Batı, Bosna'ya II. Markale Katliamı'ndan sonra müdahale etmişti
Katliamın ardından ABD, Almanya, İngiltere ve Rusya saldırıyı kınarlarken ABD “Saldırıya mutlaka askeri karşılık verilmeli” görüşünü belirtmeye başlamıştı.

Emre Gül/ Dünya Bülteni/ Tarih Dosyası
1992’den 1995’e kadar süren “Bosna Savaşı” boyunca tarihte eşine ender rastlanan katliamlar yapılmış, 250.000’in üzerinde Müslüman Boşnak, Sırplar tarafından tüm dünyanın gözleri önünde öldürülmüştü. Bu süreçte milyonlarca Müslüman Boşnak evlerinden sürülmüş, elli bin civarında kadın tecavüze uğramıştı. ABD, BM, NATO ve özellikle de Batı kamuoyu dört yıl süren savaşın sonuna kadar yapılan tecavüz, katliam ve soykırımları seyretmekle yetinmişti.
O kadar ki 5 Temmuz 1995 Çarşamba gününden itibaren, Birleşmiş Milletler tarafından “güvenli bölge” ilan edilmiş olan “Srebrenica”ya saldırmaya başlayan Sırpların 8000’den fazla Müslümanı etnik temizliğe tabi tutması bile silahlı müdahale için yeterli olmamış, sadece kınama açıklamalarıyla yapılmıştı. “Srebrenica”dan sorumlu Hollandalı BM birliklerinin komutanı Thomas Karremans da, “kenti terk etmeden önce Sırp Komutanı General Ratko Mladiç’le “askeri diplomasi gereği kadeh kaldırırken, Müslümanlara yapılan soykırımı görmezden geldiğini göstermişti.Müdahale için Srebrenica Soykırımı bile yetmemişti
Markale Katliamları
ABD, BM ve NATO’yu harekete geçiren olay ise 28 Ağustos 1995’te yaşanmış, Sırpların havan topu saldırısı sonucunda Saraybosna’daki “Markale Pazarı”na düşen top mermileri, 37 kişinin ölümüne, 85 kişinin yaralanmasına neden olmuştu. Görgü tanıklarının “pazar yeri bir anda parçalanmış vücutlarla kaplandı” sözleriyle anlattıkları bu saldırıdan bir buçuk yıl önce 5 Şubat 1994’te de aynı pazar Sırplar tarafından bombalanmış ve 68 kişi hayatını kaybederken, 144 kişi yaralanmıştı. Sırp Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Radovan Karadziç, bu ilk saldırının akabinde düzenlediği basın toplantısında, bombalama eyleminde hiçbir sorumlulukları olmadığını iddia ederek, “Bu katliam, Müslüman liderliğinin soğukkanlı bir cinayetidir.” Demiş, katliamın Boşnak yönetimi tarafından “Batı kamuoyunda Sırp düşmanlığı uyandırarak kendilerini suçlamak ve Bosnalı Müslümanların yabancı güçlerin müdahalesini sağlamak amacıyla planlı olarak gerçekleştirildiğini öne sürmüştü.
ABD: “Saldırıya mutlaka askeri karşılık verilmeli”
28 Ağustos 1995’teki II. Markale Katliamı, Paris’te sürdürülen barış görüşmelerinin yoğunlaştığı bir devrede yapıldığı için Aliya İzzetbegoviç, Sırpların cezalandırılmaması halinde barış görüşmelerinden çekilecekleri uyarısında bulunarak “Bunu Sırplara ödeteceğiz” demişti. Katliamın ardından ABD, Almanya. İngiltere ve Rusya saldırıyı kınarlarken ABD “Saldırıya mutlaka askeri karşılık verilmeli” görüşünü belirtmeye başlamıştı.
Sırplara karşı bir harekat hazırlığından söz edilmeye başladığı sırada Başbakan Tansu Çiller: “Bosna-Hersek’te yaşanan son Sırp vahşetinden sonra tüm dünyanın ayağa kalkması gerektiğini belirterek: “Artık öyle bir safhaya gelmiştir ki bütün dünyanın ayağa kalkması gereği var. Bundan sonra artık Batı’ya sadece “Bu vahşeti seyretti” demezler. Tarih bizzat Batı’yı suçlu bulur. Bosna’ya kuvvet indirme zamanı gelmiştir. Ben diyorum ki biz Türkiye olarak hazırız bütün büyük devletlere de bu çağrıyı yineliyorum. Gelin bu vahşeti beraberce durduralım. Çünkü ambargoyu kaldırmayacaksın, aşağıya inmeyeceksin, bırakacaksın bütün masum İnsanlar katledilsin. Tekrar ediyorum, artık bu tarihi olay olmanın ötesine geçmiştir. Bir insanlık dramıdır. Burada tarih Batı’yı sadece seyirci kalmakla suçlamaz. “Batı için suçlunun ta kendisidir” der. Cesur kararlar zamanıdır.”açıklamasını yapmıştı.Türkiye’nin tavrı ne olmuştu
Neticede iki gün sonra NATO birlikleri düzenledikleri bir seri operasyonla Sırp askeri hedeflerini, “Sırpların barış görüşmelerine devam teklifi ve Rusya’nın itirazına rağmen” vurmaya başlamıştı. NATO’nun İtalya’daki Aviano üssünden havalanan savaş uçaklarıyla, aynı anda ABD’nin Adriyatik’te bulunan Theodore Roosevelt uçak gemisinden havalanan jetler, ilk aşamada Saraybosna, Tuzla, Gorazde ve Mostar’daki Sırp askeri mevzilerini bombalamıştı. İki aşamalı operasyonun ilk aşamasında Sırplara ait hava savunma bataryaları, iletişim merkezleri ve radarların kullanılmaz hale getirilmiş, ikinci aşamada BM Barış Gücü (UNPROFOR)a bağlı topçu birlikleri de Saraybosna’nın İgman Dağı’nda mevzilenmiş olan Sırp ağır silahlarını yok etmişlerdi.Sırplar: NATO operasyonu “çılgınlık”
Rusya Acımasız NATO saldırısından kaygı duymuştuHarekatın Sırp silahları susturuluncaya kadar süreceğini açıklayan NATO Genel Sekreteri Willy Claes, “Sırplar uzlaşmaz tutumlarını sürdürürse daha ağır hava akınları düzenlemeye hazırız” açıklamasını yapmış, NATO’nun operasyonu hem Bosnalı Sırpları hem de Yugoslavya yönetimindeki Miloseviç’i şaşkına çevirmişti. Sırpların “çılgınlık” olarak niteledikleri operasyona en sert tepkiyi ise Rusya, Yunanistan ve Kıbrıs Rum Yönetimi vermişti.
Rusya, BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırmış, Devlet Başkanı Boris Yeltsin, NATO saldırısını olduğu kadar, Sırpların güvenli bölgeleri hedef alan eylemlerini de kınadığını bildirirken “acımasız” NATO saldırısından dolayı büyük kaygı duyduğunu açıklamıştı. Yunanistan ise askeri faaliyetlerden değil diyalogdan yana tavır alınması gerektiğini belirtmiş, Kıbrıs Rum Yönetimi de Sırplara karşı düzenlenen saldırıyı kınamıştı. II. Markale Katliamı’ndan sonra başlayan Hırvat, Boşnak ve NATO operasyonları karşısında uzun süre dayanamayan Sırp birlikleri, Ekim 1995’te teslim olmuştu.
Kaynaklar: Milliyet Gazetesi, 29,30, 31 Ağustos 1995.