Doymayan ölüler sahrası: Karacahmet
Mezarlıklar tarihe açılan kapılardır. Buna en güzel örnek ise “eski” mezar taşlarıyla orada olduğunu ve “öteki” olmadığını haykıran Karaca Ahmed’dir.

Emrah Avcı / Tarih Dosyası / Dünya Bülteni
Mezarlıklar tarihe açılan kapılardır. Buna en güzel örnek ise “eski” mezar taşlarıyla orada olduğunu ve “öteki” olmadığını haykıran Karaca Ahmed’dir.
Karaca Ahmed’i tarihin sayfalarından çıkaran ve onun “öteki” olmadığını, içimizde yaşayan bir gerçek olduğunu ayrıntılarıyla anlatan Rahmetli Ord. Prof. Dr. A. Süheyl Ünver’dir. Süheyl Ünver; 17 Şubat 1898 tarihinde İstanbul Haseki’de doğdu. İlköğrenimini anne-babasından ve özel hocalardan alan Ahmet Süheyl,Menbau’l-İrfan okulunun üçüncü sınıfına 1907 yılında kayıt oldu.11 yaşında babasını kaybetti.1912 yılında Mercan Sultanisi’ni sınavla kazandı.1915 yılında Askeri Tıbbiye’ye giren Ahmet Süheyl üç ay sonra Sivil Tıbbiye’ye girdi. I.Dünya Savaşı yıllarında eğitimini tamamlayarak 1920 yılında mezun oldu.A.Ünver mezun olduktan sonra Haseki Hastanesinde dahiliye asistanlığına başladı.1927-1929 yılları arasında Paris’te kalarak yüksek ihtisasını tamamladı.1929 yılında Türkiye’ye döndü. Kısa süre sonra Viyana’ya giden Ünver, burada Dr.Luger’in yanında üç ay çalıştı.
1930 yılında Türkiye’ye dönen A.Süheyl, alanında Doçent oldu. 1933 yılında İstanbul Üniversitesi Tıp Tarihi kürsüsüne vekâleten daha sonra ise aslen başkan oldu. 1939 Tıp Tarihi Profösürü,1954’te Ordiyarnüs oldu. 1973 yılında emekli oluncaya kadar Tıp Tarih ve Deontoloji kürsüsünde dersler vermiştir.Vefatından önceki on üç yıllık zaman diliminde iki kürsünün gelişiminde çalışmaları olmuştur.
A.Ünver sadece bir Tıp Tarihçisi ve Deontoloji Uzmanı değildir: Aynı zamanda Kültür ve Sanat tarihçisidir. A.Ünver’in Kültür ve Sanat tarihi çalışmalarının başında: “Fatih Dönemi Kültür Hareketleri” ve “Folklor” bilinenleridir. Bunun yanında Süsleme Sanatına yakından ilgi duyan A.Ünver, Sulu Boya Ressamıdır.
Süheyl Ünver çok yönlü çalışmalarının en dikkat çekici özelliği; Döneminin Evliya Çelebisi olmasıdır.Ünver, Evliya Çelebi gibi; Gittiği ve gezdiği yerlerin sanat eserlerini, medreselerini, camilerini küçük el defterlerine kısa notlar şeklinde tutmuş böylece buraların günümüze aktarımını sağlamıştır.
Dönemin seyyahı olan Ünver’in dikkat çekici çalışmalarından biri Karaca Ahmed’dir. Eserinde burayı sıklıkla ziyaret ettiğini dile getiren Ünver buranın; “Asya’nın En Büyük Mezarlığı olduğunu” dile getirmiş ve buranın sekiz yüz bin karelik bir alanı kapladığını, kenar mahallelere kadar yayıldığını ifade etmiştir.
Karaca Ahmed’i; “Doymayan Ölüler Sahrasına” benzeten Ünver’in üzerinde durduğu hususların başında mezar taşları gelmektedir. Diğer bir tespiti ise Huve’l Baki’ye açılan yoldur.
Ünver’in; insan ve mezar taşları ikilemi için yaptığı tespit hayli ilginçtir;
“Doymaz ölüler sahrası, Ya Rabbi bu saha nasıl yüz binlerce insanı sen benim aslımdan geldin diye kendisine benzetti. Karaca Ahmed sahasının doymak bilmeyen tarafları yolları her iki tarafındadır. Ortalar pek rağmet görmez.Kenarlardan geçenler taşları görecek ve onlara rahmet okuyacaklar.Ne masum düşünce Yarabbi!”
Ünver’e göre Karaca Ahmed şarkın en nadide temel taşlarından biridir. Bu düşüncesini Yahya Kemal’le yapmış olduğu sohbette şu şekilde dile getirmiştir; “Ey!Büyük Yahya Kemal ! Bana 15.10.1957’de “Karaca Ahmed bizim temel taşımızdır” sözüme; “Bu fikri imzalarım” buyurmuştur.
Ünver’in üzerinde durduğu diğer bir nokta ise mezar taşlarının yol yapım çalışmaları esnasında harap edilmesidir.Konu üzerine 1957 yılında yapmış olduğu tespit kendi eserinde şu şekilde ifade ediliyor;
Bu sene 18. Defa Karaca Ahmed’i bozacak Mühendislerle buluşturk. Benderekli Mehmet Sait Efendi’nin (vefatı 1242) taşını istimlake tabi olmayacak iç kısmına nakl teşebbüsüne geçtim…..Yol açılır aklım erer! Fakat bizim mührümüzün lahdi olan Karaca Ahmed böylesine tahrip mi olunur yazıklar olsun!
Süheyl Ünver’in mezar taşları üzerinde dikkat çekici diğer bir tespiti ise bunların birer taştan ibaret olmadığının altını çizmektedir. “ Bu taşlar ölülerin yaşadığı devrin zihniyetini, kıyafetini temsil bakımından haizdir” diyerek burada bulunan mezar taşlarının yapıldığı dönemin sosyal ve kültürel hayatını temsil ettiğinin altını çizmektedir.
'Bir asır öncesine ait el yapılmış bir resim. Karaca Ahmed bu gidişle maalesef görülmeyecektir. Ne ayıp! Ne yazık! Ne günah! Ve vebali bakmayanlara..”
Süheyl Ünver; Karaca Ahmed’i geçmişten günümüze bir aktarımın en önemli temsilcisi olduğunu belirtmiştir. Kendi sulu boya çalışmalarında mezar taşlarını konu edinmiştir. Bunun yanında Ünver’in bir asır öncesine ait bir kartpostaldan yola çıkarak yaptığı tespit ilgi çekicidir;
Bunların yanında Ünver’in dikkat çeken diğer bir tespiti ise Karaca Ahmed’i çeviren duvarları daha önceden olmamasıdır.Mezarlığın mahalleler ile iç içe olduğunu belirtmiş böylece iki dünyanın da iç içe olduğunun altını çizmiştir. Ayrıca bu tespitlerinden ilgi çeken diğer bir nokta ise; “Karaca Ahmed kenarında şimdiki çirkin ve yüksek duvarlar yok iken ne kadar cana yakın ve pitoreksti.Şu karta bakın Münferit ve bazen yan yana kesme taşlar ve çimenlerle ne kadar ruh-efza idi ve vatanımızı kuran ölülerle beraberdik. İstanbul’un bundan elli sene evvelini hatırladım.Her köşesinde böyle güzelliklere sahipti.Şimdiki imar sistemi yaptıranlar kadar çirkin duvarları bu Şark ruhunun mümessili ve can alıcı güzelliği ne kadar berbat bir hale soktu.”
Süheyl Ünver; mezarlıklar için tespiti ise diğer ilgi çeken bir noktadır;Mezarlıklar ecdadımızın yeryüzündeki son nişane ve hatıralarıdır. Mezarlıklaklarımızı imar ve tanzim etmek medeniyetin bize tahmil ettiği vecibelerden biridir. Mezarlıklar medeni bir millerin tarih ve hatıralarına bağlılığını gösterir.
Süheyl Ünver; Karaca Ahmed’i geçmişin nişanesi ve şarkın nadide şehrinin eseri olarak belirtiyor.Karaca Ahmed açık bir müzedir. Mezar taşlarıyla, selvi ağaçlarıyla ve oralarda medfun bulunanların “bizler” olmasıyla.
Şark ruhunun temsilcisidir Karaca Ahmed. Diğer bir ifade ile iki dünyanın mahalle arasında birleşmesidir.