Prof. Dr. Recep Şentürk ile İbn-i Haldun Üniversitesi üzerine
Kendisi fikir üretimi yapan üniversite modeline geçmemiz gerekiyor

Dünya Bülteni/ Deniz Baran
Butik bir uluslararası sosyal bilimler üniversitesi olarak şimdiden adını duyuran İbn Haldun Üniversitesi, 20 Mayıs’ta resmi açılışını yapacak. Türkiye akademik dünyasında bir boşluğu doldurması beklenen İbn Haldun Üniversitesinin kuruluşunda rol oynayan fikri arka planı, kurumsal felsefeyi ve atılması planlanan adımları, Üniversitenin Rektörü Prof. Dr. Recep Şentürk Hoca ile konuştuk.
Hocam, öncelikle biraz kavramsal bir giriş yapalım. İslam medeniyetinde üniversite-yüksek eğitim kavramının yeri nedir?
Üniversite bir yüksek eğitim, araştırma kurumudur. Müslümanlar da daha İslam medeniyetinin başından beri çeşitli eğitimkurumları inşa etmişlerdir. Tabi bunların içerik ve şekil olarak Batı medeniyetinde olanlardan da Doğu medeniyetinde olanlardan da çok büyük farklılıkları vardır, neticede her medeniyet kendi insanını yetiştirmek için kendine uygun eğitim kurumları inşa eder.
Ancak denilebilir ki İslam, üniversite dediğimiz kurumu dünyada sistemli bir şekilde ilk kez inşa eden medeniyettir. Daha önceki dönemlerde diğer medeniyetlerde çok sistematik olmayan birsistem üzere eğitim faaliyetleri yürütülüyordu. Üniversite modelini dünyada ilk kez inşa edenler Müslümanlar oldu, Batılılar da bunu Müslümanlardaniktibas etti. Örneğin, diplomayı ilk defa icat edenler Müslümanlardır. Zaten “üniversite ve college” kelimesi, “külliye” kelimesinin Batı dillerine tercümesidir.
“Bachalarious” da “bi hakkı rivaye” kelimesinin Batı dillerine geçmiş halidir. Hatta mezuniyette giyilen cüppe, onun üzerine takılan kep, bunlar da Endülüs’ten Batı’ya geçmiştir. Endülüs’te medrese talebeleri mezun olup icazet aldıklarında sarıklarının üzerine Kur’an’ı Kerim’i bağlayarak sokaklarda merasim yaparlarmış. Batılılarda bunu şeklen taklit etmişler ve yüz yıllar sonra bizler de onlardan taklit etmişiz.
Müslümanlarda esas olarak birebir eğitim vardır, hem tekkede hem medresede. Kitlesel eğitim söz konusu değildir ancak sistemli eğitim kurumları Batı’ya geçince kitlesel eğitime yönelik olmuş.
İkincisi, bizim medrese sisteminde diplomayı veren hocadır, âlimdir. Batı’da ise diploma verme yetkisi Kilise’nin tekeline geçmiştir. Dolayısıyla, hoca Batı’da diploma veremez. Daha sonra laik döneme geçildiğinde laik devlet diploma verebilir hale gelmiş ki dediğimiz gibi bizim medeniyetimizde ise bu tamamen âlimlerin elindedir. Bir âlim, talebeyi yetiştirir ve icazetini verir. Oâlimözerktir, devletten izin almaz. Bu cihetle, akademik özerkliğin zirvesi, İslami eğitim sistemindedir. Hoca, istediği talebeyi alır ve kendisi uygun gördüğünde ona diplomayı verir. Birebir, şahsi ilişkinin bir faydası da şudur: Âlim o talebenin iyi yetiştiğine dair tüm mesuliyeti üstlenmiş olur.
Peki, Müslümanlar diplomayı neden icat etti? Hz. Peygamber’den (SAV) sonra herkesin kafasına göre âlimdiye ortaya çıkıpfetva vermemesi için, hadis uydurmaması için bu ortaya çıkmıştır. İslam eğitimsistemindeki diplomanın özelliği, bir silsileyle gelmesidir. Bu silsile bilginin kaynağının Allah-u Teala ve Hz. Peygamber (SAV) olduğunu gösterir ki bu da bir aidiyet duygusu ve medeniyette süreklilik oluşturur.
Avrupa'da Orta Çağ’da üniversite sistemi nasıldı ve seküler dönemde nasıl bir dönüşüm geçirdi?
Üniversite ve eğitim Orta Çağ’da tamamen kilisenin kontrolünde idi ve modern dönemde laik devletin kontrolüne geçiyor ve bu geçişte ücretli hâle geliyor. İslam medeniyetinde eğitim ücretsizdir, vakıflar tarafından desteklenir. O yüzden Avrupa’da sadece üst ekonomik sınıflar eğitim alırken İslam medeniyetinde eğitim kapısı herkese açıktır, bu da sosyal mobilitenin kaynağıdır. Maalesef biz de şu an bu yönde bu kayma yaşıyoruz ki bu da kendi medeniyetimizle uyuşmuyor.
Orta Çağ’da üniversiteler kilisenin kontrolünde, sonra sekülerleşiyor dediniz. Sekülerleşenüniversitelerin dünyaya nüfuz etme hikâyesi nedir?
Önceden Batı’nın tek kültürü vardı: Dini kültür. Sekülerleşmeden sonra Kilise’nin kontrolündeki dini kültür ve laik devletin kontrolündeki laik kültür olarak iki kültür alanı ortaya çıkıyor ki eğitim alanına da aynı ikilik yansıyor. Dini kültürü misyonerler yaymaya çalışırken laik kültürü ise akademisyenler dünyaya yayıyor. Hangisini seçerseniz seçin Batı’nın kültür yörüngesine girip fikri bağımlılığa düşüyorsunuz.
Batı’nın üstünlüğü sadece askeri, ekonomik ve siyasi değil, kültür üstünlüğü de söz konusu. Fikri açıdan da dünyayı sömürgeleştirmek söz konusu, zaten bu olmasa diğer alanlardaki sömürüyü daimi hale getiremezler.
Peki, bizler neden kendi coğrafyamızdan yetişen fikirler üretemeyip hep Batıakademyasına fikir bağlılığı içerisindeyiz?
Batılılar, Batı dışı bütün dünyayı sömürgeleştirdiler ve kendi kültürlerini de o medeniyetlere empoze ettiler, bunu yaparken de belli kavramları reklam aracı olarak kullanıp genel kabulü sağladılar. O medeniyetler artık düşünce üretemiyor. Şu an Batı medeniyetine direnmeye çalışan tek medeniyet, İslam medeniyeti.
Bağımlılığın farklı şekilleri var şu an. Bağımlılık dediğimiz şey teknolojikolabilir, iktisadi olabilir ve fikri de olabilir. Bunu kırmanın yolu da o ülkenin düşünürlerinin, âlimlerinin, aydınlarının kendilerinin fikir üretmesidir. Bunu yapabilmek için de farklı kaynaklardan beslenmeleri lazım. Bizler de salt Batı kaynaklarıyla beslenerek bunu üretemeyiz. İşte bu noktada İslam medeniyetinin kaynaklarına bakmak lazım. Ancak Marx ile beraber İbn Haldun’u, Freud ile beraber Gazali’yi de okursak gerekli olan mukayeseli yaklaşımı elde edip kendi bilim ve fikirlerimizi üretebiliriz. Şu an Batı dışı dünyada da İslam coğrafyasında da üniversiteye biçilen rol, Batı’nın fikir dünyasını ve kültürünü pazarlamak. Bunu yerine kendisi bilim ve fikir üretimi yapan üniversite modeline geçmemiz gerekiyor.
İbn Haldun Üniversitesi bunu yapmak için mi yola çıktı?
İnşallah, İbn Haldun Üniversitesinin amacı fikri bağımsızlık. Bu önce fert olarak öğrenciler seviyesinde gerçekleşmeli. Sonra ülke çapında ve tüm Batı dışı dünyada gerçekleşmeli.
Peki, bunu hedefini nasıl bir yolla gerçekleştirecek İbn Haldun Üniversitesi?
Bunun için, biraz önce dediğim gibi,sadece Batı’ya mahkûm, sadece Batı’dan ithal edilen teorileri öğrenen öğrenciler değil, onun yerine İslam geleneği ile irtibat kurabilen öğrenciler yetiştirmek istiyoruz. Tabi bunun temeli dil. Biz İngilizcenin yanında Arapçayı da öğreteceğiz inşallah. Böylece öğrenciler iki taraftaki kaynaklardanbeslenebilecekler, hâliyle sisteme giren girdiler çeşitlenecek.
İbn Haldun Üniversitesi sadece sosyal bilimler alanında faaliyet gösterecek, değil mi?
Evet; kültür üreten, medeniyet inşa eden ilimler sosyal bilimlerdir. İbn Haldun bunu ilm-i umran olarak isimlendiriyor. Biz de o yüzden bu alanlara odaklanan bir üniversite olacağız. Düşünce üreten ve araştırma yapan bir üniversite olmayı hedefliyoruz. Bu yüzden lisans öğrencilerimizin oranı yüzde 25 iken lisansüstü öğrencilere yüzde 75 yer ayırıyoruz. Maksimum 5000 öğrencilik, butik bir üniversite olacak. Kemiyetten ziyade keyfiyete önem veren ve dikey olarak büyüyen bir üniversite... Yani daha çok lisans bölümü açmak yerine daha çok yüksek lisans ve doktora bölümü açmak amacındayız. Gayemiz, buradan insanlığın sorunlarına çözüm üretecek fikirler ve projeler üretilsin.
Peki, neden “İbn Haldun”?
Bunu cevabını isterseniz Cemil Meriç’ten vereyim: “Batı sosyolojisi, Batı’nın sekülerteolojisidir. Bizim kendimize dönmemiz lazım, kendimize dönmek de İbn Haldun’a dönmektir.” diyor merhum Cemil Meriç.
İşte bu yüzden biz de İbn Haldun’u bir sembol olarak görüyoruz. Not edelim, bütün Osmanlı tarihçileri, iktisatçıları, devlet adamları vb. İbn Haldun’un takipçileridir. Bir Osmanlı İbn Haldunculuğu söz konusudur. Sonraki yüzyıllarda Batı sosyolojisi bu coğrafyalara hakim olduğunda unutulan bu düşünceyi yeniden ihya etmek istiyoruz. İbn Haldun hem Türkiye’de hem bütün İslam dünyasında hem de dünyada itibar gören bir zat. Dünya çapında bu kadar sayılan ve bilinen pek az Müslüman şahsiyet var. Batı merkezci olmayan ve fikri bağımsızlığa önem veren önem veren bir kurum için önemli bir sembol.
İbn Haldun denince Türkiye’de akla gelen ilk kişilerden biri sizsiniz. Bu bakımdan Türkiye’de böyle bir üniversite kurulurken rektörünün Recep Şentürk olması da güzel bir tevafuk. Sizin İbn Haldun’a dair şahsi ilginizin hikâyesi nedir?
Yüksek lisans yıllarıma kadar sosyal bilimlerin evrensel olduğuna, değerlerden arınmış ve objektif olduklarına inanıyordum. Sonra bunların tamamen ideolojik yüklü olduklarını fark ettim. Doktora tezinde sosyal bilimler ve fıkıh mukayesesi üzerinde durdum. Batılıların insan davranışını sosyoloji üzerinden, bizim medeniyetimizinse fıkıh ilmi vasıtasıyla araştırıp incelendiğini fark etikten sonra bunu ortaya koymaya çalıştım. Daha sonra 1996’da,“İslam Dünyasında Modernleşme ve Toplumbilim”isimli kitabımı yayımladım.
Bu kitap fıkıh ve sosyal bilimleri mukayese edip Türkiye’de fıkıhtan sosyal bilimlere nasıl geçildiğini anlatıyordu. Bu nokta benim için uyanış oldu kısaca, o yüzdenyeniden kendi ilim geleneğimizdeki fıkhi yaklaşımla insan davranışını nasıl inceleyebiliriz sorusunun peşine düştüm. Kopan hafıza zincirini yeniden nasıl tamir edebiliriz sorusu da bu şekilde gündeme geldi. İşte o noktada İbn Haldun ismi devreye giriyor. Onun üzerinden bu zinciri tamir etmeye çalışıyoruz. 2006 yılında 600. vefat yıldönümünde 1. Uluslararası İbn Haldun Sempozyumu’nu gerçekleştirdik ve oradaki katılımcıların önerisiyle Uluslararası İbn Haldun Topluluğu’nu kurduk, ben de orada kurucu başkan olarak görev aldım. Daha sonra 3 senede bir bu sempozyumutekrarladık ve bu sene de inşallah İbn Haldun Üniversitesinin açılış töreniyle birlikte bu sempozyumlarındördüncüsünü gerçekleştireceğiz. Konusu da “Açık medeniyet: Karşılaşmalar, farklılıklar, belirsizlikler” olacak:
İbn Haldun Üniversitesi gerçek bir vakıf üniversitesi olma iddiasında. Bu ne demek? Vakıf üniversitesi nedir?
Bir kere finansal olarak bu üniversite öğrencilerden alınacak harçlara bağımlı olmayacak. Finansal planlama yapılırken bazı üniversiteler öğrencilerden alınan eğitim ücretlerinden kâr etmeyi hedefliyor. İbn Haldun Üniversitesinin böyle bir amacı olmayacak, vakıf akarlarıyla üniversitenin masrafları karşılanacak. Bu vakıf üniversitesi olmanın en temel gereklerinden bir tanesi. Mesela önümüzdeki sene tüm öğrenciler burslu olarak anılacak.
İkincisi, araştırmaya özel destek verilecek. Ticari kaygılarla hareket eden üniversitelerde araştırmaya para harcanmıyor çünkü ziyan olarakgörülüyor. Ancak bizde bunun için bütçe var. Ayrıca yayınevi kurduk.
Bunlara ek olarak, 5 milyon kitaplı bir kütüphanemiz olacak. 24 saat hizmet veren bir kampüs modeli uygulayacağız. Kütüphanemiz, cami, kongre merkezi gibi kampüsün belli kısımları halka da açık olacak. Toplumla entegre bir üniversite, halka hizmet veren bir kurum olarak çalışmalara devam edeceğiz.
Bir de birçok üniversiteden farklı olarak uluslararasılık iddiası var İbn Haldun Üniversitesinin…
Bir kere üç dilde eğitim verecek olmamız önemli. Öğrencilerimizin en az yüzde 35’i Türkiye dışından öğrencilerden olacak. Ayrıca Malezya’da, İngiltere’de ve ABD’de şubelerimiz ve irtibat noktalarımız olacak. Öğrencilerimizin oralarda da eğitim almasına çalışacağız. İlaveten hocalarımızın büyük çoğunluğu da yurtdışında eğitim görmüş, dil bilen isimler olacak. Yani, uluslararası tecrübeye sahip bir kadromuz ve yabancı hocalarımız var. Ayrıca yayınlarımız da sadece Türkçe olmayacak.
Bir öğrenci neden İbn Haldun Üniversitesini tercih etmeli?
Bir öğrenci, ben sadece İngilizce öğreneyim, sadece Batı bilimlerini öğreneyim diyorsa mevcut üniversitelerden birine gidebilir. Ama ben İngilizcenin yanında Arapça, Batı menşeili sosyal bilimlerin yanında İslam medeniyetinin sosyal bilim geleneğini de öğreneyim ve mukayeseli bir yaklaşım edineyim ve fikren Batı’ya bağımlı olmayan bir kişilik kazanayım diyorsa, o zaman İbn Haldun’a gelmesi lazım.
Sadece Türklerden oluşan bir ortam değil de uluslararası bir ortam istiyorsa yine İbn Haldun’a gelmesi lazım.
Ayrıca İbn Haldun’un sunduğu araştırma üniversitesi ortamında kendini ilmen ve fikren geliştirmek istiyorsa da buraya gelmeli.
Dolayısıyla birçok artısı var. Mesela yabancı dil eğitimi noktasında bizim hazırlık sınıflarımız 10’ar kişilik sınıflardan oluşacak. Şu an biliyorsunuz, yabancı dil eğitimi Türkiye’de bir kangrene dönüşmüştür. İnşallah biz bu sorunu, 10’ar kişilik sınıflarla ve kaliteli bir eğitim kadrosuyla çözmeyi başaracağızve ayrıca yurtdışında eğitimimkânları sunacağız. Derslerinde üstün başarı gösteren öğrencilerimize için onur programı adını verdiğimiz ek bir program düzenleyeceğiz. Bu program, kendisini daha da geliştirmek isteyen öğrencilere daha da derinlemesine bir eğitimimkanı sunacak
Peki, Bir Batılı öğrenci neden İbn Haldun Üniversitesini tercih etsin?
Biz şimdi hem Avrupa’dan hem Amerika’dan öğrenci çekmek istiyoruz ve şu anda oralarda İbn Haldun Üniversitesinin tanıtımı yapılıyor. İbn Haldun Üniversitesi, inşallah, Batılılar için de cazip bir üniversiteolacak. Çünkü buraya gelen bir Batılı öğrenci, ilave 2 dil, hem Türkçe hem Arapça öğrenebilecek.Artı, biraz önce bahsettiğim gibi,sadece Batı’da olmayan mukayeseli bir eğitim sunacağız. Bu da çok büyük bir avantaj.