Begin'e bir mektup yazarak Nil suyunun Kudüs'e gideceğini taahhüt etti. Mübarek'in devlet başkanlığı sırasında, yayımlanan raporlar İsrailli uzmanların, Mavi Nil boyunca 40 baraj inşa etme planında Etiyopya'ya yardım ettiklerine işaret etti."

30 Mayıs 2013'te Times of Israel, (Mavi Nil üzerinde) Büyük Etiyopya Rönesansı Barajı inşaatının Mısır'la büyük bir diplomatik krize yol açtığını bildirdi. Makalede ayrıca, (El Arabiya'dan aktarılarak) Mısır Silahlı Kuvvetleri'nin genelkurmay başkan yardımcısı Tümgeneral Muhammed Ali Bilal'in, Mısır'ın projeye karşı koyabilecek pozisyonda olmadığını söylediği bildirildi. "Tek çözüm, barajın Mısır üzerindeki etkilerini gidermede Etiyopya'yı ikna etmek üzere ABD'nin müdahalesinde yatmaktadır." ABD'den bu tür çözümler gelmedi.

Mursi, baraj ve etkilerini görüşmek üzere 3 Haziran'da kabinesini topladı. Kabine üyeleri, toplantının canlı yayımlandığını öğrenince şaşırdılar. Bir kabine üyesi, toplantı sırasında, "Sularımız kesilirse 80 milyon insanımızın İsrail ve Amerika'ya ne yapacağını tahayyül edin" dedi. Mursi de "Nil'in her bir damlasını korumak için çok ciddi önlemlerimiz var" iddiasında bulundu. Mursi'nin görevden alınmasından bir gün önce, 2 Temmuz'da Fox News, baraj üzerinde çalışmanın, projeyi 2017'de bitirme planlarıyla "hızla ilerlediğini" bildirdi.

Öyle görülüyor ki alınan tek "ciddi önlem" Mursi'nin görevden alınmasıydı. Onun gitmesi, ordunun gelişi ve Suudi parasının akmasıyla baraj projesi engelsiz olarak devam edecek. Kanı seyreltilmiş Nil suyu 'ağaçlardan ormanı göremeyen' kalabalıkların mevcut coşkusuyla eş zamanlı olarak Mısır'ın düşmanlarına akacak.

Kaynak: Press TV
Dünya Bülteni için çeviren: Arif Kaya

 

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?