Önce güvenlik ama...
Uçuşların topyekün durduğu günlerin ardından uçaklar Avrupa’nın büyük bölümünde seferlerine tekrar başladı. Geçen hafta sonundan bu yana İzlanda’dan gelen devasa bir kül bulutu kıtanın kuzeybatı kesimi üzerinde yol alıyor. Yetkililere göre bulut büyük bir tehdit oluşturuyor, zira minik partiküller bulutun içinden geçen uçakların motorlarına ciddi zarar verebilir. Bu yüzden buluttan etkilenen tüm ülkelerin hava sahaları tamamen kapatıldı. Bu basit önlem, tahayyül sınırlarını zorlar boyutta etkiler yaratıyor.
Yaklaşık 750 bin yolcu olduğu yere çakılıp kaldı. Onlardan biri de benim. Geçen perşembe Amsterdam’a inmesine için verilen son uçaklardan birindeydim. Akşamında Şahin Alpay ve Nadire Mater ile birlikte, Hollanda Türkiye Enstitüsü’nün organize ettiği demokratik açılımla ilgili bir toplantıyı yönettim. Pazar günü uçağa binip İstanbul’a dönmem gerekiyordu, fakat bu imkânsızdı. O zamandan beri Hollanda’dan çıkamıyorum. Şanslı sayılırım, zira Hollanda’da kalabileceğim küçük bir dairemiz var hâlâ ve bu hafta Türkiye’deki gündemim çok yoğun değildi. Fakat yolcuların büyük kısmının gidecek yeri yok ve Avrupa’nın dört bir tarafında binlerce insan gece gündüz kapalı havaalanlarında kalıyor. İnsanlardan başka, binlerce ton mal her gün havayoluyla naklediliyor. Bu nakliyatlar da aniden durdu. Binlerce kamyon şoförü kargolarını teslim edemedi ve çiçekler, gıdalar ve diğer hassas ürünler bozulduğu için milyonlarca avroluk zarar meydana geldi. İnsan havaalanlarının günümüzde, bilhassa Hollanda gibi ekonomileri ihracata dayalı ülkeler için ne kadar hayati önem taşıdığını ancak böyle zamanlarda anlamaya başlıyor. Ayrıca modern ekonomilerin, tekrar faaliyete geçen uzak volkanlar gibi olağanüstü doğal fenomenlerle karşı karşıya kaldığında ne kadar savunmasız olduğunu da aniden idrak ediyor. Bunları en son teknolojilerle bile kontrol altına almak mümkün olmuyor.
Gündelik ekonomik hayattaki bu beklenmedik kesinti bazı ilginç tartışmalara da vesile oluyor. Bunlardan biri, hava sahasını kapatma kararını kimin, hangi gerekçelere dayanarak vermesi gerektiğine dair. Şu an için ulusal makamlar bu konuda yetkili. Ulusal ve Avrupa genelindeki verileri hesaba katıp uçmanın tehlikeli olduğuna hükmettiklerinde ülkelerinin üzerindeki bütün hava trafiğini durdurabiliyorlar. Uçmanın doğasından kaynaklı olarak, tek bir ülkedeki ulusal kararlar komşu ülkeler üzerinde muazzam bir etki yapıyor.
Yaşanan son gelişmeler AB içinde de şöyle bir tartışmaya yol açmış durumda: Aynı Avrupa kaynaklı bilgiye dayalı olarak, bu tür ciddi önlemleri Avrupa düzeyinde almak daha iyi olmaz mı? Gelecekte böyle yapabilmek için AB’nin bu konudaki mevcut politikalarını da revize etmesi gerekiyor. Yıllar önce Avrupa üzerinde belli bir yoğunlukta volkanik kül olması durumunda bütün hava sahasının kapatılması gerektiğine karar verilmiş. Son günlerde yaşanan sorunların ardından giderek artan sayıda uzman bu ‘ya hep ya hiç’ yaklaşımını eleştiriyor. Volkanlar konusunda Avrupa’dan çok daha tecrübeli olan
ABD ve Latin Amerika gibi bölgelerde bulunan çözümlere bakıyorlar. Bu bölgelerde devasa volkan patlamaları olduğunda, tehlikeli bulutlardan uzakta kaldıkları sürece uçakların kalkmasına izin veriliyor. Geçen pazartesi AB Ulaştırma Bakanları’nın bulduğu çözüm, Avrupa havasahasının güvenli, yarı güvenli ve güvensiz kesimleri arasında ayrıma giderek, bu yönde önemli bir adım atıyor.
Eleştirenler, güvenliğin en önce gelmesi gerektiğini de vurguluyor. Tartışma, risklerin nasıl değerlendirileceği ve doğru dengeyi bulan pratik çözümlerin nasıl bulunacağı yönünde. Bütün bunlar, AB üyeliğine aday olan İzlanda’daki tek bir devasa lav patlaması yüzünden yaşanıyor. O volkanı AB içinde istediğimizden emin miyiz?
Kaynak: Radikal