Mısır'da neoliberalizm ve devrim
Mısır uzun bir süre Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgesinde dış yardımda öncelikli bir ülke oldu. Hüsnü Mübarek'in işbaşında olduğu 1980'lerden beri Mısır Batılı sponsorları tarafından neoliberal bir başarı hikayesi olarak parlatıldı. Jeostratejik önemi ve bölgedeki nüfuzu sebebiyle yalnızca Amerikan hükümetinin Mısır'a yaptığı ekonomik ve askeri yardım yaklaşık 114 milyar dolar. Bu yardımların da çoğu neoliberal reformların uygulanmasına hasredildi.
Ancak Marksist bir perspektiften bakınca Mısır, neoliberal reformların sınıf dinamiklerine olan kötü etkilerine bir örnek teşkil ediyor. Neoliberal politika genellikle ulusal gelişim ihtiyaçlarının yetersizliğini (bilerek) kabul eder, katılımcı metodolojinin önceliğini azaltır ve gelişmekte olan bir ülkede huzursuzlukların kaynağına inmeyi ihmal eder. Esasında 1980 ile 2010 arasında Mısır elitleri neoliberal ekonomi politikalarını başarıyla uygulayıp orta ve işçi sınıfı sömürme suretiyle de siyasi güçlerini muhafaza ettiler. Bu da Mısır elitlerinin devlet kaynaklarını küçük bir zümrenin eline verip bir tür ahbap çavuş kapitalizmi gütmesini sağlarken toplumdaki sınıf ayrımını daha da arttırdı.
Nüfusun çoğunluğu 2011 Mısır devriminde rol alırken aslında bunu ciddi bir ötekileştirmenin ve hak gaspının tam ortasında yaptılar, zira hükümetleri yoksunlaştırma yoluyla birikim (accumulation) yapma yoluna sapmış ve reformları halka ulaştıramamıştı. Bu iddialara dayanarak bu makale, 2011 devrimi boyunca da duyulan "Ekmek, Özgürlük ve Sosyal Adalet" sloganlarının tarihi köklerini incelemek suretiyle 1980'lerden beri süregelen Mısır'ın neoliberal ekonomik, siyasi ve sosyal politikalarının sonuçlarının izlerini sürme arayışındadır. Makale toplumun neoliberalizme geçişinin üç önemli unsurunu detaylandıracak: (1) sanayinin özelleştirilmesi, (2) hükümetin adem-i merkezileşmesi ve (3) refah devletinin ortadan kaldırılması. Neoliberal politikanın çeşitli teorik temellerini değerlendirerek bu makale Mısır halkının taleplerinin neoliberalizmle nasıl uyumsuz görülebileceğini gösterecektir. Mısır'daki devrimi hazırlayan şartlar ve sınıf dinamikleri ancak bu bağlamda ortaya konabilir.
Mısır'ın Neoliberal Dönüşümü
Esas olarak neoliberalizmin yükselişi 20. yüzyılın ikinci yarısındaki Keynesyen ekonominin "altın otuz yılından" sonra gelen daha büyük ideolojik bir değişikliği temsil ediyordu. Bu, kalkınmacı devletin terkedilip düzgün bir devlet kalkınmasının en mühim, yegane unsuru olarak piyasanın yönlendirdiği liberalleşmeyi yeniden savunmak anlamına geliyordu. Liberalizm piyasanın üniversal kurallar altında maksatlı bir irticali (spontaneity) olarak görünürken, neoliberalizm kavramının David Harvey'in tanımlamasıyla bağlantısı kurulabilir:
"Her şeyden önce neoliberalizm ferdi girişimci özgürlük ve becerilerin güçlü özel mülkiyet hakları, serbest pazar ve serbest ticaretle şekillenen anayasal bir çerçevede insanın esenliğini (well-being) öngören bir politik ekonomik uygulama teorisidir. Devletin görevi bu gibi uygulamalara uygun bir anayasal çerçeve oluşturmak ve korumaktır fakat devlet bu uygulamaların da ötesine geçmeye kalkışmamalıdır."
Bu tanıma göre neoliberalizm toplumdaki siyasi ve sosyal dinamiklerin yeniden yapılandırılması dahil birçok unsuru kapsamaktadır. Bu maksatla neoliberalizmin iktisadi yönlerinin uygulamasının başarılı olabilmesi için genellikle devletin yönünün yeniden tayin edilmesi gerekir. Yani kolaylaştırıcı hareket edip hükmeden, politikaları yöneten ve vatandaşlarıyla etkileşim halinde bağımsız kalacak şekilde.
1980 öncesinde Mısır hükümeti fazlasıyla milliyetçi, kalkınmacı bir devlet inşa etme yaklaşımı takip etti. Mısırlılaştırma (Egyptianisation) olarak adlandırılan bu dönemde devletin vatandaşları arasında eşit istihdam ve refah planları sağlamadaki elzem rolünü öne çıkartan Keynesyen ekonomi teorisi takip edildi. Bu anlayış uyarınca Mısır cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır sağlam refah programları başlatırken toprak ve sanayi dahil olmak üzere devletin mühim hisselerini millileştirdi. Çoğu Mısırlı, Nasır'ın "sosyal adalet, ilerleme ve gelişme, ve haysiyet" fikri altında işsizlik ve enflasyonun rekor seviyelerde düşük olduğu bu dönemi idealize etmeye devam ediyorlar. İlerleme uluslararası olarak da teslim edildi ve Dünya Bankası Mısır'ın kalkınmacı yaklaşımını Güney Kore gibi yeni ortaya çıkan pazarların başarısıyla kıyaslamaya başlamıştı.
Nasır'ın başkanlığının sona ermesini müteakip devletin öncelikleri değişmeye başladı. Enver Sedat'ın infitah politikası gelişmeyi modernleştirmeyi ve kendi yorumuyla "baskıcı hükümet kısıtlamasını" ekonomik büyümenin üzerinden kaldırmayı amaçlıyordu. Weberyan bir devlet modeli uygulayıp devlet mülkiyetini sona erdirmek suretiyle Sedat'ın infitah politikası Nasır döneminde başlatılan büyük ölçekli millileştirme programlarını geçersiz kıldı. Böylece Mısır hükümeti ülkeyi büyük bir dış borca, yolsuzluğa ve yoksulluğa götürecek geniş çağlo mülksüzleştirme yoluyla birikim (accumulation by dispossession) yapmaya başlayacaktı. Sonrasında dış borcun ve mali sarsıntının üstesinden gelmek için Hüsnü Mübarek koltuğu devraldı ve Mısır devletinin Amerika'yla ittifakını resmiyete döküp Washington Konsensüsü'nde tanımlanmış çok sayıda neoliberal politikayı uygulamaya koyuldu. Bu da 30 yıl boyunca derinleşip 2011 Mısır devriminde zirve yapan sınıf kutuplaşmasının başlangıcı olacaktı.
Neoliberal politikaların insicamı ile Mısır toplumunda gittikçe derinleşen sosyal ve sınıf uçurumu üzerine etkilerini incelemek bu makalenin amacı olmasa da sonraki üç bölüm Mısır'ın tatbik etmeye 1980'lerde başladığı neoliberal politikaların çehresini detaylandıracaktır. Esasen bu üç bölüm devletin yönünün yeniden tayin edilişinin çeşitli ekonomik, politik ve sosyal taraflarına eğilecek, her bir reformu 2011'deki "Ekmek, Özgürlük ve Sosyal Adalet" taleplerinde payı olan artan sınıf uçurumuyla kıyaslayacak.
Özelleştirme
Mısır'daki ilk ve en kapsamlı reform toprak ve devlete ait kuruluşların özelleştirilmesi yoluyla yapıldı. Hüsnü Mübarek kontrolü ele aldığı 1970'lerin sonlarında Mısır'da yükselmekte olan bir dış borç, artan gelir adaletsizliği, sınıf ayrımı ve vatandaşta devletin rolüne ilişkin bir hayal kırıklığı vardı. Bu şartlar altında Mübarek ve Amerika Ekonomik Reform ve Yapısal Dönüşüm Programı'nda" (Economic Reform and Structural Adjustment Program, ERSAP) dahil olmak üzere anlaştı. Buna göre IMF ve Dünya Bankası Mısır ekonomisini yeniden yapılandıracak bir dizi makroekonomik reformu tanıttı. Bu reformlar dış borcu azaltmak için gerekli olan nakit ihtiyacını devlete ait kuruluşların önemli bir kısmını elden çıkartarak karşılamayı, durgun sektörlerin ekonomik büyümesini iyileştirmeyi ve ülke ekonomisini istikrarlı hale getirmeyi öngörüyordu.
Bu gibi planların yürürlüğe girmesiyle birlikte elektrik, su, hıfzıssıhha, sulama, sağlık hizmetleri, taşımacılık, telekomünikasyon ve eğitim alanlarında rekabet lehine devletin en büyük 118 şirketi özelleştirildi. 1990'ların sonuna gelinceye kadar kayda değer bir miktarın bütçe açığını kapatması için Maliye Bakanlığı'na aktarıldığı ERSAP, Mısır'ın ekonomisini iyileştiren bir başarı olarak tanındı. Öyle ki IMF Mısır'daki özelleştirme uygulamalarını dünyadaki en başarılı dördüncü olarak seçti.
Ancak devlet şirketlerinin özelleştirilmesi işten çıkarmalara ve şirketlerin piyasayı daha rekabetçi hale getirmesi için genel giderlerin artmasına sebep olurken 1994-2001 arası devlette istihdam olan işçilerin yarısından fazlası işten çıkarıldı. Şirketlerin özelleştirilmesi Mübarek yönetimine yatırım yapmanın önündeki düzenlemeler ile engellerin kaldırılması örneğinde de olduğu gibi şirket hisselerini ihale eden kamu özel ortaklıkları yoluyla zararları kamulaştırıp gelirleri de özelleştirmesine imkan tanıdı. Bu adım önemli sayıda çalışanın kayıt dışı ekonomiye itip geleneksel düzenlemenin ve devlet korumasının dışında bırakarak çalışanların haklarından mahrum kalması ve ücretlerin düşmesiyle sonuçlandı. Foucault'cu bir bakış açısıyla bu, vatandaşların yönetim zihniyeti (governmentality) ve geçim kaynaklarının zapt edilip "yük değil, potansiyel bir kaynak" olarak görülmesi yoluyla bağımsız emekçilere dönüşmesi anlamına geliyordu. Ancak özelleştirilmiş ekonomiye kendilerinin katılım göstermesi beklenen bu yeni bağımsız emekçi vatandaşların "kötüleşen sosyoekonomik şartlar göz önüne alındığında bunu yapacak enerjileri yoktu."
Aslında sanayinin özelleştirilmesi devletin vatandaşlara olan mesuliyetinden piyasaya olan mesuliyetine doğru ideolojik bir değişimi de gösteriyor. Denetimin kalktığı sanayiyle gelen artan sömürü ve emeğin ezilmesi (extraction) devletin daha fazla varlık ve fazlalık biriktirmesini sağladı ki onu da elitlerin kontrolüne bıraktı. İş fırsatları ciddi seviyede azaldı, işçiler giderek dışlandı ve istismar edildi. Ve yiyecek fiyatlarının ihracattaki bağımlılığının sonucu olarak yükselmesiyle sınıf ayrılığının dinamikleri büyüdü. İşte 2011 Mısırındaki "ekmek" sloganları kısmen bu şartlar altında ortaya çıktı.
Adem-i Merkeziyet ve İyi Yönetim
Mısır devrimi sırasında ülkenin yüzde 5'lik elitleri toplam servetin yüzde 40'nı kontrol ediyordu ve hükümet rant kollayıcı, on yıllardır neopatrimonyal politik güç elde etmiş önde gelen işadamlarıyla varlıklı ailelerle dolmuştu. Devletin merkeziyetini azaltmak ve hükümetleri "insanlara daha yakın" hareket etme teşvikinin öne çıktığı post-Washington Konsensüsü ve iyi yönetim programlarından hareketle 1990 yıllar Mısır'da ikinci dalga özelleştirme ve ekonomik reformlara şahit oldu. Lakin bir yanda ekonomi politikaları teşvik edilirken diğer yanda gerçek bir siyasi reform yokluğu mevzubahisti ve aynı siyasi parti Mısır'da IMF reformları aracılığıyla hükümeti elinde tutmaya devam etti. Bu noktada Harvey'in neoliberalizm yorumuyla da paralel olarak devlet sorumluluklarını elden çıkarmak ve hedeflenen reformalar yoluyla "kolaylaştırıcı" bir rol üstlenecekti. Ancak bir çok olayda, devletin görevlerini dikey olarak yerel yönetimlere, yatay olarak da sivil toplum örgütlerine, özel firmalara ve sivil aktörlere dağıtmasına rağmen başlıca siyasi otorite (kasten) merkezi devletin kontrolünde kaldı.
Bu kapsamda iyi yönetimin tatbiki ve demokrasi yanlısı ajanda, rantçıların yaptıkları ve onların yönetimlerinin meşrulaştırılması örneğinde de olduğu gibi, elit siyasilere ve iş adamlarına özelleştirme ve neoliberal reformlardan kâr elde etmelerini mümkün kıldığı için sıklıkla eleştirildi. Dolayısıyla hükümetin sorumluluklarının dağıtılmasıyla Yeni Kurumsal İktisat temelli "kucaklayıcı neoliberal" reformlar Mısır toplumunda bir "demokrasi açığı" meydana getirdi. Üstelik ülkede 1967'den beri Olağanüstü Hâl uygulanıyor. Bu da devletin hukukun sınırları dışına çıkarak bir tür İstisnai Hal (State of Exception) güdüp halktaki çatlak sesleri ve toplanma özgürlüğünü sınırlamasını ve gözetlemeye (surveillance) imkan sağladı. Her ne kadar bu konsept neoliberalizmde yeni bir şey değildiyse de devletin yönetim zihniyetinden "bir şeyleri kararlaştırma" noktasına gelmesini mümkün hale getirip böylece "insanlar şahsi çıkarlarının peşinden giderek yapması gerekenleri yapacak" dayatmasıyla özgürlüğü kısıtlı, önceden belirlenmiş bir alana hapsetti.
Demokrasi nihayetinde "kurumsal-tekniğe" (institutional-technical) hapsedilerek ciddi bir tartışma ortamı ve kapsayıcılık (inclusion) için çok az alan bırakıldı ve diğer siyasi eğilimler dışlandı. Dahası bu dönemde gelişmiş olan kısıtlı siyasi alan önemli politik reformları yaygınlaştırmaksızın ve hükümetteki yozlaşmış denetleme ve dengeleme sistemini ıslah etmeksizin "gergin bir ülkeyi germek" demekti. Bu durum bir "düşük yoğunluklu demokrasi"nin yerleşmesine sebep olup kısıtlı demokratik mücadeleleri ve servet paylaşımını sadece neoliberal politikaların gelişmesinin gerektirdiği ölçüde teşvik etti ve halkın da siyasi katılımını cesaretlendirmede başarısız oldu. Bu şartlar altında, Mısır halkının hükümetin ıslahına yönelik fikirlerini sunabileceği hiç bir resmi mecrası yoktu. Bundan ötürü Mısırlılar "özgürlük" çağrısında bulundu.
Refah Devletinin Yok Edilmesi
Devleti, temel hakları vatandaşlarına eşit şekilde dağıtması ve mevcut hale getirmesi için teşvik eden kalkınmacı politikanın mihenk taşı olarak refah devleti fikri neoliberalizmle beraber terkedildi. Bu mantalite, yani devletin geri plana atılması ve devlet şirketlerinin önemli miktarda kısmının özelleştirilmesi uyarınca IMF ERSAP sosyal yardım parası, emekli aylığı ve devlet ödeneklerinde ciddi kesintiler tanıttı. Bu dönüşüm, vatandaşın devletin içindeki rolüyle ilgili geniş bir ideolojik değişime işaret ediyor. Kalkınmacı devlet modelinde sosyal adalet fikri müşterek malların merkezi hükümet tarafından vatandaşlarına adil ve eşit olarak dağıtılmasıyken neoliberal sosyal politikaya göre çıkarcı homo economicus'tan beklenen sınırlı kaynaklara ulaşmak için rekabet edip aktörleri bizzat bağlayarak ve onların hür iradelerini tahrik ederek büyümeyi canlı tutmalarıdır.
Mısır'da işsizliğin ve enflasyon oranlarının arttığı, devlet korumasının ve refahın azaldığı bir ortamda ve liberal bir demokrasinin de yokluğunda vatandaşlar devrim sırasında devletle olan toplum sözleşmesinin yeniden müzakereye açılmasını talep ettiler. Adem-i merkeziyet ve özelleştirme reformları altında azınlık gruplar, kadınlar ve işçi sınıfı en büyük zararı görüp ülkenin siyasi elitinin istismarcı yapısından bezdiler. Bu noksanlık Mübarek rejiminin baskıcı doğasına karşı koyduğu için sosyal bir güç olarak görülen işçi sendikalarının 1970'lerden itibaren yükselişine öncülük etti. Bu bağlamda sendikalar Mısır devrimini müteakip daha geniş bir sosyal adalet taleplerine ilişkin bir bildiri yayınladılar. Bu talepler arasında asgari ve azami ücret, işçilerin suçlu muamelesi görmesi, devlete ait sendikalardan bağımsız sendika kurma hakkı, yolsuzluğun azaltılması, sağlık bakımının ve sosyal programların genişletilmesi, barınma güvencesi, eğitim ve tıbbi tedavi vardı. Devletin yeni programlar tanzim ederek muhtaçlara destek sağlamadaki sınırlı kapasitesi sosyal adalet eksikliğinin iyi bir timsali durumundadır. Sağlanan bu destekler de kapsam olarak sınırlı, vergi kesintisi yapılan ve fakirin de fakirine ulaşmayı beceremiyor. İşte bu şartlar altında Mısır toplumu "Sosyal Adalet" talebinde bulundu.
Devrim Sonuçları
Marksist bir perspektifle, liberal ideolojinin yürürlüğe koyulmasıyla neoliberal reformlar sınıf dinamiklerini şiddetlendirdi, ekonomik eşitsizliğin artmasına sebep oldu ve devlet gaspını (state capture) özendirdi. Bu bağlamda neoliberalizmle beraber Mısır devleti Mısırlılara adaletsiz büyüme, fikirsiz eğitim, güvencesiz istihdam, ilgisiz sağlık hizmeti ve siyasi gidişata herhangi sahici etkisi olmayan seçim hakkı sundu. Ayrıca Mısır'daki özelleştirme safhaları bürokrat elitlerin özel sektöre yönelik patronajlarını, "devletin gücünü yegane rant kaynağı olarak sabote etmeksizin değiştirmelerini sağladı. Sonucunda da gelir dağılımı metotlarıyla gelen orta sınıf ile işçi sınıfının çöküşü, rejimle bağlantılı nüfuzlu iş adamlarının işine yaradı. Ve orta sınıf ile işçi sınıfının üyeleri ilk kez 2011 başlarında bir araya gelip protestolara katıldı. David Harvey'a göre antikapitalist hareketlerin ortaya çıkışı orta ve işçi sınıflarını birleştirdi ve memnuniyetsiz, dışlanmış, yoksunları ve gaspa uğramışların geniş bir ittifakına sahne oldu.
Kalkınmacı devletten neoliberalizme geçilmesi tüm ülkede sosyal adaletsizliği ve yoksulluğu kaşıdı. Vatandaşlar gittikçe artan enflasyonu, sosyoekonomik sektörlerdeki işsizliği, insan hakları ihlallerini, baskıyı ve temel sosyal hizmetlere ulaşmanın güçleşmesini ülke boyunca protesto ettiler. "İki Mısır Masalı" (Tale of two Egypts) zuhur etmesi bu şartlar altında gerçekleşti: Mısır'ın "sunum siyaseti" (politics of presentation) altında devletin iki ayrı görüşünü yaymasının mümkün hale gelmesi. Yani uluslararası kamuoyu tarafından istikrarlı, müreffeh ve ilerlemeci bir ülke olarak addedilirken gördükleri dışlayıcı muamelenin de etkisiyle ülkedeki yoksulların gözünden baskıcı olarak görülmesi. Toplam gayrisafi yurt içi hasılayı ve büyüme rakamlarını yükselten ekonomik liberalleşme kalkınma konusunda tepeden inmeci, Weberyan bir bakışı olan uluslararası çevrelerde methedildi. Fakat bir yandan da orta ve işçi sınıflar hesap verme mekanizmalarının yokluğu, artan yolsuzluk ve eşit dağılım hizmetlerinin eksikliği altında ihmal ediliyordu.
Böylece Mısır'da 1980'lerden beri uygulanan ekonomik ve politik reformlar iki memnuniyetsiz sınıfın ortaya çıkışını sağladı: rejimden ve ülkede gitgide kötüleşen siyasi ve insan haklarından rahatsızlık duyan orta sınıf ile mülksüz kalma suretiyle neoliberal reformlardan doğrudan etkilenen işçi sınıfı. Aslında ülkedeki mutsuzluğun doruk noktasına çıkması ve sınıf ayrımının marjinalleşmesi son 30 yıldır uygulanan çeşitli ekonomik, politik ve sosyal neoliberal reformlarla bağlantılı görülebilir. Hatta iki Mısır'ı da içine alan iki taraflı dinamikler "fakirlik ve zenginlik, birikim ve mülksüzleştirme, egemenlik ve zulüm" arasında 2011 devriminde zirvesine çıkan bir karşılıklı ilişki hali doğurdu. 1980'lerden beri devam eden neoliberal politikaların dışlayıcı eğilimlerinden bir kaçış olarak orta ve işçi sınıfın "Ekmek, Özgürlük ve Sosyal Adalet" talebi işte bu şartlarda baş gösterdi.
Sonuç
Mısır'daki neoliberal politikaların uygulanışı mercek altına alındığında, merkez-çevre Dünya Sistemleri (World Systems) zihniyetinin muhafaza edici (retentive) tabiatı açıkça görülebilir. Merkez sınıf kaynakların çıkarılması yoluyla ekonomik yönden istismarcı politikaları tatbik etmeye devam ederken, bürokrat elitler de rantçılık suretiyle politik ve ekonomik tekellerini muhafaza ettiler. Neoliberal reformun çekirdek kurumları -özelleştirme, adem-i merkeziyet ve iyi yönetim- ve refah devletinin ortadan kaldırılması batılı, Weberyan bir perspektiften neoliberal reformlar değerlendirildiği vakit genelde görmezden gelinen sınıf dinamiklerinin artışına sebep oldu.
Daha etraflı bakıldığında, neoliberal reformların muhtemel etkileri ve "dengesiz, kurumsal olarak melez, kronik olarak da istikrarsız" yönetim türleri meydana getirmedeki eğilimlerinin altta yatan sınıf gerilimlerini başarısız gelir dağılımıyla daha da kötüleştirmesi tüm dünyada görülebiliyor. Temelde yatan benzer şartlar Soğuk Savaş sonrasında neoliberal politikanın takip edilmesi sonucu çok sayıda insanın muztarip olduğu ekonomik mahrumiyet ve kötüleşen sınıf dinamiklerinin olduğu diğer ülkelerde de müşahede edilebilir. Tüm bunlar da dünya çapında neoliberalizmden duyulan hoşnutsuzluğu ve neoliberalizmin alternatiflerinin ehemmiyetini ortaya koyuyor.
Kaynak: http://www.e-ir.info
Dünya Bülteni için çeviren: Mustafa Doğan