Türk'ün Türk'e ettiği
Stalin'in sürgünler ve katliamlar üzerine inşa ettiği Sovyetler Birliği'nin son günleriydi. Adını, taşıdığı bayraktan çok döktüğü kandan alan Kızıl Rusya artık ölüm döşeğindeydi. Fakat hayatları bu coğrafyada son bir asırdır sürgünlerde geçen Kırım Tatarları, Çeçenler, İnguşlar, Çerkezler ve çeşitli boylara mensup Türkler için zulüm peşlerini hiç bırakmayan kötü bir yoldaş gibiydi.
1989'un Haziran ayının ilk sabahına Özbekistan'ın Fergana Vadisi'nde yaşayan Ahıska Türkleri büyük bir dehşet içinde uyandılar. Evleri, işyerleri yakılıyor; kadınlar, gençler, yaşlılar sokak ortasında linç ediliyordu. Kendilerine bu eziyetleri reva görenler, sürgün geldikleri bu Türk yurdunda 45 yıldır birlikte yaşadıkları, dindaşları ve soydaşları olan Özbeklerdi.
Birileri bir süredir tüm bölgede yalan haberler yayıyor, Ahıskalı gençlerin Özbek kadınlarına sarkıntılık edip tecavüze yeltendiklerini, Özbeklere eziyet ve hakaret ettiklerini söylüyordu. Fitne kısa zamanda büyümüş, kimse haberlerin aslını araştırmamış, bu yalanları kimin yaygınlaştırdığına dikkat kesilmemişti. Yıllar sonra fitnenin Rus İstihbarat Servisi tarafından kasıtlı olarak üretildiği ortaya çıkacaktı. Böylece Moskova'da yönetim zafiyeti yaşayan Ruslar, Türk toplulukları fitne içinde birbirlerini yerken biraz rahat nefes alabileceklerdi.
Olayların beşinci günü sonunda yaklaşık 100 bin Ahıska Türk'ü bölgeyi terk etmişti. Sığındıkları ABD'de Cumhurbaşkanımızın elinden Türkiye Cumhuriyeti kimliğini alan Ahıskalıların gözlerinden boşalan yaşların ardında böyle hüzünlü bir hikâye var.
80 yıl önce Ardahan'ın karşısındaki ana vatanları Ahıska'dan sürgün edildiklerinde, Stalin bu topraklarla Türkiye'nin bağı kalmasın diye Ermenileri getirip köylerine yerleştirmişti. Ahıskalıların yerleştirildikleri Fergana ise 1918'de 35 bin Özbek Türk'ünün Ermeni çeteler tarafından katledildiği topraklardı. Dert aynıydı, Türk'ün yaşadığı dram aynıydı. Ancak fitne ateşi göğe savrulduğunda, ardında ne soy ne de din kardeşliği bırakmıştı.
Bir yıl sonra bu defa Özbekler Fergana'da karanlık bir sabaha uyandı. Kırgızistan nüfusunun yüzde 15'ini oluşturan Özbekler aleyhindeki kampanya tutmuş, çıkan olaylarda 1200 kişi can vermişti. Fakat Türkler arasındaki fitne ateşini tutuşturanlar hiç boş durmadılar. 2010'da Oş ve Celalabad kentlerinde yaşayan Özbekler hakkında uydurulan yalanlara kanan Kırgızlar ayaklandılar ve binlerce ev ve işyerini ateşe verdiler. Kırgızların, önüne katarak Özbekistan sınırına doğru sürdüğü Özbeklerin ardında çoğu çocuk ve kadın yüzlerce ceset ve haritadan silinmiş şehirler kaldı.
Dini, mezhebi ve soyu bir olan Türk boyları arasında daha dün gerçekleşen bu olaylar, Türkiye'de ırkçı nefret tohumları atanların amaçlarını ve ulaşabilme potansiyellerini göstermesi açısından öğreticidir. Yabancı istihbarat örgütlerinin aparatı olan bu fitneciler Türkler arasında kan dökülmesini sağlamışken, etnik kimlikleri farklı toplumlar arasında neler yapmazlar?
Yabancılar aleyhinde kışkırtma faaliyetleri yaptığı için tutuklanan ve sosyal medyada Tanju Özcan ile Ümit Özdağ'ı destekleyen kampanyalar yürüten Rauf Köse isimli şahsın Kürtler hakkında söyledikleri bu çirkin emelleri ortaya koyuyor. "Kürt tehciri kaç evrede tamamlanacak" başlıklı konuşmada Kürtlerin kısırlaştırılması ve sürgün edilmeleri gerektiğini, sonrasında ise veba mikrobu olarak tarif ettiği Kürtlerin topluca öldürülüp bu coğrafyadan temizleneceklerini söylüyor.
Muhtemelen Ahıskalı kardeşlerini katlederken Özbekler; Özbekleri öldürürken de Kırgızlar kardeşlerini veba mikrobu gibi görmüşlerdi. Sakın fitneyi küçümsemeyin. Tehlike büyük. Şükür ki Türkiye'de devlet, bu fitnecilere pabuç bırakmayacak kadar güçlü.
Kaynak: Akşam Gazetesi