banner39

Turgut Reis'in emaneti: Libya (1)

16.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanan Kuzey Afrika’da bulunan Libya 1551’de Turgut Reis tarafından fethedilmişti

Zaman-Mekân 21.02.2011, 10:57 18.10.2017, 11:01
Turgut Reis'in emaneti: Libya (1)

Emre Gül - Dünya Bülteni / Tarih Dosyası

16.yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanan Kuzey Afrika’da bulunan Libya 1551’de Turgut Reis tarafından fethedilmişti. Garp Ocakları denilen özel bir yönetimle idare olunan bu bölge özelinde Libya, 1835’te doğrudan İstanbul’a bağlandı. Büyük sömürgeci güçlerin aralarında yaptıkları anlaşmalardan sonra Osmanlı İmparatorluğu’nun bölgedeki varlığı çıkar çatışmalarına bağlı hale geldi. 1870 yılında birliğini sağlayan İtalya, gelişmekte olan sanayisi ve hammadde ihtiyacı sebebiyle sınırlarını genişletmek amacındaydı. Kendi bölgesi ve Dalmaçya kıyılarında emeli olan İtalya, burada hareket edemeyeceğini bildiğinden sömürgecilik hareketlerine girişti. İlk hedefi Kuzey Afrika özellikle de Tunus idi. Fakat 1881’de Fransa, Tunus’u işgal etmiş, 1882’de de İngiltere Mısır’a yerleşmişti. Bu sebeple İtalya dikkatini Trablusgarp’ta yani Libya’da topladı.1902 yılına gelindiğinde İtalya, Libya’da yapacağı girişim için dört büyük devletin (İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya) diplomatik desteğini sağlamış bulunuyordu.

21 Eylül 1911 Tarihli Tanin Gazetesinde İtalya’nın işgal propagandası üzerine Trablusgarptan çekilen ve halkın tepkisini dile getiren telgraf. “Trablusgarp’tan Bir Ses” başlıklı bu telgarfta, Osmanlı’ya bağlılık bildiriliyor ve devlet adamlarımızın harekete geçmeleri isteniyordu.

Osmanlı İmparatorluğu, bu dönemde iç ayaklanmalar, politik bölünme ve çekişmeler gibi iç ve dış sorunlarla karşı karşıya idi. Bu ortamdan yararlanmak amacında olan İtalya harekete geçti. 1910 yılına gelindiğinde İtalyan basını ve hükümet Libya’ya yerleşmek düşüncesini açıkça belirtmeye ve bu yolda propaganda yapmaya başladı.

23 Eylül 1911’de İtalyan Meclisi’nin savaş ve askeri hazırlık kararı verdiğini bildiren gazete haberi (Tanin Gazetesi)

Osmanlı hükümeti bir nota ile bu durumu protesto ettiyse de İtalya daha başka yollarla harekete geçeceğini bildiren bir cevap verdi.  Fas bunalımının çözümlenme yoluna girmesi üzerine durumun uygun hale gelmesiyle de 28 Eylül 1911’de Osmanlı İmparatorluğu’na 24 saatlik bir ültimatom veren İtalya Trablusgarp ve Bingazi’yi işgal edeceğini bildirdi. Gerekçe olarak da bölgenin uygarlık yönünden geri bırakıldığı ve buradaki yabancılara kötü muamele yapıldığı gösterildi. Osmanlı hükümeti, 29 Eylül’de notaya cevap verdi ve İtalya’nın iddia ve isteklerini reddettiğini fakat görüşmeye hazır olduğunu bildirdi. Bunun üzerine İtalya aynı gün Osmanlı İmparatorluğu’na savaş ilan etti. 5 Kasım 1911’de ise Libya’yı ilhak ettiğini duyurdu.

Osmanlı hükümetine verilen İtalyan Ültimatomu

Askeri gücü yetersiz ve isyanlarla boğuşan Osmanlı İmparatorluğu’nu yöneten devlet adamları çıkan sorunları diplomasi yoluyla çözmeye çalışıyor, olmazsa “ver kurtul” siyaseti izlemeye mecbur oluyorlardı. İmparatorluk, böylece parçalanıyordu. Bu sıralarda büyük devletlerde tarafsızlıklarını ilan etmişlerdi ve devletimizin Libya’da 4000 civarında askeri vardı. Savaş için gerekli hazırlık olmadığından Enver Bey, Mustafa Kemal ve Kuşçubaşı    


  Enver Bey (Paşa)                          Kuşçubaşı Eşref               Mustafa Kemal Paşa (Derne’de)

 


Eşref gibi kimselerinde içinde bulunduğu birçok genç Türk subayı devletin içinde bulunduğu durum dolayısıyla bir şeyler yapmanın yolunu arıyorlardı. O günleri Mustafa Kemal’in çocukluk arkadaşı Fuat Bulca şöyle anlatıyordu: “Biz uzak tayinlerle İstanbul’dan ayrılmanın hazırlığı içindeyken, Mustafa Kemal bana haber gönderdi. Kendisi Genelkurmay beşinci şubede vazife görüyordu.  Gittik. Masasının üzerinde duran bir mektubu işaret etti. Bu, Ali Fethi Bey’in kısa bir mektubuydu ve şu not yazılı idi. “Yarın sabah seninle Enver Bey’e gideceğiz. Mühim bir mesele var.” Mustafa Kemal bana dönerek, seni görmek istememin sebebi bu, hepimize daha uzaklara yol görünüyor ama kendi kendimizi tayin ediyoruz. Trablusgarp’a gidiyoruz, sende geliyorsun.”

Bu amaçla Enver Bey’in Beşiktaş’ta bulunan evinde toplanan 10 civarında subaya Enver Paşa şöyle diyordu: “Bir vatan parçası hiçbir karşı hareket olmadan düşmana teslim edilemez. Bizler kendi arzumuzla ve hususi bir teşkilat olarak müdafaayı ele alacağız. Harbiye Nezareti de bizi mezun addedecek.  Orda teşkilat yapacağız. Ben daha evvel de Trablusgarp’ta bulunmuştum, halet-i ruhiyeyi bilirim. Eğer ciddi olarak müdafaaya girişirsek başta Sünusiler olmak üzere, halk bize yardım eder. Ben bedevileri teşkilatlandıracağım. Eşref Bey’de geliyor.  Mıntıkaları harita üzerinde taksim dahi ettik.  Bunu mahrem tutun hiç kimse bir şey bilmiyor.”

Trablusgarplı mücahitlerden bir kafile

Ellerinde Ayyıldızlı Osmanlı Sancaklarıyla Libyalı Bedevi Askerler

İşte böylece, Osmanlı İmparatorluğu, İtalya’ya savaş ilan etmeden, Afrika’daki son Osmanlı vilayetini savunmak için resmiyette Harbiye Nezareti’nin bilgisi dışında, gayri resmi bir surette ,Libya’ya tüccar, imam, gazeteci ve çeşitli kılıklarla gizli yollardan Osmanlı subayları gelmeye başladı. Başta Enver Bey olmak üzere bu subayların Trablus, Bingazi ve Derne’de örgütlediği kuvvetlerle direniş başlamış oldu. Yerli halk, özellikle de Libya’da oldukça etkin konumda bulunan Sünusi tarikatına mensup kimseler bütün güçleriyle Osmanlı subaylarının emrindeydiler. Bu kuvvetler üstün İtalyan güçlerine karşı başarı ile karşı koydular. Öyle ki bu direniş sebebiyle İtalya Trablusgarp’a çıkmasına rağmen kıyı şeridinde saplanıp kaldı. Fakat donanmaları sebebiyle de buralardan çıkarılamadılar. Böylece İtalya Trablusgarp’ta kesin bir başarı sağlayamadı. İtalya, burada askeri başarı sağlayamayacağını anlayınca Akdeniz, Ege ve Kızıldeniz’de Osmanlı limanlarını bombalamaya başladı. Birçok Türk gemisini batırdı ve Oniki Ada’yı işgal etti. Hatta Çanakkale Boğazı’na başarısız bir saldırı girişiminde dahi bulundu. Savaşın uzaması İtalya ekonomisini zora sokup, ülkede politik krize neden olunca büyük devletlerin diplomatik yollarla sorunu kendi lehine çözmesini  istemeye başladı.

Bu tarihlerde Osmanlı İmparatorluğu’nun durumu çok tehlikeli bir durum arz ediyordu. Akdeniz’de donanması yıpranmış, Oniki Ada’yı kaybetmiş, iç ayaklanmalar daha da şiddetli bir hal almıştı. Bunun yanında gittikçe artan bir hükümet bunalımı ve ordu içinde siyasetin yayılması sebebiyle ekonomi de tam bir çıkmazdaydı. Dış politikada da yalnızlaşmış bulunan Osmanlı İmparatorluğu’na karşı, Balkan devletleri harekete geçtiler. Trablusgarp’ta mücadele başarı ile devam ederken 7 Ekim 1912’de Balkan Savaşı patlak verdi. Bütün bu iç ve dış sebeplerle hükümet barış yapılmasını ister hale geldi. Nihayet, Trablusgarp’ta savaşı sonlandırmak üzere 18 Ekim 1912’de Uşi (Quchy) anlaşması imzalandı.

Bu haber başarılı bir şekilde İtalyanlara karşı mücadele vermekte olan Libya halkı ve Türk subaylarında büyük moral çöküntüsüne yol açtı. O günleri Kuşçuıbaşı Eşref Bey hatıralarında şöyle anlatıyordu: “Enver’le kumandanlık makamı olan çadıra kapandık. İkimizde sapsarı,  heyecan ve teessür içindeydik.  Çok nadir hallerde soğukkanlılığını kaybeden Enver Bey,  adeta bağırıyordu: “Bu ne zelilane iştir. Bu nasıl hükümettir. Bu ne haysiyetsizliktir. Bu halk bize inandı,  güvendi, malını, mülkünü, kanını verdi. Kızgın kumlarda bu halkın kanına, malına, şerefine, namusuna dayanarak nasıl muvaffakiyetler elde ettik, görüldü.  Şimdi biz, bunları böyle bir vaziyette kendi başlarına bırakıp nasıl gideriz.”

Şeyh Ahmet Eş-Şerif Sünusi, Mustafa Kemal’le  

Şeyh Ahmet Eş-Şerif Sünusi Elazığ’da. Resimde “Şeyh Ahmet hazretlerinin memleketimizi teşrifi hatırası” yazısı görülüyor.       

Ancak yapacak bir şey yoktu. Çünkü Bulgar ordusu Edirne’yi almış ve Çatalca’ya kadar ilerlemişti. Enver Bey, durumu Şeyh Ahmet Eş-Şerif Es-Sünusi’ye# anlattı. Kendisini dinleyen Şeyh:
“Kahramanlık, mertlik, feragat ve faziletin gerçek mümessillerisiniz. Türkiye, bütün dünya Müslümanlığının kutsal kalesidir. Bütün Türklük ve Müslümanlık âleminin istinatgâhıdır. Sizlerin ahlak ve vicdanınıza olduğu kadar akıl ve izanınıza da güvenim vardır.  Fakat kaderin çaresizliği ve daha mukaddes ve acil sebepler sizi silah başından uzaklaşmak mecburiyetinde bırakırsa üzülmeyiniz. Siz vazifenizi mükemmel ve kusursuz yaptınız.” Diye cevap vermiş ve Osmanlı’nın Trablusgarp direnişine devam kararı alınmıştır.
İtalya ile yapılan anlaşma tanınmamış ve Şeyh Ahmet Eş-Şerif Es-Sünusi ile mücadele devam etmiştir. Buraya gönüllü olarak gelen Osmanlı subaylarının büyük bir kısmı ise geri dönmüştür.

Şehzade Osman Fuat Efendi

1916 yılında Şehzade Osman Fuad Efendi Libya’da çarpışan mücahitlere destek vermek amacıyla bölgeye gönderilmiştir. Osmanlı hanedanına mensup bir şehzadenin gelişi direnişe büyük bir destek ve moral vermiştir.

KAYNAKLAR:

Cemal Kutay, Trablusgarb’de Bir Avuç Kahraman, İstanbul, 1963.
Rifat Uçarol, Siyasi Tarih,Der yay. İstanbul, 2008.                                                                                                        
Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahitler, İstanbul,1992.
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi,T.T.K. , Ankara
Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasi Tarihi, İstanbul, 2006.

Yorumlar (0)
Günün Anketi Tümü
Türkiye İsveç'in NATO üyeliğine onay vermeli mi?