banner39

Prof. Dr. Naci Bostancı ile referandum sonrası Türkiye

Yıllardır aktif siyasetin içinde yer almış bir akademisyen olan Prof. Dr. Naci Bostancı, referandum sonrası Türkiye ve kırsalın sosyolojisi üzerine değerlendirmelerde bulundu

Türkiye 07.05.2017, 17:03 09.05.2017, 18:21
Prof. Dr. Naci Bostancı ile referandum sonrası Türkiye

Ahmet Serin

Yıllar boyunca kendisine biçilen dar elbiseyi giymek zorunda kalan bir insana benzeyen Türkiye, özellikle AK Parti iktidarından sonra yapısal dönüşümler geçirmeye başladı.

Bu dönüşümler elbette zor ve sancılı oldu. Ülke olarak bazen siyasi, bazen ekonomik krizlerle boğuştuk; vesayet peşinde koşan kurumların ve paralel yapıların hedefi olduk.

Ülkenin ana omurgasını temsil eden yerli duruş sahipleri, tüm bu krizleri, tüm bu saldırıları bertaraf edip ayakta kaldı ve aynı zamanda durmadan sorun üreten bu sistemin yapısını değiştirmek için de uğraştı bir yandan da.

Bu uğraşılar, milletin de desteğiyle belli bir aşamaya geldi. Sonuçta ülke, eskiye kıyasla, krizlere direnen bir yapıya kavuştu. Bu yeni yapılanma, dünya üzerinde bir iddiayı da beraberinde getirdi.
Günümüzde Türkiye, en azından kendi bölgesinde, oyun kuran bir ülke olma yönünde epey adım atmış durumda.

REFERANDUM SONRASI TÜRKİYE

Prof. Dr. Naci Bostancı, yıllardır aktif siyasetin içinde olan bir akademisyen. Çalışma alanının siyaset bilimi olması, onun siyaseti anlamada avantajlı kılıyor, denebilir. Prof. Dr. Naci Bostancı, sahip olduğu akademik disiplinle Türkiye’de neler olup bittiğini, siyasetin ne yöne evrileceğini; Türkiye’nin siyasi yapısının nasıl bir hal alacağını, 5 Mayıs Cuma gecesi, “Son Siyasi Gelişmeler” başlığı altında Bursa Birlik Vakfı’nın geleneksel Cuma Meclisi programında anlattı.

SİYASETİN PRATİĞİ TEORİ DİNLEMEZ

Prof. Dr. Naci Bostancı, siyasetin teorisi ile pratiği arasında nasıl bir fark olduğunu bizzat yaşayarak gördüğünü belirttikten sonra “ Ana konumuz halkoylaması ama halkoylaması da siyasetin bir parçasıdır. O yüzden siyasete biraz değinmek gerekir. Nedense ülkemizde siyaset dendiğinde olumsuz şeyler akla geliyor.

Mesela birisi “Siyaset, iyiyle kötü arasında bir tercih değildir. Kötü ile daha kötü arasında bir tercihtir.” diye, kötümser pencereden bakar. Öte yandan Aristo “Siyaset, sanatların en soylusudur.” der. Bunu da Aristo, siyasetten başka hiçbir şeyin insanların hayatlarını bu şekilde değiştirmeye muktedir olmamasıyla açıklamaktadır. Gerçekten de Türkiye olarak biz bunu hem rahmetli Turgut Özal hem de Ak Parti hükümetleri zamanında gördük. Çoğu zaman omzu düşük ve ürkek yaşayan toplumun, bu dönemlerde nasıl özgüven sahibi olduğuna şahit olduk. Ama sonuçta şunu bilmeliyiz: Siyaset, kaçınılmaz bir şeydir. Önemli olan onu ahlaki ve insani mecraya sokabilmektir. Biz, bunun için çaba gösteriyoruz.” sözleriyle siyaset ve toplum ilişkisine değindi kısaca.

HALKOYLAMASI NEYE KARŞILIK GELİR

Siyasete dair görüşleri aktardıktan sonra Prof. Dr. Naci Bostancı, halkoylamasının siyasette ve toplumda neye karşılık geldiğini ise şöyle anlattı: “Halkoylamasıyla biz, klasik parlamenter sistemden, halkın daha etkin olacağı, yasama ve yürütmenin bu çerçevede daha aktif olacağı bir yapıya geçmeye çalışıyoruz. 16 Nisan’da halk buna 51,4 civarı bir destek verdi. Aslında yapılan işe bakıldığında bu desteğin daha yüksek olması gerekir, diye düşünülür ama bu siyasetin doğası gereği böyledir. Çünkü siyaset sadece bu tip düşüncelerle değil, aynı zamanda vesayetler, aidiyetler; öfkeler, nefretler çerçevesinde yürüyen bir şey.

Öte yandan rahmetli Özal ve Süleyman Demirel döneminden beri dillendirilen başkanlık sisteminin toplumdaki desteği, bizim araştırmalarımıza göre, yüzde 35-37 aralığındaydı. Başkanlık dendiğinde toplumun aklına net bir şey gelmiyordu. Başkanlık dendiğinde insanların aklına Rusya geldiği gibi, ABD tipi bir başkanlık da geliyordu. Yani ortada somut bir şey yoktu. Halk, bilinmeyen bir şeye oy verecekti. Üstelik de bu halkoylaması sürecinde hem içeriden hem de dışarıdan çok güçlü karşı çıkışlar yapılıyordu. İçeride birçok insan bunun Türkiye’yi içe kapayacağını söylüyor ve üstelik AB ülkeleri de bu düşünceyi pekiştirecek söylemde bulunuyor, bu düşünceyi pekiştirecek eylemler sergiliyorlardı. İşte tüm bu olumsuz şartlar altında kendisine desteğin yüzde 35’ler seviyesinde olduğu bir sisteme desteği yüzde 51,5seviyesine çıkarıyorsunuz. Bu, gerçekten de başarıdır.”

KIRSALIN SOSYOLOJİSİNİ OKUMAK GEREKİR

Prof. Dr. Naci Bostancı, Türk toplumunun birkaç kuşak öncesine kadar kırsal kökenli olduğunu ve bunun ne anlama geldiğini “Üstelik de birkaç kuşak öncesi kırsala giden bir toplum sosyolojisi var karşımızda.

Kırsalın insanı, düşüncede olan bir şeye güvenip de iş yapmaz. Somutlaşmasını bekler, görmek ister. Oysa adına bazen başkanlık bazen de cumhurbaşkanlığı denen bu sistem yaşanıp görülmüş bir şey değil.

Yine Türkiye, son dönemlerinde inanılmaz saldırılara maruz kalmış; Gezi olayları, 17-25 Aralık saldırıları gibi algı operasyonları yapılmış ve içten dıştan Türkiye’nin seçilmiş iradesine karşı emniyet-hukuk kaynaklı bir saldırı olmuş; ardından da 15 Temmuz saldırısı olmuş. Öte yandan terör de devam etmekteydi. İşte tüm bu olaylar insanda derin bir endişeye yol açmıştır. Bu endişeyle toplumun bilinmeyen, denenmemiş bir şeye onay vermesi beklenemez.

İşte tüm bunlar “evet”in aleyhine olan durumlardır. Çünkü bu durumlarda toplum, iktidarın değişmesine açık, sistem tartışmalarına ise kapalıdır. Toplum, olan biteni anlamak, gidişata hâkim olmak ister. Siz de kalkıp tam bu iklimde bir sistem değişikliği öneriyorsunuz… Bunun ne kadar zor olduğu ortadadır. Diğer yandan yine siz topluma birçok şeyi anlatıp toplumu ikna etmek zorundasınız ama diğer cephenin böyle bir endişesi yok. Onlar ağızlarını açıp “Onları geçin. Siz Gazi Meclis’i kapatıp tek adamlık sistemini getireceksiniz.” diyorlar.

Yani yıkıcı ve kolay propaganda yapıyorlar. Oysa siz, yeni bir mimari inşa etmek zorundasınız ve bunu topluma anlatarak onları ikna etmek zorundasınız. Yani tüm olaylar, toplumun sosyolojisi hep “evet” aleyhineydi. Hele bir de “Eyalet sistemini getirecekler.” iddiaları vardı. Böyle bir durumda HDP zil takıp oynardı ve eveti desteklerdi. İşte evet, tüm bu olumsuz sosyoloji ve olumsuz siyasi gelişmelere rağmen başarıldı.” cümleleriyle anlattı.

SİYASETİN SEYRİ NE OLACAK ?

Halkoylamasının sosyolojik ve siyasi analizini bu biçimde yapan Prof. Dr. Naci Bostancı, siyasetin önümüzdeki günlerde alacağı seyirle ilgili olarak da ilginç şeyler söyledi. Prof. Dr. Naci Bostancı, Türkiye gerçeğinde solun tek başına iktidar olmasının imkânsızlığına değinerek bu konuyla ilgili olarak “ İster eski sistemde, ister yeni sistemde olsun sol adı verilen çevrenin tek başına iktidar olması imkânsız. Ama solun yanına bir milliyetçi muhafazakâr güç transfer ederseniz orada iktidar alternatifi bir blok oluşturabilirsiniz.

MHP’li muhaliflerin referandumda hayır demelerinin sebebi, sadece bu sisteme karşı olduklarından değil, böyle bir hesabın peşinde oldukları içindir bana göre. Önümüzdeki günlerde ne yapacaklarını göreceğiz. Ama onların bu siyaset yapma ve iktidar alternatifi olma isteklerine Anadolu insanı ne cevap verecek, bunu da önümüzdeki günlerde göreceğiz. Fakat ben,bu halkoylamasında hiçbir şekilde iktidar olamayacak sol bloğa, ihtiyaçları olan milliyetçi muhafazakâr desteği temin ederek; sağı azaltıp solu tahkim etmek şeklinde bir stratejinin antrenmanının yapıldığını düşünüyorum. Kişisel olarak bu stratejinin yürümeyeceğini düşünüyorum. Çünkü siyaset mühendislik hesaplarıyla değil, sosyolojinin referanslarıyla yürür.

Sosyolojinin böyle bir oluşuma bir şeye “hayır” demek izin vereceğini ama “evet” demek izin vermeyeceğini düşünüyorum. Nitekim dün rahatlıkla “hayır”da birleşenlerin bugün “evet”te birleşemediklerini görüyoruz. Çünkü hayır derken fazla ortaklık aramanız gerekmez ama bir şeye evet derken tarafların çeşitli ahlaki normları, değer yargıları, birlikte olduğunuz kimselerin kimlikleri, onların siyasi duruşları ve hayat anlayışları hep önemlidir. Mesela şimdi cumhurbaşkanı adayı olarak çeşitli isimler telaffuz ediliyor ama hayır cephesindekilerin bu adaylara çeşitli itirazlarının olduğunu görüyoruz.” dedi.

ÖZELEŞTİRİ YAPMALIYIZ

Referandumdan sonra özeleştiri yapmanın gerektiğini de söyleyen Prof. Dr. Naci Bostancı “ Unutmayın ki her iktidar biçimi kusurludur. Çünkü insanın kendisi kusurludur. O zaman kusurların ne olduğunu anlayıp bunları telafiye yanaşmak gerekir. O yüzden özeleştiri önemlidir. Mesela iktidara ilk gelişimizde halk katındaki itibarımızı hatırlamak lazım. O zaman oyumuz daha azdı ama itibarımız farklıydı. O itibarı hatırlamak lazım. İbniHaldun’un iktidar asabiyesini hatırlamak lazım. O ilk günlerde muhalif olanlar arasında bile “Hele bakalım, belki iyi şeyler de yaparlar.” diyenler vardı mutlaka. Daha sonraki cumhurbaşkanlığı referandum sürecinde “Yetmez ama evet” diyenler vardı. Bunlar, içinde umut barındıran muhaliflerdi.

Şimdiki referandumda ise böyle bir kitlenin olmadığını gördük. Bence bu ciddi bir problemdir ve bu konuya ciddi olarak kafa yorup önümüzdeki yıllarda bu konuda ne yapacağımıza karar vermemiz gerekir. Bu kararı sadece iktidara bırakmamak, kolektif aklı devreye sokmak gerekir. Çünkü sorun tüm ülkeyi ve herkesi ilgilendirdiği için muhalefette de olsa herkesi devreye sokmak gerek. Bu konuda performansımızı artırmamız gerekir.

Öte yandan, teröre karşı çok iyi çalışmalar yapıldığını görüyoruz. Dışarıda düşmanlarımızı azaltıp dostlarımızı artırmamız gerekiyor. Ekonomiye karşı kırılganlığımızı azaltmamız gerekiyor. Yine FETÖ terör örgütüyle mücadele çok önemlidir. Çok tuhaf yapılanması olan bu tuhaf yapıyla mücadele hayati önemdedir. Biz, tüm bunları muhakeme ediyoruz ve tüm bu konularda düşüncelere, değerlendirmelere açık olduğumuzu burada ifade ediyorum. Ki zaten siyasi partiler şeffaf olmak zorundadır. Biz de şeffafız ve herkesin değerlendirmesini, muhakemesini öğrenmek isteriz.” diyerek özeleştiriye açık olduklarının altını çizdi.

SİYASİLER TARAFSIZ OLABİLİR Mİ?

Prof. Dr. Naci Bostancı, siyasi kimliği bulunanların tarafsızlığıyla ilgili düşüncelerini de “Öte yandan, cumhurbaşkanının tarafsız olamayacağı konusu köpürtülüyor. Oysa yönetim denen şey siyasi bir şeydir ve bu yüzden yöneticiler siyasi olmak zorundadır. Siyaset, bir tavır belirlemedir ve siyaset de zaten tavır almaktır. Bir kişinin tarafsız olması için onun hiçbir değeri, hiçbir aidiyeti, hiçbir kimliği… olmaması gerekir. Hiçbir şeyi olmayan bu kişinin aynı zamanda tüm perspektifleri görmesi gerekir. Böyle bir varlık yok ve olamaz da. Dolayısıyla bir değere, bir bakış açısına sahip olan herkesin bir siyasi duruşu vardır.

Cumhurbaşkanının durması gereken yer, siyasi duruş sahibi olmamak değil objektifliktir. Bundan da önemlisi, cumhurbaşkanının ne yapacağını belirleyen yasalar var.Cumhurbaşkanı yapacağı işlerde Ahmet’in Mehmet’in dediğine göre değil, tabi olduğu yasaların kendine emrettiğine göre davranmak zorundadır. Demokrasilerde meşruiyetin kaynağı yasalardır.” cümleleriyle hem siyasete hem de referanduma dair analizlerini bitirdi.

 

 

 

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?